Değişim artık kaçınılmaz

Dünyayı sarıp sarmalayan Covid-19 salgın belası umarım ortak hafızamızda ve davranış biçimlerimizde kalıcı etkiler bırakmaz.

Bu salgın bana “Dünyanın akli dengesi gitti gidiyor” dedirtiyor. Şimdi herkes kendi derdine düştü, yaşam savaşı veriyor ama geleceğin dünyası başka bir düzen üzerine kurulacak gibi. Hem sosyolojik açıdan hem de ekonomik açıdan… Neden mi? Öncelikle kamuoyunda sıkça dillendirilen; direkt sosyal yaşamla alakalı komplo teorisi olarak adlandıracağım görüşleri yazmadan edemeyeceğim (bana pek komplo teorisi gibi de gelmiyor) aktarayım. Sonrasında da iyice karışan kafalarımızın bizi getirdiği noktaya değineceğim. Biraz karışık bir yazı olacak ama zaten karman çorman olan yaşamımızı, açıkçası çok sade bir yazıyla anlatmakta pek mümkün değil.   

Dünyada Covid-19 sebebiyle ölüm sayısı 200 bini aştı. Bu rakamın dünya genelinde tepe  noktaya ulaşmadığı yetkililer tarafından dillendirildiği; hızlı seyrin bir süre daha devam edeceği de ortada. Peki ama nasıl oluyor da insanların neredeyse büyük bir kesimi, bunun dünya üzerinde yaşanan onlarca salgın gibi doğal bir şekilde seyrinde oluştuğuna inanmak istemiyor? Peki, Bu insanlar neye inanıyor?

Hedef 500 milyon mu?

ABD’nin Georgia eyaletinde bulunan Rehbertaşı adındaki anıt üzerinde 10 emirden biri olan “İnsan nüfusunu daima doğa ile uyumlu olarak 500.000.000'un altında tut” sözünü duydunuz mu bilmem. Bu anıtla ilgili başka birçok bilinmez de var ama bunlara hiç girmeyeyim çıkamayız. Neyse bir kısım insan, bu hedef biçilen 500 milyon insana ulaşmanın startının verildiğine ve bundan hareketle dünya nüfus planlanmak istediğine inanıyor. 

Yoksa dijital çağın başlangıcı mı?

Hani şu dilimize pelesenk ettiğimiz Endüstri 4.0 mevzusu var ya beraberinde insansız toplumu ve küresel şirketleri yaratacak olan dönemin başladığına inananların sayısı da hiç de az değil. Bu salgının bu çağa ayak uyduramayanları eleyeceğine inanıyorlar. Ayrıca bildiğimiz anlamda sosyalliğin olmadığı bir dünyanın nasıl bir dünya olacağının provasının yapıldığını düşünüyorlar. Buradan şu sonuç çıkıyor: gelecekte evlerimizden çalışacak, çok daha fazla akıllı telefonlarımızla ‘’sosyalleşecek’’ ve bu yaşamı benimseyeceğiz. Doğal olarak birtakım metalara daha az ihtiyaç duyacak, daha az tüketecek ve dünyaya daha az zarar vereceğiz!  Bilmem farkında mısınız “Corona virüs insanın doğaya etkisini gözler önüne serdi” gibi haberler aldı başını gidiyor.

Bildiğimiz 5G teknolojisi insanoğlunun sonu olacak

Sanırım bunu duymayan yoktur. 5G’nin insan sağlığına olumsuz birçok etkisinin olduğu, hatta düşüncelerimizden davranışlarımıza kadar kontrol yetkisinin artık bizde olmayacağı mevzusu öteden beri yazılıp çiziliyor. Buna inananlar ve kaygıyı taşıyanların sayısı hiç de az değil. Hatta bu düşünce, düşünce olmaktan çıkıp eyleme bile dönüştü. Hong Kong’da protestocular 5G direklerini yıktı. İtalya’da 150 şehir 5G’ye hayır dedi…

Planları aylar öncesinden mi yapıldı?

Bu da inananı hayli fazla olan diğer bir görüş. Ciddi kimi akademisyenlerin iddia ettiği bir diğer görüş; Covid-19’un biyolojik bir silah olduğu, olası senaryonun yıllar önce masaya yatırıldığı Covid-19’un biyolojik bir silah olarak laboratuvarda üretildiği, olası ve en nihayetinde uygulanmaya başladığına inanılıyor. Biliyorsunuz Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cao Licien, ‘’Covid-19’un ABD ordusundan çıktığını’’ bile söyledi.

Bu konuda son olarak şunu yazacağım ve daha uzatmayacağım. Siz veya etrafınızdaki kaç kişi bu son salgının, veba ya da İspanyol Gribi gibi plansız ve hesapsız doğduğuna inanıyor? İşte ne yazık ki bu grubun sayısı çok da fazla değil.

Velhasıl kelam demem o ki dünya bir komplo teorileri istilası altında iken bir yandan evlere kapanan insanlardan, diğer tarafta kendi kendine yetebilmenin yollarını aramak için masaya oturan devletlere kadar herkes septik halde “Şimdi ne olacak” sorusuna cevap arıyor. Bu bilinmezin dünyada pek çok dengeyi değiştireceği aşikar. Arkasında bir komplo teorisi olsa da olmasa da değişim artık kaçınılmaz…

Ekonomik tarafa çok fazla değinmek istemiyorum çünkü dergimizin bu sayısında hem dünya ekonomisinin ve elbette Türkiye’nin ekonomisinin geleceğine, hem de denizcilik sektörünün ne derece etkileneceğine değindik.

Dünya ekonomisiyle ilgili kısa bir özet geçmek gerekirse; beklentilerin. 2020 yılının en iyimser haliyle bu şekilde süreceğine, hatta daha karamsar bir tablonun yaşanacağı yönündedir. Daha kötü olabilir ama iyi olacağı pek beklenmiyor. 2021 yılının ise bir toparlanma senesi olacağı öngörülüyor. Dünya deniz ticaretine de temkinli bir 2020 ve umut dolu bir 2021 bizi bekliyor gibi…

Her nerede olursanız olun her zaman dikkatli ve temkinli davranmaya, sevdikleriniz için özen gösteriniz.

Sağlıcakla kalın…

İbrahim Kocamış