S-400 ve Tektonik Kayış

S-400 hava savunma sisteminin Rus uçakları tarafından parçalar halinde Ankara’ya getirilmesi, ABD ve AB ülkeleri üzerinde büyük bir etki yarattı. ABD tarafından Türkiye’nin F-35 uçağı proje ortaklığının askıya alındığı ilan edildi. AB yaptırım kararları alacağını açıkladı. İngiliz Financial Times gazetesi, Türkiye’nin S-400 hamlesini; jeopolitik olarak bir tektonik kayma yarattığı şeklinde duyurdu. Tektonik, parçalanıp dağılmış yer katmanlarının birbirleri ile olan ilgilerini araştıran bir bilim dalı. Dünyadaki tektonik tabakalarda ve faylarda herhangi bir kayma yaşanırsa, genelde çok büyük depremlerin ve tsunamilerin olacağı tahmin edilir. Batılı önemli bir kaynağın, S-400 alımının yaratabileceği etkiyi böyle bir benzetme yaparak ortaya koyması, elbette önemli. Diğer bir önemli kaynak olan Amerikan Wall Street Journal gazetesi ise Türkiye’nin bu kararını Batı’ya bir meydan okuma olarak verdi. Tabi, Batı’nın bu çarpıcı tespitleri karşısında, şu üç soruyu da sormak gerekiyor. Uluslararası ilişkilerde herhangi bir tektonik kayma mevcut mudur? Böyle bir kayma yaşanıyorsa, bu kaymanın müsebbibi Türkiye midir? Kim kimi tehdit edip, meydan okumaktadır?

 

Uluslararası ilişkiler kapsamında dünyada siyasi ve ekonomik bir tektonik kaymanın bir kısım emarelerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bu tektonik kaymanın ilk kıpırtıları Pasifik bölgesinde hissedilmeye başlanmıştır. Kaymanın merkezi Pasifik’tir. Bu konuyla ilgili olarak ABD’de ve AB ülkelerinde birçok bilimsel analizler yapılmıştır. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’ya atfen BRICS ülkeleri olarak tanımlanan birliğin, dünya ekonomik sistemi içerisinde ağırlığını artırdığı bilinen bir gerçektir. Batıda yapılan tahminlerin birçoğunda, özellikle Çin’in 2020 yılı ve sonrasında dünyanın en büyük ekonomisi olabileceği yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır. Bununla birlikte, BRICS ülkelerinin G7 ülkelerini büyüklük olarak geçeceği şeklindeki hesaplamalar, batıyı düşündürmektedir. Ekonomik güç, elbette siyasi ve askeri güce yansıyacaktır. Netice itibarıyla Financial Times, tektonik kayma derken, Pasifik’te başlayan gerçek kaymanın Orta Doğu’ya yansıyabilecek olası tsunamisinden bahsediyor olmalıydı. ABD’nin ekonomik ve askeri gücüyle Pasifik’te Çin’e karşı koymakta zorlandığını, önceki yazılarımda ifade etmiştim. Diğer yandan, BRICS ülkelerinin ve son dönemde Avustralya’nın İran’la olan ilişkileri, ABD’yi; İran’a olan yaptırımlarında ve olası bir askerî harekâtın planlama ve icrasında daha fazla düşünmeye sevk ediyor olabilir. Her şeye rağmen İran’a karşı konsantrasyonu sürecekse, S-400’ler nedeniyle, Türkiye’ye karşı düşünülen bir kısım yaptırım kararları nasıl alınacak, alınsa bile sürdürülebilirliği ne şekilde olacaktır? Bu sıkışma nedeniyledir ki ABD, ülkemize karşı CAATSA (Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act - ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) kapsamında yaptırım kararları almakta zorlanmaktadır. Bu kararlar alınırsa, Pasifik’teki tektonik kayışın Orta Doğu’daki tsunamisi daha fazla hissedilecektir. Bu nedenle, F-35 projesinin askıya alınması kararının, Türkiye'nin sadece S-400 adımına karşı alınmış bir karar olduğu özellikle ifade edilmektedir.

 

 

Diğer yandan, ABD için sorun sadece Pasifik’teki tektonik kıpırtılar ile Orta Doğu’daki sıkışmışlık hali değildir. Bu kapsamda, bir kısım önemli komutanlıkların başında olan üst düzey askeri yetkililerin açıklamaları oldukça dikkat çekmektedir. Bu açıklamalarda, Rusların belirgin askeri varlığı karşısında Kuzey Kutbunun; Kuzey Amerika’nın savunmasında bir cephe hattı haline geldiği belirtilmektedir. Bunun yanı sıra, Çin’in Güney Amerika’da ve özellikle Venezuela’da siyasi ve ekonomik etkinliği ele geçirmek üzere olduğu bildirilmektedir. Kendi arka bahçeleri için bu ikazları alan ABD, baskı altında bir görünüm içerisindedir. Bu şartlar altında, stratejik ortak olarak tanımladığı müttefiki Türkiye’nin aleyhinde karar ve eylemler içinde olması; realist politika kuramına da uymamaktadır. Bununla birlikte Çin’in Orta Doğu ve özellikle Suriye’deki etkinliği de iyiden iyiye artmaktadır. Bu kapsamda bazı ciddi kaynaklarda ABD’nin ve hatta NATO’nun belirgin bir Çin politikasının olmadığına dair eleştiriler de mevcuttur.

 

Bununla birlikte, ABD’nin ilk Körfez Harekâtı ile başlayan Orta Doğu’ya direkt müdahaleleri ve sonrasındaki yanlış politikaları; ülkemizin güneyinde kabul edemeyeceğimiz bir kısım oluşumlara neden olmuştur. Son dönemde ABD tarafından, Türkiye’nin tüm ikazlarına rağmen, Suriye’nin kuzeyinde konuşlanmaya çalışan terör örgütüne binlerce tır kamyonuyla askeri malzeme sağlanmıştır. Doğu Akdeniz’de bize ait olan deniz alanlarında hidrokarbon yatağı keşif ve sondaj çalışmalarımızı baltalamaya neden olabilecek her türlü faaliyeti desteklemektedir. Ege Denizi’nde Yunanistan’ın haksız tezlerini destekler mahiyette gayri askeri statüdeki bir kısım adalarda üs arayışlarını gündeme getirmektedir. Hava savunma ihtiyacımız kapsamında, Patriot sistemi satın alınmak istenmiş ancak ABD tarafından verilmemiştir. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimini alenen desteklemiştir. Terör örgütünün başı ve bir kısım teröristler, hala ABD’de koruma altındalardır. O takdirde, aynı askeri ittifak içerisinde olan ülkelerden hangisi diğerini tehdit etmekte ve meydan okumaktadır?

 

Bütün bu olan bitenden ABD yönetiminin çok da memnun olduğu söylenebilir mi? ABD Başkanı Trump, ülkesinde askeri-endüstriyel bir kompleks yapının bulunduğunu ve bu yapının her yerde savaş ve çatışma istediğini belirtmiştir. ABD’deki siyasi ve ekonomik lobiler ile bir kısım sözde bağımsız düşünce kuruluşlarının, yöneticiler ve parlamenterler üzerindeki etkisi bilinen bir gerçektir. Bu tip yerlerde, Türkiye ve hedef gördükleri diğer benzeri ülkeler aleyhinde üretilen görüşler, Temsilciler Meclisi ya da bazı üst düzey resmi makamlar nezdinde kayda değer bulunabilmektedir. Bunlar arasındaki karmaşık ilişkiler, ABD yönetiminin zaman zaman realpolitiği ıskalamasına neden olmaktadır. Ancak bu durum, Trump yönetiminin tüm kurumlara hâkim olmasını zorlaştırıcı bir seviyeye kadar gelmiş olabileceği riskini de taşımaktadır.

 

 

Sonuç olarak ABD’nin, S-400’lerin ülkemize gelmeye başlamasıyla birlikte, F-35 uçağı proje ortaklığımızı askıya alması; ittifakın da bir kısım konularda hasar almasına sebebiyet verecektir. CAATSA kapsamında yaptırımların gündeme gelmesi ise, tektonik hareketlerin bölgemizde ilk belirgin etkilerinin hissedilmesini sağlayacak ve altından zor kalkılabilecek bir noktaya gelinecektir. Hem İran’la savaşı göze alıp, hem Türkiye’ye yaptırımları dayatmak ne kadar gerçekçidir? Ülkemiz elbette böyle bir durumda zarar görecektir. Ancak ABD, zaten Ege, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da Türkiye aleyhine birçok faaliyette bulunarak ve 15 Temmuz darbe girişiminin ele başlarını korumaya devam ederek zarar vermeyi sürdürmektedir. Fakat ABD’nin kayıpları küresel kapsamda daha büyük olacaktır.

 

Alp Kırıkkanat 

 

Kaynak: www.alpkirikkanat.com

 

7DENİZ