Pandemi, sağlıkta yarattığı çaresizliğin yanında, 1929 Büyük Ekonomik Buhranı kadar büyük bir ekonomik kriz ve beraberinde dijitalleşmeye doğru gidişi hızlandırdı. Öyle ki, bugünden sonra özellikle ticarette ‘hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı’ sıkça vurgulanır oldu. Covid-19 pandemisinin etkilerini, ekonomideki iyi-kötü senaryolar, yaratacağı fırsatları ve olası sonuçlarını, ekonomik gelişmeleri yakından takip eden Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu ile konuştuk.

 

Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisinin faturası ağır oldu, olmaya da devam ediyor. IMF tahminlerine göre Almanya ekonomisi büyüklüğünde bir daralma söz konusu. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

İçinde bulunduğumuz ikinci çeyrekteki daralma muhtemelen 1929-30 Büyük Buhranı’ndan bu yana yaşanan en derin daralma olacak. İlk çeyrekte dünya ekonomisi büyük oranda Çin, yarısı da Avrupa ve ABD kaynaklı sıkıntıdaydı. İkinci çeyrekte çok daha sert bir daralma yaşıyoruz. Tahminlerde hata payı da olabilir ancak kesin olan tarihi bir daralma içinde olduğumuz. Depresyona benzer bir resesyon denebilecek çeyreklik daralmalar yaşıyoruz. Genel anlamda dünya ekonomisinde bu yılın ilk iki çeyreği daralma şeklinde gerçekleşecek. İkinci çeyrek çok sert ve büyük. Fakat bundan sonrası için farklı senaryolardan bahsedebiliriz. Çünkü bilemediğimiz bazı noktalar var. Varsayımlara bağlı olarak farklı senaryolar mümkün.

 

Önemli olan toparlanmanın nasıl devam edeceği

 

Ekonominin düzelmesinin aşının bulunmasına bağlı olduğu belirtiliyor. Bu sürecin uzaması halinde nasıl bir tablo bizi bekliyor? Dünya ve Türkiye ekonomisi için ‘iyi’ ve ‘kötü’ senaryolar nelerdir?

 

Ekonomilerin ayağa kalkması için gereken şey aşı. En önemlisi tabi ki hepimizin sağlığı. Bir numaralı ihtiyacımız aşı ve tedavi için de ilaç. Bu ikisi aynı zamanda ekonomilerin de aşısı olacak. Toparlanmanın ana unsurları olacak. Benim görebildiğim aşının düşünüldüğünden daha erken geleceği. Tabi ki bilemiyoruz. Ancak aşının geliştirilmesindeki teknolojilerde değişiklikler var. Yine tüm dünyada aşı çalışmalarına ve hızlandırmaya yönelik çok büyük kaynak ayrılıyor. Bu bizim daha hızlı aşıya ulaşma imkanımızı arttırıyor. İkincisi ise normalde aşıyı virüsü öldürerek ya da zayıflatarak vücuda vermek, hücrelerin protein üretmesiyle bir antijen oluşturmaya dayanır. Ama gen teknolojisiyle doğrudan virüs vermeden hücrelere bir mesaj vererek aslında bir software tarzı işlemle vücudun bu antijeni daha hızlı üretmesi yönünde çalışmalar olduğunu görüyorum. Yanlış hatırlamıyorsam Moderna isimli ilaç firması bu teknoloji ile birinci fazı başarılı bir şekilde geçti. Bence düşünülenden daha hızlı bir şekilde devreye girecek. Bunun olma ihtimali yüksek.

Kızıldeniz'de rota değişikliği norm haline geldikçe hat güvenilirliği arttı Kızıldeniz'de rota değişikliği norm haline geldikçe hat güvenilirliği arttı

 

Başarılı olursa dünya ekonomisinde görece en iyimser senaryonun olma ihtimali var. Fakat bence bu senaryonun devamı tartışmalı. Yani toparlanmayı getirecek ama bu toparlanma nasıl devam edecek sorusu açık olacak. Aşının gecikmesi durumunda ise senaryolar muhtemelen daha kötümsere doğru yönelir. Çünkü dünyanın daha uzun süre izole yaşaması ve ekonomilerin kapalı kalmasının mali yükü de artacaktır.

İkinci dalganın yaşanması ülkeleri iflasa sürükleyebilir

 

Pandemiden dolayı yoğun önlemler alan ülkeler kademeli olarak normalleşmeye başladı. Ancak ikinci dalga olasılığının da hayli yüksek olduğu söyleniyor. Eğer ikinci dalgayı yaşarsak nasıl bir ekonomik tablo ile karşı karşıya kalırız?

 

İkinci dalganın ekonomileri tekrar kapatmaya yöneltecek boyutta olması, maalesef geçmiş deneyimler, daha sert bir dalga ihtimalini de gösteriyor- reel sektörde, finans sektöründe, firmaların, kurumların ayakta kalmasını daha da zorlaştıran bir tablo ortaya çıkarabilir. Temerrüt riskleri artabilir. Bu da dünyada risk iştahını azaltacağı için paranın güvenli limanda olma isteği, altın gibi güvenli düşünülen araçlara daha fazla yönelmek, likiditenin kurumaya başlaması, sermaye erişimine ulaşmanın zorlaşması, maalesef birçok ülkede iflasları da getirme riskini barındırabilir. Çünkü yeniden gelmesi durumunda bunun ekonomileri izole edeceği ve kapatacağı varsayılıyor. Ekonomileri kapatmayacak şekilde yönetilebilir bir süreç olursa, risk azalır. Ama ekonomileri tekrar kapatacak hamleler çok daha riskli olur diye düşünüyorum.

 

Böylesi dönemler, Türkiye gibi jeopolitik açıdan büyük öneme sahip, taşımacılığın merkezine dönüşebilecek ülkeler için birçok fırsatı da barındırıyor. Ülkemizin bundan sonraki süreçte atması gereken adımlar neler olmalıdır?

 

Bu sürecin en önemli sonuçlarından biri, dünyadaki tedarik zinciri mekanizmasında değişikliklerin olma olasılığıdır. Yani, Çin dünyanın en büyük fabrikası. İmalat sanayinin yüzde 35’ini yapan bir ülke. Bunun ne kadar riskli olduğu ortaya çıktı. Ayrıca ticaret savaşı ve bunun uzantılarının getirdiği başka nedenler de var. Özetle, Çin dünyanın imalat sanayindeki ana fabrikası konumunu koruyamayacak. Birinci önemli nokta; ürünlerin bir kısmı benzer ürünler üreten ülkelere doğru kayacak. Türkiye de Çin’in ürettiği örneğin tekstil, deri, ayakkabı, giyim, plastik gibi birçok sektörde benzer ürünler üretebilen bir ülke. Bu anlamda, yeni dağılımda dünyanın yeni tedarik merkezleri bulma çabasında Türkiye önemli bir alternatif olabilir. Burada büyük bir rekabet olacak. İlk etapta Güneydoğu Asya ülkeleri bu payı kapma çabasında görülüyor.

Rakamlar çok büyük!

 

İkincisi ise; ülkeler kendi içlerinde bu tedariki sağlamaya çalışacaklar. İçe kapanma da olacak. Ama Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yakınlığı ve Avrupa’nın Çin’e benzer ürünleri üretme kapasitesinin düşüklüğü, Türkiye’yi Avrupa, hatta Ortadoğu ve Afrika için önemli bir tedarik merkezi yapabilir. Bu anlamda ilk etapta Çin’in payının yüzde 35’ten 25’lere ineceğini düşünüyorum. 10 puanlık bir pasta gibi düşünürsek Türkiye’nin birkaç puan bile kapması yüzdesel anlamda çok ciddi artılar anlamına gelir. Çünkü rakamlar çok büyük. Bu ticaret yolları üzerinde de etkili olacaktır. Türkiye ne yapmalı, bu süreçte hem şirketlerin buradan pay kapması ve performansı önemli olacak hem de kamunun ve ekonomi yönetiminin bu payı arttırma çabaları önemli olacak. Çin, kaptırdığı payı başka ülkelerde yatırımlar yaparak ya da ortaklıklar kurarak aşmaya çalışabilir. Bu anlamda Türkiye ortak yatırımlarla lojistik merkezi ve tedarik merkezi olma şansını arttıracak diye düşünüyorum.

 

Denizcilikte senaryo pozitife dönebilir

 

Tüm bu olumsuz gelişmelerle beraber 2020'de denizcilik sektörü için belli başlı riskler nelerdir? Bu süreçte bir gerileme veya navlun artışları olabilir mi?  Bazı veriler, Eylül 2020’den sonra piyasaların düzeleceği yönünde. Siz nasıl öngörüyorsunuz?

 

Denizcilik sektörü için herhalde en önemli ekonomik verilerin başında geleni dünya ticaret hacmindeki gelişmelerdir. Bu yıl dünya ticaret hacminin yüzde 11 daralması, denizcilik sektörünün yüzde 8 civarında büyümesi bekleniyor. IMF ve benzer kuruluşların tahminleri bu yönde. Bu seneki daralmanın büyük kısmı da yılın ilk yarısında gerçekleşiyor. Bu dönem denizcilik sektörünün de bir takım zorluklarla karşılaştığı dönem. Aşı, ilaç ve ekonomilerin yeniden kademeli açılışı süreci başarılı bir şekilde giderse o zaman yılın ikinci yarısından itibaren dünya ekonomisinde bir toparlanma başlayacak. Son çeyrekte biraz hızlanacak. Gelecek yıl da kademeli devam edecek. Yani denizcilik sektörü açısından yılın ikinci yarısından itibaren daha pozitif bir senaryo oluşmaya başlayabilir. Ama dünya ekonomisinin geçen yılki seviyelere dönmesi iyimser senaryolarda bile 2 yıl alacak gibi. Toparlanma olacak ama bunun yavaş olacağını öngörmek gerekiyor. Çünkü aşı, ilaç, bunların devreye girmesi, bizim güvenimizin artması, hizmet sektörleri, özellikle turizm, taşıma, yeme-içme vs. bunların normal kapasitelerine gelmesi, en az 1-1,5 yıl zaman alacak. Dolayısıyla bu sektörlerin gelir kaybı ve istihdam kaybı genel anlamda dünya ekonomilerindeki talep koşullarını olumsuz etkileyecektir. O nedenle de toparlanma bant senaryoda bile yavaş olacak. Yani bu önümüzdeki 6 ay ötelenen üretimin devreye girmesiyle imalat sanayi kaynaklı hızlı bir toparlanma olacak. Arz yönlü şoku biraz aşacak. Ama talep yönlü şok, istihdam ve gelir kaybı nedeniyle zamana yayılarak düzelecek.

İkinci dalga gelirse, yani aşı bulunamaz ya da bulunması gecikirse bu tür senaryolarda maalesef süreç uzar. Ben de aşı ve ilaç konusunda iyimser taraftayım. Toparlanma olacaktır. Ama aşı ve ilacın bize olumlu yansıması zaman alacak. Dolayısıyla biraz hızlı bir toparlanma olabilir fakat 2021’in başından itibaren biraz yavaşlarız. Ondan sonra da dünyadaki gelişmelere göre yönü belli olur. Yalnız burada bazı riskleri de vurgulamak gerekiyor. İçinde bulunduğumuz süreç, ciddi biçimde sosyal, politik, jeopolitik gelişmelere de yol açacak gibi. Özellikle ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı, korumacılık eğilimleri ve dünyada bu kadar yüksek borçluluğun olduğu bir dönemde büyümeyi ve toparlanmayı tehlikeye atabilecek en büyük konulardan biridir. Dünya, Covid-19’u atlattıktan sonra bu yaşanan gelişmelerin sonucuyla başka ekonomileri olumsuz etkileyecek tablolarla karşı karşıya kalabilir. Riskleri de görmeli ve beklemeliyiz. Hızlı bir toparlanma, sonra yavaşlama sonra tekrar kademeli bir toparlanma yaşanacağını düşünüyorum.

 

ABD ve Çin arasında soğuk savaş ihtimali var

 

Koronavirüs bir salgın olmakla birlikte yeni bir dönemin başlangıcı olarak da değerlendiriliyor. Bu durum dünyadaki dengeleri değiştirir mi? Özellikle Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşını düşününce bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

 

ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı yaklaşık 2-3 yıldır devam ediyor. Bu yılın başında bir anlaşmaya vardılar. Bu savaşın ana nedeni aslında bir hegemonya savaşı. Dünyanın en büyük ekonomisiyle, ikinci büyük ekonomisi arasındaki güç mücadelesidir. Arkasında bir ideoloji ve ekonomi savaşı var. Dolayısıyla bunun Covid-19 olmasa da kısa sürede biteceğini beklemek çok gerçekçi değil. Bu ocak ayında anlaşma olmasının nedeni büyük oranda ABD seçimleriydi. Donald Trump çok istekli oldu. Çünkü ABD-Çin ticaret savaşının dünyanın büyümesini olumsuz etkilediği görülüyor. Ama şimdi Covid-19 sürecinde ABD hem sağlık hem de ekonomik anlamda büyük bir sıkıntı yaşıyor. Trump’ın, sıkıntının kaynağı olarak Çin’i gösterme gayretleri arttı. Bu ticaret savaşının önümüzdeki günlerde tekrar alevlenmesi hatta koronavirüs salgınıyla mücadelede bir soğuk savaşa dönüşmesi riski artıyor. Ve biliyoruz ki bu tür gerilimler içe kapanmayı getirerek, dünyanın büyümesinde ve ticarette riskler oluşturuyor. Bu risk var bence. Dolayısıyla Covid-19 sonrası dünya ekonomisi için yine en büyük etki temelinde ABD – Çin arası soğuk savaş ihtimali ve bunun tüm dünyaya yansımaları gibi görünüyor.

İngiltere’nin 1 Şubat’ta AB’den ayrılmasından kısa bir süre sonra Avrupa’da hızla yayılan koronavirüs ile mücadelede ülkeler deyim yerindeyse kaderlerine terk edildi. Bu durumu AB’nin geleceği açısından nasıl okuyabiliriz?

 

Avrupa Birliği her ekonomik şokla karşılaştığında (2009 krizi ve şimdi Covid-19 gibi) ülkelerin homojen olmaması nedeniyle çok farklı sonuçlarla karşılaşıyor. Euro bölgesinin kuzey ve güneyinde çok farklı yapılar var. Homojen olmayan bu yapılarda tek para kullanmak para politikasını uygulamayı zorlaştırıyor. Çünkü daha iyi performans gösteren ülkeler için görece daha sıkı politika gereklidir. Sıkıntılı ülkeler için gevşek para politikası gereklidir. Dolayısıyla Avrupa Euro’nun özellikle tek paranın kullanımıyla ilgili zorluğu yine yaşıyor. Ve bunu bu sürecin sonunda daha da net görmüş olacak.

 

AB tarafında bir dağılma beklemiyorum. İngiltere gibi çıkmaya cesaret edebilecek çok ülke olduğunu da sanmıyorum. Ancak İtalya başta olmak üzere Euro bölgesinden çıkmalar olabilir. Çünkü o ülkelerin kendi parası olmadan ekonomik istikrarı ve büyümeyi yakalamalarını ve de politika uygulamalarını zorlaştırıyor. Daha az sayıda ülkenin olduğu, daha merkezi, daha orta ve kuzey Avrupa odaklı bir Euro bölgesi olabilir. Şu an 19 ülke var. Belki bu sayı 10 ila15 arasına inebilir. Özellikle Akdeniz Bölgesi’ndeki ülkelerin Euro’dan çıkma olasılığının güçlü olduğunu görüyorum. Zaman alacak olsa da olacak gibi. Ayrıca AB de bu durumdan ciddi bir yeniden bir yapılanma ile çıkacak. Bu daha ticaret ağırlıklı, daha az merkeziyetçi bir yapıya doğru giden bir birliktelik. Yani biraz başa doğru dönecek. Avrupa Birliği 1957’de kuruldu.  Hep ABD gibi federal bir yapıya gitmeye çalıştı. Ama işin doğası ve sosyolojisi gereği bunu başaramıyor. Ülkeler çok farklı. Avrupa’da ulusalcılık yüksektir. O yüzden biraz geriye saracak. Yani bir gümrük birliği, bir ticaret anlaşması, çevre, hukuk, vb. odaklı yapıya, başa doğru dönecek.

 

Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü mart ayından itibaren çeşitli ekonomik tedbir paketleri açıklandı. Bunların yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Bu süreci en az hasarla nasıl atlatabiliriz?

 

Biz kendi dinamiklerimizle ilk çeyreği pozitif kapattık. Geçen yıldan gelen yavaşlamanın büyük etkisi vardı. Kredi büyümemiz yüksekti. Ama 2. çeyrekte çok sert bir daralmayı biz de dünyayla beraber yaşıyor olacağız. Ekonomilerin kademeli açılışının sadece Türkiye’de değil, dünyada da iyi yönetilebildiği ve başarılı gittiği varsayımı ile Türkiye’de 3. çeyrekten itibaren, hafif artıya geçecek. Son çeyrekte de toparlanmanın biraz daha artacağı kanaatindeyim. Eylül-Ekim’den itibaren aşının geleceğini varsayarak konuşmak istiyorum. Bu varsayımlar tutmazsa tüm dünya ekonomisi için daha sıkıntılı bir ortam olabilir. Türkiye’de buna dahil olur. Yani ana senaryo yüzde 50-55 ihtimal. Yüzde 90 değil. Ama ağırlıklı ana senaryo 2. yarıda bir toparlanma. Hizmet sektöründen kaynaklı talep düşüşü, gelir ve istihdam kaybı, bizim ekonomimizde de bir toparlanmadan sonra yavaşlama getireceği kanaatindeyim. Ama baz senaryo devam ederse, Türkiye’de 2019 yılında değişim hedefliyorduk. Ülkemizin büyümesi, hem de cari açık vermemesi, nasıl başarılabilir, buna kafa yoruyorduk. Bu tablo yine karşımıza çıkacak. Yani Türkiye 2019’da neyi değiştirmek istiyorsa, ekonomisinde nasıl yapısal reformlara ihtiyacı varsa, o ihtiyaç devam ediyor olacak. Yapısal reform konusunda ilerleyebilirsek, özellikle ekonominin yüksek teknolojiye yönelmesi başta olmak üzere ve tüm kurumlarda hukuk, eğitim, vb. reform sürecini devam ettirebildiğimiz ölçüde, daha pozitif senaryoya doğru ilerleriz. Ama yapısal reformlarda yavaş olmamız durumunda belli kırılganlıklarımız devam edebilir.

 

Büyüme modelini değiştirirsek sorunları aşarız

 

Son olarak doların rekor yükselişi, enflasyon ve işsizlik gibi ciddi sorunlarla nasıl mücadele edeceğiz?

 

Aslında tüm ekonomik sorunların çözümü, sürdürülebilir, kalıcı ve Türkiye için görece hızlı büyümede yatıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin büyümeye ve bu büyümenin kaynağının da dış talep olmasına ihtiyaç var. Bu açıdan ortaya çıkan sorunların kısa vadede hızlı çözümü yok. Evet bir büyüme bazı sorunlarımızı hafifletecektir. Ama Türkiye açısından sorunları aşmak büyüme modelini değiştirmekle mümkün olacak. Ve dünya ekonomisinin de normalleşmesi gerekiyor olacak. Bizim yeni modelimizde dünyanın iyi olması çok önemli. Çünkü biz ihracatla, dış taleple, büyümesi gereken, içerde tasarruflarını arttırması gereken bir ülkeyiz. Yani dünya ekonomisi normalleşmedikçe, Türkiye’nin de normalleşmesi çok kolay değil. Çünkü bizim iç taleple ekonomiyi ısıtarak, sürdürülebilir büyümeyi başarmamız çok kolay olmayacak. Hem dünya ekonomisinin normalleşmesi hem de Türkiye’nin büyüme modelini değiştirmesi bugün yaşadığı sorunların kalıcı çözümü için gerekiyor. Onun dışında elbette olası büyümenin artıları olur. Ancak sürdürülebilirlik ve kalıcılık anlamında belirttiğim çerçeve önemli.

KAYNAK: 7DENİZ DERGİSİ / MAYIS-HAZİRAN SAYISI

 

Röportaj: Çimen GÜMÜŞ

Editör: Haber Merkezi