Bir milli mühendislik hikayesi

Philadelphia şehrini ziyaret edenler, Delaware Nehri’nde seyir yapmış denizciler görmüşlerdir. New Jersey’den Philadelphi’ya Benjamin Franklin Köprüsü’nden geçerken Philadelphia 84 numaralı rıhtımda yalnız, puslu görünen bir gemi yatar.

 

Karinası yosun tutmuş, bordası paslarla kaplanmış, gördüğünüz gemi Amerikalıların II. Dünya Savaşı’ndan sonra ürettiği ve belkide tarihi boyunca yaptığı en iyi yüzen makine  “SS UNITED STATES”. Ve aynı zamanda bir zamanın mühendislik harikasının günden güne batmasına tanıklık ediyorsunuz. Şimdi bahsedeceğimiz özelliklerden sonra Amerikan mühendisleri ve insanlarının neden  bu yüzen rekor şampiyonu ile gurur duyduklarını anlayacaksınız.

 

Titanic ilk seferinde trajik sonla karşılaşması dolayısıyla daha çok bahsedilen bir gemidir. Ancak SS United States her karşılaştırmada Titanic’ten çok daha üstün bir gemidir. Boyu Titanik’ten 30 metre daha uzundu. Gemiyi dizayn eden William Francis Gibbs, geminin yangın işlemez özellikte olmasını istediğinden geminin inşasında ve hiçbir bölmesinde ağaç kullanmak istememiş. Sadece geminin ana salonundaki piyano hariç. Piyanoyu çok az bulunan yanmayan maun ahşaptan yaptırmış. Piyano gemiye monte edilmeden önce üzerine gaz dökülüp yakılmak suretiyle test edilmiş ve gerçekten de yanmadan sapa sağlam kalmıştı. Ağırlığını azaltmak ve süratini arttırmak için gemide daha önce dünya üzerindeki hiçbir inşaat projesinde kullanılmamış miktarda alüminyum kullanıldı.

 

Bu da geminin günümüzde hala Atlantik geçiş rekorunu (Avrupa’dan Amerika’ya gidişi sadece 3 gün 12 saat sürmekteydi) elinde bulundurmasını sağlayan sebeplerden biridir. Alt ve üst güverteler tamamen alüminyumdan yapıldı. Benzerlerinden olan Cunard Queens gemisi 77,000 Long Tons iken SS United States sadece 45,400 Long Tons ağırlığında idi. Hafif gövdesi 247,745 HP üreten tribünlerinden maksimum faydayı almasını sağladı. 3100’den fazla tersane isçisi geminin inşasında 2 yıl süresince çalıştı. Gemi 101 feet genişliğinde inşa edildi. Bu şekilde ihtiyaç halinde Panama kanalından her iki tarafından sadece 70 cm kadar bırakarak geçebilecekti. Geminin dizaynı zamana göre o kadar yenilikçi ve devrimsel sayılabilecek nitelikteydi ki inşasında Amerikan gizli servisi ve Pentagon’da rol almış ve yapım sırlarının yıllarca gizli kalmasını sağlamışlardır. Gemi inşası tamamlanana dek tek bir kare resim yayınlamak proje hakkında detay vermek mümkün olmamıştı. 1952’de inşası bittikten ve ilk seferinden sadece 5 gün önce New York Limanı’nda gözler önüne çekmişti. Yaklaşık 70 bin kişi bu göz kamaştırıcı mühendislik harikasını görmek için o gün limana gelmişti. Çok popüler olan New York Yankee beysbol maçlarında bile stadyumda böyle bir kalabalık yoktu o zamanlar. Yüzlerce metre uzunlukta insan kuyruğu sadece gemiyi uzaktan görebilmek için liman çevresini sardı.

 

Şahit olacakları sadece bir mühendislik eseri değil, bir insan topluluğunu “Millet, Ulus” yapacak kavramları oluşturan kilometre taşlarından birisiydi. Peki ama böylesine büyük bir projeye kim ve neden bu kadar büyük yatırım yapıp risk almıştı? 19. ve 20. yüzyıllarda Avrupa ve Amerika arasındaki yolcu ve yük taşımacılığı sadece Avrupalı şirketler tarafından kontrol ediliyordu. II. Dünya Savaşı’ndan sonra sıra denizcilikte ve mühendislikte Amerika’nın kendi becerilerini ispatlaması ve bu alanda rekabet etme vakti gelmişti. Bu zenginlik ve ekonomik gelişme dönemi aynı zamanda soğuk savaş güvenlik önlemi fikirlerini de öne çıkarttı. Amerikan Hükümeti, Birleşik Devletler Deniz yolları şirketi ile beraber süper gemi yapma fikri ile bu projeye beraber giriştiler. Amaç soğuk savaş zamanında hem ihtişamı ile psikolojik üstünlük kuracak, aynı zamanda savaş zamanında gerekirse 15 bin askeri, konforlu şekilde Atlantik’i geçirip sadece 3.5 gün içerisinde Avrupa’ya ulaştırabilecek bir gemiyi yapmaktı. Bu çok gizli Pentagon projesi daha önce hiç inşa edilmemiş konforlu, hızlı, güvenli süper gemiyi ortaya çıkarttı. SS United States ilk seferinde bilinen tüm sürat rekorlarını alt üst etti ve günümüzde hala Atlantik geçiş rekorlarını elinde bulunduruyor. Test seferi yapıldığı sırada dalgaları yararak ilerleyen geminin sürati 38.32 knots olarak kayda geçmiş. Gemi bu sürate sadece tam makine gücünün 3’te 2’sini kullanarak yapmıştır. Geminin hafifletilmiş ağırlığı, güçlü çift makineleri ve özel dizayn pervaneleri sayesinde SS United States tam yol tornistan sürati Titanic’in tam yol ileri süratine eş değerdi.

 

Gemi 4 farklı pervane ile donatılmıştı.  İki adet 4 kanatlı ve iki adet 5 kanatlı pervane sisteminin hidrodinamik performansı monte edilmeden önce tersanenin kadın mühendisi Elaine Kaplan tarafından geliştirilmişti. Pervaneler Manganez bronz alaşımdan yapılmış ve her biri yaklaşık 27215 kg ağırlığındaydı. Bazı deniz tarihçileri ve eski mürettebatın yaptığı açıklamalarda ise geminin süratinin 44 knot’un üzerinde olduğunun defalarca gözlemlendiği çeşitli kaynaklarda belirtiliyor. Yani bu rekortmen geminin gerçekte yapabileceği süratin (o dönemin devlet sırrı kapsamında) ne olduğu hiç bir zaman açıklanmadığını anlıyoruz. SS United States gemisinin hikayesi aynı zamanda mühendisinin ve onun planlama aşamasında gerçekleşen olayların da ilginçliği ile dikkat çekiyor. Mühendis William Francis Gibbs aslında başarılı bir emlak avukatıdır.

 

1916 yılında emlak sektörünü terk ederek dünyanın en hızlı gemisini inşa etme fikrinin peşinden gitti. Bu ülküde büyük bir tutkuyla ve gizlilikle yıllarca bu proje üzerinde çalıştı, daha önce inşa edilmiş gemileri inceledi. Çevresinde bu gizli planları bilenler başarılı olabileceğine pek de inanmıyordu ancak ülke içinde projeyi engellemek için hiçbir girişim de olmadı. Aksine bu milli projeye inananlar vardı, Amerikan Uluslararası Deniz Ticaret şirketi (IMM) , finansçı J.P Morgan Jr. bunlardan sadece biridir. William Francis ile sadece bir buluşmadan sonra J.P Morgan Jr. bu projeye firmasının finansör olmasını sağladı ve iki gemi için anlaşma sağladılar. Ancak bir yıl içinde ülkenin I. Dünya Savaşı’na girmesi ve denizcilikte finansal darboğaz günlerinin artması sebebi ile IMM firmasının projeye olan ilgisi askıya alındı.

 

Ancak Gibbs vazgeçmedi, I. Dünya Savaşı sırasında 1917 yılında Almanların en büyük yolcu gemilerinden Vaterlan’a el konulduğunun ve Amerikan bayraklı Atlantik’teki en büyük gemi olacağının açıklanmasından sonra Gibbs bu geminin yenilenmesi için projenin başına getirildi. Gibbs ve kardeşi kurdukları şirkette 1929 yılından başlayarak birkaç küçük ve nispeten daha büyük “SS Amerika” gemisini inşa etti. Ancak bu gemilerin hiçbiri Gibbs’in hayalinde kurduğu rekorları altüst edecek gemiye yakın dahi değildi. Kendisi sürekli modern mühendislik ile inşa edilmiş gemileri incelemekte idi. Örnek olarak Fransız deniz yollarına ait “Normandie” yolcu gemisi New York Limanı’na geldiğinde Gibbs ve asistanı gemiye ziyaretçi gibi binip, kurnazlıklar yaparak mürettebatı atlattıktan sonra girmeleri yasak olan makine dairesine dahi göz atıp yaklaşık 4 saat boyunca gemiyi incelemişler ve notlar almışlar. Gibbs’in planları bir diğer dünya savaşı ile ertelense bile bu incelemeleri sayesinde projesinde adım adım ilerlemekteydi. 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte Gibbs’in büyük “Milli Gemi” planları yeniden canlandı. Artık ülkede ekonomik, politik ve teknolojik imkanlar mevcuttu. Birleşik Devletler deniz yolları şirketi sonunda büyük bir transatlantik inşa edilmesi için niyetini ortaya koymuştu. Aynı zamanda Amerikan Hükümeti de okyanusu hızlı şekilde geçecek bu büyük yolcu gemilerinin savaş zamanında askerleri taşımakta ne kadar önem taşıdığını iki büyük savaştan sonra kavramıştı. 1940’lıyıllardaki Kore’de yaşanan askeri çatışmalar Amerikan Hükümeti’ni harekete geçirdi ve deniz yollarının bu projedeki masraflarına ortak olacağını açıklayıp projeye destek oldu.

 

Bu gelişmelerden sonra artık SS United States 1950 yılında tamamıyla karada inşa edilen ilk büyük yolcu gemisi olarak ilk kaynağı yapıldı. Gurur yılları Geminin suya indirilmesinden sonra o zamanki gözlerin görebileceği en ihtişamlı, romantik ve güvenli gemi olmuştu. Beyaz çizgili kırmızı iki bacasıyla zamanın deniz seyahatinin en romantik imajı haline gelmişti. Geminin içi tamamen yanmaz şekilde inşa edildi. Gemideki yanmaz ahşap piyano ve aşçıların kullandığı et dövme tahtalarının dışında yaşam mahallerinde hiçbir ahşaba müsaade edilmedi. Tüm kumaş ve tekstil ürünleri ateş almayacak şekilde özel olarak hazırlanmıştı. 4 Temmuz 1952 günü gemi Amerika’nın ulusal bayramında “Bağımsızlık günü” ilk seferine başladı. Bu ülke için önem ifade eden sembolik bir gündü ve böyle bir mühendislik başarısı böyle özel bir günde  daha da anlam kazanmıştı. Seferin ilk gününde yaşanan tüm hava muhalefetine (sis, ters akıntı ve rüzgâr) rağmen 7 Temmuz sabahı ilk seferini Le Havre ve Southampton limanlarında sürat rekorunu kırarak tamamladı. Amerika’ya dönüş seferi 10 Temmuz’da başlamış ve yine bir Atlantik geçiş rekoru ile tamamlanmıştı.  Son yıllar 1958’li yıllarda Atlantik’i gecen ticari uçakların kullanıma sunulmasına rağmen 1960’lara dek gemi tam kapasite ile çalışmaya devam etti. Bu yıllarda artık Amerikan Hükümeti ile denizyolları şirketi arasındaki masrafları karşılama üzerine yapılan anlaşmalarda uyumsuzluklar baş gösterdi. İnsanların seyahat tercihleri de deniz  yollarından, çok daha ekonomik ve hızlı hale gelen hava taşımacılığına hızlı bir kayma gösteriyordu. Yakıt fiyatlarındaki yüksek artış geminin operasyon masraflarını karşılanamaz hale getirmişti. 1964 yılı artık gemi için şafak vaktinin yaklaştığını gösteriyordu.

 

Şirketin diğer gemisi sistership “America” yabancılara satılmış, 2 büyük rakibi Queen Mary and Queen Elizabeth servisten çekilmişti. Geminin fikir babası William Francis Gibbs’in 1967’de hayatını kaybetmesinden sonra gemi sadece 2 yıl daha serviste kalabildi ve 1969 yılında Newport News Limanı’nda SS United States’de artık ömrünü tamamlamıştı. 1969 yılındaki ansızın alınan bu kararla mürettebatın birçoğu ertesi gün gemiye döneceklerini düşünerek tüm kişisel eşyalarını gemide bırakmışlardı. Ancak ertesi gün geldiklerinde tüm kapıların hava geçirmez şekilde mühürlendiğini gördüler. Geminin aynı zamanda donanma yedek hizmet gemisi kimliği taşımasından dolayı tüm makine ve içindeki ekipmanlarını paslanmaya karşı korumak ve geleceğine dair ne karar alınacağı belirlenene kadar hava geçirmez şekilde muhafaza edilmesine karar verilmişti.

 

1978 yılına dek bu şekilde her an görev alacakmış gibi rıhtımda bekletildi. Emeklilik yılları 1978’den sonra donanma artık geminin ihtiyaçlarını karşılamayacağını açıklayıp satışa çıkarttı. Gemiyi denizde giden devre mülk olarak işletmek isteyen bir şirket aldı ancak iflası sonrasında 1984’de tüm iç ekipmanları haciz yolu ile satıldı. 1992’de tekrar el değiştiren gemi tehlikeli atık içeren kaplamalarının sökümü için Türkiye’ye ve daha sonrasında Ukrayna’ya getirildi. Daha sonrasında yedeklenmiş şekilde 1996 yılında Philadelphia’ya getirildi. Ekonomik imkânların değişmesi ile geminin yeniden hizmete hazırlanması mümkün olmadı ve 2002 yılında tekrar satışa çıkarıldı. 2003 yılında Norveç cruise şirketi geminin yenilenip cruise gemisi olarak hizmete alınması amacıyla satın aldı. İşte tam bu yıllarda bilindiği gibi ekonomik kriz patlak verdi ve bu planlar bugüne dek gerçekleşmedi. 2009’dan bugüne kadar gemi satışta ancak herhangi bir alıcısı bulunmuyor. Geminin rıhtımda bağlı kalmasının günlük maliyeti yaklaşık 2,000 dolar. Bu masrafları daha fazla karşılayamayacağını açıklayan şirket gemi için hurda teklifleri almaya başladı. S.O.S Kampanyası İşte tam bu sırada ortaya çıkan SS United States kurtarma organizasyonu ve derneği “Gemimizi kurtar” kampanyası başlattı ve mühendislik abidesinin gelecek nesillere canlı aktarılması amacıyla günlük masrafları karşılamak üzere bağış toplamaya başladı. 2010 yılından bugüne bağışçıların ekonomik desteği ile hayatta kalan gemi için yeterli restorasyon parası bulunamadığından henüz hurdaya çıkma tehlikesini atlatmış değil. Gemi için sunulan en iyi tekliflerden birisi de New York kıyılarına kalıcı olarak bağlanıp otel ve aktiviteler için hizmet vermesi. Şu ana kadar bu fikir de gerçekleşmedi ve geminin bir sonraki nesle canlı olarak aktarılması mümkün olmayabilir. Sadece bir mühendislik hikayesi gibi görünen “SS United States” ve inşasında çalışanlarını tarihsel zaman tünelinde aslında insanları “Millet” yapan unsurun aynı ortak değerleri paylaşması, üretilen değerleri “Milli” yapan unsurun herkes tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi ile gerçekleşebileceğini gördük.

 

İnşa edildiği dönemde gerçekleştirilmesi çok zor görünen, (hayal değil) bir plan peşinde koşan mühendis için kimse engeller çıkartmamıştı. Aksine bir ulusun zorlu günlerinde “Millet” olduğunu hissedebileceği böyle başarılara ihtiyacı vardı. SS United States sadece Amerikan mühendisleri, işçileri ve malzemeleriyle meydana gelmemişti. Ve hatta projeye ilham kaynağı olan birçok unsur farklı ülkenin gemilerinden alıntılardı. Aslında maddesel ve fikirsel olarak 100 milli diye bir kavramda yoktur. Bir ürünü “Milli” yapan özellik üzerindeki etiketi o ülkedeki “Millet” olabilmiş insanların sahiplenmesidir. Amerika’da o gün kimse üretilenin ne kadar milli, ne kadar kaliteli yargılamasına girmedi. Daha iyiyi üretmek için bir öncekini örnek almanın gerekliliğini bilenler vardı elbet. Amerika içindeki medya ve benzer sanayi kuruluşlarından muhalefet edilmedi. Ortaya çıkacak olan değerin tüm ülkeyi ve ulusu farklı bir başarı çizgisine taşıyacağını daha sonrasında ülkede üretilen tüm ürünlere, fikirlerine gelecekte olumlu yaklaşılacağını biliyorlardı. Bu, çocukları için bırakabilecekleri en büyük mirastı.   

 

Yurdumuz Türkiye’de ulusun desteğini bekleyen projeler mevcut, ancak maalesef sanayi casusluğu günümüzde eskisinden çok daha acımasız. Yerli otomobil fikri ortaya atıldığında “Ben Türklerin yerli otomobil yapabilecek teknik beceri ve imkana sahip olduğuna inanmıyorum”  sözünü söyleyen, ancak yabancı patentli otomobilleri ülkemizde üretme başarısına sahip sanayiciler, insanlarımız “Millet” olma olgusuyla hareket etmeye başladığında “Milli hedeflere” saygı duymak zorunda kalacaklardır. Ülkemiz insanının imkan sağlandığında mühendislik harikalarını üreteceğini biliyoruz. Yaşadığımız acı Devrim arabaları tecrübesine bakarsak, yeter ki başarıyla üretilen bir milli mühendislik ürününe, eksiklikleri sebebiyle siyasi baskı göreceğinden korkup desteğini kesmeyen,  bir siyasi ve milli iradeye sahip olalım diyoruz.