Trump ve başkanlık sistemi

Türkiye başkanlık sistemini tartışırken, Amerika da yeni başkanın seçilmesinin sonuçlarını tartışır durumda. Bahisçilerin bile hiç şans vermediği Trump’ın seçim galibi çıkması ile birlikte seçim kampanyasında bulunduğu birçok sözü de yerine getirmeye başladı.

 

Bu girişimlerin içeriği dışında sadece başlıklarına bakıldığında, ülkeye negatif etkiler getireceği hissediliyor. Bu yansıtmada Trump karşıtı global ekonomik güçlerin ve medyanın bu yeni kanunları halka aksettirme şekli de etkili elbette. Trump’ın agresif kendini ifade etme tavrı da insanların ona bakış açısında etkili oluyor tabi ki. Kendisi işadamı olmasının dışında aslında birçok TV şovunda yer almış medyatik bir kişilik. Reality TV şovlarının dışında, onu ringde boğuşan güreşçiler arasında görmek mümkündü önceki hayat tarzında. Seçilmesine kendi taraftarları dışında, Trump karşıtı protestocuların da hazırlıksız yakalandığı, günden güne artan protesto şiddetinden anlıyoruz. Elbette güçler dengesi değişir ve Amerika içindeki devlet içi yönetenler anlaşmaları, şartları değişirse bu protestolarda yön, hız, şiddet değişebilir ya da kesilebilir.

 

Yeni başkanın ivedilikle imzaladığı kanunlar öncelikle yakın komşuları ile olan ilişkilerini etkileyecek. Meksika sınırına duvar, Kanada ve Meksika komşuları ile olan 22 yıllık ticaret anlaşması (NAFTA) ve muafiyetlerin iptali etkilerini siyasi kriz olarak hemen gösterdi. Bunun artçı dalgası TPP (TransPacific Partnership) anlaşmasının iptali ile gelecek. TPP Amerika’nın 11 Pasifik komsusu ile yaptığı ticari anlaşmalar zinciri idi. Yine bu anlaşma iptali ile ticari avantajını kaybedecek ülkeler ile rekabet avantajını Avrupa ülkeleri edinebilecekler. Bu kararların ekonomik etkileri Amerika’ya olumlu yansır mı bilemiyoruz ancak Amerika ile ticaret potansiyeli olan ve bu anlaşmaların tarafı olmayan diğer Avrupa ülkelerine avantaj getireceği muhakkak. Bunlar anlaşmaların iptalinin Amerika dışına olumlu yansımaları olabilir. Avrupa Birliği’ne tanınan ayrıcalıklarında iptali söz konusu olur ise ortaya tamamen rekabete çekişmeli bir ortamın çıkacağı kesin. Trump’ın söylemine göre bu girişimlerin tek sebebi “adil bir ticaret, alışveriş sistemi istemeleri ve buna karşılık da Amerika ticaret yaptığı ülkelere adil ticari şartlarda karşılık verecek”. Bu yeni fırsatları gelişmekte olan ülkelerin ve Türkiye’nin iyi değerlendirmesi gerekiyor.

 

Ekonomistlerin alınan kararlara ise bakışı daha endişeli durumda. Meksika ve Çin gibi Amerika ekonomisinde etkili iki büyük ülkeye karşı alacağı negatif ekonomik kararlar, ülke içinde fiyat artışı ve enflasyona sebep olabilir, karşı ekonomik kararların kıvılcımlarını ateşleyebilir buda dünya ekonomisinde bir ateşlenmeye sebep olabilir.

 

Ekonomik kalkınma planının ülke içinde topyekun altyapı yenilenmesine gidilmesi teklifi ise önümüzdeki 10 yıl içinde 1 trilyon dolarlık liman, köprü, yol, havaalanı, tren yolu sistemi, okul vb. yeni yatırımlar içeriyor. Amerikan altyapısının modernize edilme planı ile ülke içinde iş hacmi ve üretimin arttırılmasını planlanmakta. Bu yenilenme planının içinde yer alan limanlar toplam Amerikan ekonomisinin yaklaşık yüzde 30’una denk gelirken yıllık olarak 4.6 trilyon dolarlık toplam ekonomik aktivite içermekte. Deniz yolları ticareti yine Amerika’da 23 milyon kişiye iş sağlayıp 321 milyar dolarlık yıllık vergi ödemesi ile federal bütçeye katkı sağlamakta.

 

Ülkeler egemenliklerine yönelik kararları bazen halkın özgür iradesi ter cihine istinaden rahat koşullarda alırken, bazen de dışarıdan gelen etkiler bu şartların oluşmasına ve kararların sağlıklı ortamlarda tartışılıp alınmasına müsaade etmemektedir. Ülkemizin içinde bulunduğu şartlar altında anayasa ve yönetim sistemini değiştirme kararı da yine bu değişimin yapılmasına müsaade etmeyen şartlarda yapıldığı için birçok yurttaşımız tarafından uygun bulunmamakta. Unutulmamalıdır ki yurdumuz tarihi boyunca hiçbir zaman rahat koşullarda karar alacak şartlar cereyan etmemiştir. Cumhuriyet savaş ve işgal şartlar altında ilan edilmiş, yurdumuzun kuruluşundan buyana isim ve şekil değiştirerek devam eden terör örgütleri var olmuş, daha sonraki dönemde 2. Dünya Savaşı, SSCB devletlerinin dağılması, yıllarca süren İran-Irak Savaşları, Kıbrıs savaşı, iki defa yapılan Irak işgali, başarılı ve başarısız (ortalama her 7 yılda bir) ihtilal girişimleri, seçilmiş ancak farklı zümreler tarafından makbul görülmeyen hükûmetlerin STK aracılıkları ile düşürülme süreçleri, Suriye’deki devam eden savaş, sayamadığımız yurtiçi ve yakın çevre siyasi ve ekonomik krizler bizim hiçbir zaman sağlıklı bir ortamda kendi geleceğimizi çizmemizi sağlayacak şartları sağlamadı. Anayasa değişikliği veya sistem değişikliği yapılsa da yine bize stressiz ortam bırakacak şartlar sunulmayacak. Üzerimize yüklü olan coğrafi ve tarihsel vazifeler gereği kararlarımızı ve uygulamalarımızı hep bu şartlar altında hayata geçirmek zorunda kalacağız.

 

“Uygun şartlar beklense idi, Anayasalar böyle şartlarda tartışılmaz, kararlar alınmaz” diyerek birçok medeni ve gelişmiş ülkeyi örnek gösterenler aynı medeni ülkelerde ne şartlarda anayasalar yapıldığını görmezden geliyorlar.

 

Fransa’daki mutlak monarşinin devrilmesi halk ihtilali sonucunda olmuştur. Baskıcı burjuva soyluları altında yasayan Fransız halkı kitlesel bilinçlenme ile bu şartlar altında kendi devrimini ve anayasasını hazırlamıştır.

 

Amerika iç savaş ve işgal devam devam ederken zorlu şartlar altında anayasasını hazırlamıştı.

 

Japonya anayasası ise Amerikan işgali altında, Amerikan askeri hukukçuları tarafından, Amerikan savaş gemisinde hazırlanmış ve Japonya’ya kabul ettirilmiştir. Ancak Amerika kendi benimsediği ve en iyi bilgi sahibi olduğu yönetim şekli yerine dışarıdan kontrolü daha kolay olan ve karar mekanizması kilitlenmeye müsait başbakanlık ve kabinesi sistemini Japonya’ya yerleştirmiştir. 1952 yılından buyana Japonya’da halk bu anayasanın geçerliliği ve değiştirilmesini tartışmaktadır.

 

İspanya’da demokrasiye geçiş ve siyasi reformlar Kral Franco’nun 1975’te ölmesiyle baslar. Süreç Amerika, Avrupa ülkeleri ve dünyanın büyük sermayedarlarının himayesinde devam ederken 1978 yılında kabul edilen anayasa ile tamamlanır. 1981 yılındaki başarısız darbe girişimi ve İspanyol işçi partisi seçim zaferi bu sürece etkisi olan iki büyük tarihsel olaydır. Tarihin gösterdiği şu ki, İspanya’da da anayasa gelişimi sancılı ve normal olmayan şartlar altında gelişmiş.

 

Bunlar bizim sıklıkla atıfta bulunduğumuz demokrasilerden, dünyadaki anayasa çalışmalarından sadece birkaç örnekti kısaca verebileceğimiz.

 

Dış etkenlerin bizim sağlıklı ortamda yaşayıp, geleceğimiz ile ilgili kararları almamıza uygun ortamı sağlamayacakları malum. Ancak bizim kendi politikacılarımızın geleceğimizle ilgili karar almamız için uygun tartışma ortamının yaratılmasına engel olmaları üzücü bir gerçek.

 

Yurdumuzun bekasını ilelebet yaşatacak ve geleceğimiz ile ilgili Kararların kendi insanlarımızın hür iradesi ile, özgür şartlarda alınmasını ve kabul görmesini diliyoruz.