Harun Şişmanyazıcı: Bir kaptana formen ve barmen İngilizcesi yeter mi?

Bilindiği üzere deniz taşımacılığı uluslararası alanda gerçekleştirilen bir hizmet türüdür. Denizciliğin uluslararası yani worldwide olması doğal olarak farklı ülke vatandaşlarını çeşitli vesilelerle bir araya getirmekte ve birbirlerini anlamaları bakımından dil problemini ortaya çıkarmaktadır. Artık günümüzde dünya ticaret filosunun yani yaklaşık 1.9 milyar dwt toplam tonajın 70’i kolay bayrak ya da serbest bandıra diye tanımlanan Panama, Liberya, Honduras, (Panlibhon Countries), Malta vb. gibi ülkelerin bayrakları altında çalışmaktadır. Ya da  gemiler bazı ülkelerin ikinci sicil diye tabir edilen  uygulaması tahtında o ülke bayrağı altında çalıştırılsa bile işleticileri  kolay bayrak ülkelerinin sağladığı bazı  avantajlardan yararlanmaktadırlar (Örneğin Fransa’nın FIS, Türkiye’nin TUGS, Almanya’nın GIS, Norveç’in NIS, Danimarka’nın DIS uygulaması gibi). Kolay bayrak altında gemi çalıştırmanın sağladığı avantajların biri de yabancı uyruklu gemi zabiti ve mürettebatı çalıştırabilme hakkı olmaktadır. Aynı gemi üzerinde farklı ülke gemicileri bir arada yaşamakta ve çalışmaktadırlar.

 

Bunlar Çin, Filipin, Güney Kore, Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Polanya, Litvanya, Yunanistan, Hırvatistan vatandaşları olabilmektedirler. Üstelik Çinli mürettebat hariç, (Çinliler grup halinde çalışmaktadırlar) bir gemi üzerinde iki ve daha fazla ülke vatandaşları bir arada çalışabilmektedir. Verimli çalışabilmelerinin ön şartı “dil” Bu farklı ülkelerden gelen gemicilerin bir arada huzur içinde verimli olarak çalışabilmelerinin ön şartı birbirlerini anlayabilmeleridir. Bunun için de birbirlerini anlayabilecekleri ortak bir yabancı dile ihtiyaçları bulunmaktadır. Hollanda, Fransa, İngiltere, İspanya gibi Merkantalist dönemin sömürgeci ülkeleri istila ettikleri ülkelerde kendi kültür ve dillerini resmi dil olarak hakim kılmışlar ve söz konusu müstemleke ülkelerin vatandaşları bu dilleri ana dilleri gibi konuşma imkanı elde etmşlerdir. 

 

1917 Ekim ihtilalini takiben  kurulan SSCB ülkeleri vatandaşları ise Komünist rejimin politikalarından biri olarak Rusçayı resmi dil olarak öğrenmek zorunda kalmışlardır. Böylece aynı yöre ya da bölgeden fakat farklı ülkelerden gelenler aynı dili konuştuklarından sıkıntı çekmez iken diğer bölgelerden gelenler arasında gemide bir dil sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden dünya ticaret filosuna gemi adamı sağlama ve bu yolla emek ihracı ile döviz kazancı elde etmek isteyen ülkeler, denizciliğin ortak dili olan İngilizceyi diğer mesleki öğretimin yanında esas bir unusur olarak kabul etmekte ve gemi adamlarının yeterli İngilizce dil bilgisine sahip olmalarına büyük önem vermektedirler. Örneğin Filipin buna en güzel örnektir. Dil sadece “on board management” için gerekli olmamakta, limandaki işlemler sırasında stevedor, terminal operatörü, Tally, Kulup sürveyörü ve  Port Satate elemanları, yükleyici, alıcı temsilcileri ile  her konuda konuşmak bakımından da vaz geçilmez bir ihtiyaç olmaktadır. Problemlerin çoğu tarafların birbirlerini anlamamalarından  ortaya çıkmaktadır. Liman yetkilisinin ne dediğini anlamayan gemideki zabit ya da kaptan, her şeye evet demekte, daha sonra kabul ettiğinin kendisi için kabul edilmeyecek bir husus olduğunu anladığında  sıkıntı ve problem başlamakta, fakat iş işten geçmektedir. Zaten kötü niyetli yük ilgilisi gemi personelinin bu lisan zafiyetini htiği anda olaya buradan yaklaşarak hızlı ve şiveli konuşarak, anlaşılmadığında kasten kızarak karşısındakini telaşlandırarak , dediğini kabul ettirebilmektedir. Tüm bunların dışında; karadaki personelin  kiracı ve brokerler ile müzakerelerinde  bir kiralama sürecini iyi yönetmeleri, bilinçli bir şekilde kasten ağdalı bir dil ile içine tuzak hususlar eklenen bir sözleşme  maddesini anlayabilmeleri için de  iyi bir dil bilgisi gerekmektedir. En büyük problemler anlaşılmayan maddeler yüzünden ortaya çıkıyor Gemi kiralamalarında en büyük problemler, anlamadan imzalanan sözleşme maddeleri yüzünden ortaya çıkmaktadır. Hatta bu husus gelişme yolundaki ülkeler bakımından UNCTAD nezdinde dile getirilerek,  Roma Hukuk normları esas alınarak bir yeknesak prototip kira sözleşmesinin hazırlanması ve bunun  taraf olan ülkelerin ticaretlerinde zecri olarak kullanılması için bir uluslararası konvansiyon oluşturulması bile teklif edilmiştir.

 

Bu öneri ticaretteki serbest düzen kavramına aykırı olacağı için kabul görmemiştir. Bilindiği üzere kira sözleşmelerinde en önemli olan husus sözleşme maddelerinin muğlak olmaması, açık ve kolay anlaşılabilir olmasıdır. Ancak bu niteliklere haiz bir sözleşme  maddesini bile anlamak için bu sözleşmenin hazırlandığı dili iyi bilmek gerekmektedir. Dil, bu mesleğin olmazsa olmazıdır Günlerce süren uzun ve meşakkatli bir deniz yolculuğundan sonra uğranılan limanda biraz rahatlamak için bara ya da lokantaya giden bir gemi zabitinin orada arkadaş olduğu biri ile anlaşabilmesi, sosyalleşmesi, kısaca bir denizcinin kendi özel ihtiyaçları için de dil bu mesleğin olmazsa olmazıdır. Yıllar önce Hamburg’da DB Deniz Nakliyatın Kuzey Avrupa Bölge Temsilcisi olarak çalıştığım dönemde Yüksek Denizcilik Okulu Mezunu çok tanınmış rahmetli bir kaptanımızın “Ben barmen ve formen İngilizcesi bilirim” sözü hala kulaklarımdadır. Bunun anlamı “Ben Stevedora yükü nereye koyacağını anlatacak, akşam da bara gittiğimde kendime ya da bulduğum hatuna bira ısmarlayacak, onunla çatapat sohbet edecek kadar İngilizce bilirim”dir. Ne yazık ki o dönemde bir dili çok iyi bilen kaptanlarımız olduğu gibi dil bilgisi yukarıdaki tanımdan öteye gitmeyen kaptanlarımız da çoğunluktaydı. O dönemler aynı durum kara personeli içinde geçerliydi. Bununla birlikte dil konusunda karşılaştığımız tezatlar da vardır; DB Deniz Nakliyat’ta,  1980 öncesi dönemde denizciliği ve  yaptığı işi hiç bilmeyen, doğru dürüst eğitimi de olmayan bazı kişiler iyi dil bilgisi sayesinde sürekli terfi edebilmekte , büyük itibar görebilmekteydi. Oysa dil bu anlamda bir tool yani araçtır.

 

Örneğin bir marangozun mesleğini ifa etmesine yardımcı olan, işini kolaylaştıran bir araç niteliğindedir. Asıl olan marangozluk mesleğine vakıf olmaktır, fakat o dönemlerde dil yani araç nedreti nedeni ile mesleğin önüne geçmişti. Daha doğrusu mesleği bilmesine rağmen yabancı dile sahip olmayanlar daima dil bilenin yardımına ihtiyaç duyduklarından, bu eksiklik dil bilen kifayetsizleri onların önüne geçirmiştir. Belki de bu durum bir dil bir insan tanımının iyi bir örneğidir. Bilindiği üzere gemi acenteliği ya da liner acente armatöre, deniz nakliye şirketine ve onların gemilerine hizmet sağlayan bir meslektir. Amiyane tabiri ile acentenin patronu armatör ya da deniz nakliye şirketi olup, acente bu gurubun hizmetlisidir. Hal böyle olmakla beraber, Deniz Nakliyatın Ticaret Müdürlüğünde yine 1980 öncesi yıllarda çok iyi lisan bilen üst düzeydeki çalışanlara kıyasla daha alt düzeydeki personelin bazılarının yurt dışından bir acente aradığında telaşla telefonda konuşmadan korku ile telefonu elden ele geçirdikleri de hatıralarım arasındadır. 

Bu resmin bende yarattığı algıya göre telefondaki acente adeta yabancı sahip, telefonu açan armatör yetkilisi ise bir sömürgeci ülkenin mandası altında yaşayan sömürge  ulusun bireyi durumunda idi. Efendinin hizmetkarına efendi muamelesi yapmak! Bu bir anlamda efendinin hizmetkarına efendi muamelesi yapması anlamında olup, bunun altındaki neden ise dil bilmemesi ve dil bilmediği için bu kompleks ile karşısındaki batılı ülke vatandasını gözünde yüceltmesiydi. Bunu hisseden Batılı da zaten sana öyle davranıyordu. Neyse bu ülke geçen süreç içinde bu kompleksten kurtulmuştur. Bu nedenle bir yabancı dil bir kişiye aynı zamanda kendisine güvenme ve kendisini geliştirme imkanı sağlamaktadır. Yaşadığım olay ve tecrübelerimden gördüm ki, bu meslekte(Denizclikte) iyi bir dil bilen daha doğru tanım ile İngilizceye iyi bir şekilde vakıf olan kaptan, zabit, makinacı ya da lise mezunu broker hepsi çok başarılı oldular. Çok iyi şirketler kurdular, bu şirketlere uluslararası kimlik kazandırdılar. Yanlarında çalıştıkları ya da hizmet verdikleri dil bilmez küçük armatörler tasfiye olurken, bu hizmetli gurup süreç içinde armatör oldu. Yalnız bunlar bir dile iyi bir şekilde vakıf olmanın yanı sıra mesleklerini de iyi bilmekte aynı zamanda müteşebbis olma, şövalye ruhuna da sahiptiler.

 

1976 yılında TRT’de istisna akdi ile çalışıp program yaparken DB Deniz Nakliyat A.Ş.’ye girme isteğim, dönemin Başbakanlık Müşteşarı aile dostumuz tarafından o tarihlerde lisanımın iyi olmaması nedeni ile uygun karşılanmamış ve TRT’de kadrolu olmam önerilmiştir. Sakın DB Deniz Nakliyata Genel Müdür olacağımı  düşünmeyin, o dönemde İktisat Fakültesi mezunu ve İşletme Yüksek Lisansı olan biri olarak gireceğim kadro daktilo memur kadrosu olup, bu isteğim kabul edilmemekte ve Deniz Nakliyat , Türk Hava Yolları gibi şirketlerin odacılarının bile iyi dil bilmesi Sn. Müsteşar büyüğümüz  tarafından ileri sürülerek TRT’de kalmam isteniyordu.

 

Devletin dijitalleşmesinin ilk adımları…

 

Yukarıda sözü edilen Başbakanlık Müsteşarı Sn. Ekrem Ceyhun bu kadar sağduyulu ve öngörülü biri olarak dijitalleşmenin başladığı 1970’li yılların başında, bütün devlet dairelerinin personel ile ilgili bilgilerinin ve muhasebe işlem ve kayıtlarının oda büyüklüğünde bilgisayarlarda  yapılmasını gerçekleştirerek devletin dijitalleşmesinin ilk adımlarını atıyordu. Sonuçta lisanımı ilerletme sözü ve şartı ile DB Deniz Nakliyata girme talebim kendisi tarafından kabul edilerek gerekli himmet sağlanmış oldu. Ondan sonrada hayatımda hiç kimsenin torpil ve yardımı olmadı. Ancak bu verilen himmetin  dilimi geliştirme şartına bağlanması  bana hayatımda yapılan en önemli yardım olmuştur. Bunu burada zikretmemin nedeni bundan yaklaşık 42 yıl önce Deniz Nakliyat , Türk Hava Yolları gibi şirketlerde çalışan personelin lisan bilgisi ihtiyacının bu devletin akil ve vatan sever bürokratları tarafından kavranarak en yakınlarına bile bu konuda taviz vermemeleridir.

 

Şimdi aynı durumu Sn. Suat Hayri Aka yapıyor. Biz de bu konuda aldığı kararları şurasından burasından delmeye çalışıyoruz. Bir müddet DB Deniz Nakliyat da beraber çalıştığımız Sn. Suat Hayrı Aka, gerek denizde gerekse karada çalıştığı süre içersinde ve daha sonra kamudan ayrılarak özel sektörde çalışan ve iş sahibi olarak çalıştığı sürede her kademede ve alanda deniz taşımacılığında iyi bir dilin sağladığı avantajları , iyi bir dile sahip olmamanın ise dezavantajlarını bizzat yaşayarak gördüğü için Müşteşarlık döneminde istisnasız ve töleranssız bunun bu sektörde her alanda en üst  düzeyde gerçekleştirilmesini istemektedir. Çünkü bilmektedir ki bundan bizzat bunu yerine getiren  personel ve bu ülke kazançlı çıkacaktır. Bu cümleden olmak üzere, Deniz Nakliyat’a girmek için verdiğim söz tutularak, derhal Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Dil öğretim programı olan ve Türkler için özel hazırlanmış SEFT programını uygulayan kursa yazılarak  yabancı öğretmenlerin ders verdiği bu kursta İngilizcem daha doğrusu Amerikancam geliştirilmiş, bu ise bundan sonraki hayatımda her kapıyı açan anahtar olmuştur. Hal böyle olmakla beraber, Endüstri 4.0 ile birlikte artık sanal gerçeklik ve yapay zeka ile önceleri bilginin depolandığı, sonra bilginin işlendiği ancak şimdi öğrenen bigisayarlar ve dijitalleşen aygıtlar ile  4-5 dilde anlaşmak ve konuşmak önümüzdeki 2 yıl içinde mümkün olacaktır.

 

O zaman “peki niye hala dil öğrenmek gerekiyor?” diye sorulabilir... Ancak unutulmamalıdır ki, konuşmak sadece düşüncenin kelimeler ile sembollere dönüştürülerek karşı tarafa aktarılması ve sonra bunun karşı tarafta çözümlenerek fikrin ya da düşüncenin anlaşılması olmayıp, ses ve ton rengi kullanılan kelimeler kadar önem taşımaktadır. Bazen bir vurgu ile olumlu bir kelime olumsuz anlam ifade edebilmektedir. Bu yeni teknolojik devrimin  ise şimdilik kısa sürede bu duyguları da tercümeye aktarabileceğini sanmıyorum. Bu nedenle bu meslekteki herkesin iyi bir dile en azından İngilizce’ye sahip olması başarılı olmanın  kaçınılmaz bir şartı ve ihmal edilmemesi gereken bir yönü olmaktadır.

Harun Şişmanyazıcı Ekonomist 7DENİZ