Türkiye’nin Gemi inşa sektöründe yıllardır emekle, sabırla ve büyük yatırımlarla inşa edilen tersanecilik altyapısı, bugünler de ciddi bir sınavdan geçiyor…
Rekabet Kurumu, 14 Ağustos 2025 tarihli ve 25-31/714-M sayılı kararıyla 33 firma, 2 birlik ve 1 danışmanlık şirketi hakkında başlattığı soruşturma, sadece hukuki bir süreç değil; aynı zamanda sektörün ruhuna, enerjisine ve geleceğine yönelen bir darbe niteliğinde.
Elbette rekabetin korunması, serbest piyasa düzeninin temelidir. Ancak bu soruşturmanın kapsamı, dili ve kamuoyuna yansıma biçimi, tersanecilik sektöründe bir tür “toplu zan altında bırakılma” hissi yaratmıştır. İşgücü piyasasında hassas bilgi paylaşımı, ücretlerin birlikte belirlenmesi gibi iddialar, detaylı incelenmeyi hak eder. Fakat bu sürecin, sektörün tamamını töhmet altında bırakacak şekilde yürütülmesi hem moral hem de motivasyon açısından ciddi bir kırılma yaratmıştır.
Bugün tersaneler yalnızca üretimlerini değil, umutlarını da kaybediyorlar. Türk tersanelerin yatırım iştahı törpülenmiş durumda, böylelikle uluslararası rekabet gücümüz de zayıflıyor. Gemi inşa sanayimiz, gelişmesi gereken bir dönemde geri gitme riskiyle karşı karşıya. Rekabet Kurumu’nun başlattığı soruşturma, sektörün iş yapma kabiliyetini, insan kaynağını ve stratejik vizyonunu doğrudan etkiliyor.
Oysa 2025 yılı, dünya denizcilik sektörü açısından stratejik bir kalkınma yılı olarak öne çıkıyor. Bakın ABD, MARAD aracılığıyla 17 tersaneye toplam 8,75 milyon dolarlık hibe sağlıyor. Rusya, 470 milyon dolarlık yatırımla gemi inşa teknolojisini modernize ediyor. Hindistan ise 2,9 milyar dolarlık “Denizcilik Geliştirme Fonu” ile sektörünü destekliyor. Tüm bu ülkeler, denizcilik sanayilerini büyütmek için kaynak ve vizyon ortaya koyarken biz, rekabeti önlemek adına tersanelerin bilgisayarlarını ve telefonlarını incelemeye alıyoruz.
Türk gemi inşa sanayi, Çin, Vietnam ve diğer uluslararası rakiplerle yarışıyor. Bu sektör kendi içinde değil, küresel pazarda rekabet ediyor. Dolayısıyla içe dönük soruşturmalarla değil, dışa dönük stratejilerle desteklenmesi gereken bir alandan söz ediyoruz. Bugün tersanelerimizin ihtiyacı olan şey denetim değil, güven; soruşturma değil, teşvik; baskı değil, güven olmalı
Gemi inşa sanayi, Türkiye’nin sadece ekonomik değil, jeopolitik gücünün de bir parçası gibi bakılmalı. Bu alanda yapılacak her müdahale, sadece hukuki değil, aynı zamanda sektörel hassasiyetle ele alınmalıdır. Aksi takdirde, yılların emeğiyle kurulan bu yapı, bir soruşturmanın gölgesinde eriyip gidebilir.
Zaten halihazırda Türk tersaneleri, gemi sahiplerinin sürekli Çin’i tercih etmesi nedeniyle ciddi bir rekabet baskısı altında. Bu durum, yerli gemi inşa sanayimizi zorlarken; sektör aynı zamanda çevre mevzuatları ve yasal düzenlemelerin getirdiği ağır yüklerle mücadele etmeye çalışıyor. Tüm bu zorlukların ortasında, şimdi de Rekabet Kurumu’nun başlattığı soruşturmayla sektörün uluslararası rakipleriyle rekabet etme kabiliyetini adeta elinden alınıyor.
Bugün gelişmesi gereken bir dönemde, desteklenmesi gereken bir sektörün üzerine denetim baskısı kurmak, üretim gücünü değil, direnç eşiğini test ediyor. Türk gemi inşa sanayi, kendi içinde değil; Çin, Vietnam ve diğer küresel oyuncularla rekabet ediyor. Bu nedenle içe dönük soruşturmalar değil, dışa dönük stratejilerle desteklenmesi gereken bir alandan söz etmemiz gerekiyor.
Rekabetin korunması elzemdir. Ancak sektörün korunması da bir o kadar da hayati önemde olmalı. Bu dengeyi kurmak, sadece kurumların değil, hepimizin sorumluluğudur.