Deniz ile gökyüzünün birleştiği yere bakmak…

7Deniz Dergisi’nin bu ayki sayısı gemi inşa sanayiine ayrılmış özel bir sayı… Ben de ülkemizin müstesna okullarından Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği diploması almış ama zinhar bir gemi inşaatı ve (hatta) makineleri mühendisi olduğunu iddia etmeyecek kadar haddini bilen biri olarak, bu konudaki herhangi bir konuda sözü ustalara bırakıyorum. Yok, şu kadar gemi yapıldı, yok bu kadar sipariş var vesaire diye istatistik takdimi yapmak da çık sıkıcı olacak. Ama şu var ki, genelde yaptığım gibi piyasa penceresinden bakınca çok uzaklarda gibi gözüken fakat gemi inşa sanayisini çok yakından ilgilendiren gelişmeleri biraz seçebiliyorum ve bu yazımda da elimden geldiği kadar az sıkıcı olmaya çalışarak bunlara değineceğim. Belki bazı konularda Türkiye’nin de söyleyecek sözü vardır.

 

Avrupa ile Güney Kore’nin tekrar parlayacağı yıllara şahit olacağız

 

Önce şununla başlamak istiyorum: Gemi inşaatında katma değerli ürünler inşa etmenin faziletleri konusunda pek çok beylik laf edilebilir ama “artık işi bitti” denilen Avrupa ile “liderliği kaptırdı” denilen G. Kore’nin aslında katma değer ile nasıl tekrar öne geçeceğine uygulamalı şahitlik edeceğimiz yıllara geldik.

 

Cevher: Kruvaziyer gemi sektörü

 

Görünen o ki Avrupa gemi inşaatında yeni bir cevher keşfetti: Kruvaziyer gemi sektörü. Avrupa, geçen yıl teslim edilen gemilerin değeri açısından G.Kore, Çin ve Japonya’nın ardından dördüncü sıradayken, sipariş defterinin değeri açısından en yakın rakibine üç misli fark atmış durumda. Yüzlerce milyon dolarlık, lüksün zirvesine çıkan, adeta yüzen saraylar diyebileceğimiz gemileri inşa edebildiği için Avrupa tekrar gemi inşa sektörünün zirvesinde. Aslında dünyanın genelinin de hala lükse çok para harcayacak durumda olmamasına rağmen, kruvaziyer gemi filosu krizden beri yılda ortalama yüzde 4,3 büyümüş, bundan sonra da 2021’e kadar yıllık yüzde 6 büyüyecek. 

 

Sektöre küçük ama lüks segmentiyle giriş yapamaz mıyız?

 

Türk tersaneleri kruvaziyer gemi “yapamaz” mı? Çok mu “zor”? Malta Şahini gibi lüksün alamet-i farikası olmuş yatlar inşa ettik, bunu biraz gemi inşa ve biraz vizyonla birleştiremez miyiz? Queen Mary 2 veya Allure of the Seas yapamayabiliriz belki fakat küçük ama çok lüks kruvaziyer segmentinden giriş yapamaz mıyız?

 

Güney Kore ise kendi yeteneklerini geliştirdi. Belki Çin’den daha az gemi teslim ediyor ama en iyi LPG, LNG gemileri, sıvılaştırılmış doğalgazı gaz fazına (FSRU), ya da gaz haldekini sıvıya dönüştüren (FLNG) son derece yüksek teknolojiye haiz ve pahalı üniteleri hala en iyi Güney Kore ve Japon tersaneleri inşa ediyor. Önümüzdeki aylarda dünyadaki LNG gemisi sayısı 500’ü geçecek. Sipariş adedi ise 120’nin üzerinde ve neredeyse tamamı G. Kore ve Japon tersanelerinde. Çin daha bu konularda yeni sayılır.

 

Türkiye’nin LNG gemisi inşa edeceğini düşünmek hayal mi!

 

Deniz yoluyla doğalgaz ithalatına giderek artan bir önem atfetmeye başlarken, Türkiye için en azından daha küçük ölçekte LNG gemisi inşa etmeyi düşünmek “hayalperestlik” mi? 1990’ların sonuna doğru, ben diplomasını aldığım gemi inşaatı mühendisliği bölümüne yeni girdiğimde kimyasal tanker inşaatı da gerçekleşmekte ve başarılmakta olan bir “hayal” değil miydi?

 

Pazar, 2022’de 2 milyar doların üstüne çıkacak

 

Dünyada enerji artık karalardan çok denizlerde aranmaya başlandı. Bakmayın siz Amerika Birleşik Devletleri’nin topraklarında petrol bulmasıyla düşen petrole, fosil yakıtları önümüzdeki yüzyılda yine önemli olacak. Fosil yakıtları bir kenara bırakalım, denizin dalgasından, rüzgarından enerji elde edilmesi yaygınlaşacak. Deniz aşırı operasyon (offshore) önem kazanacak. Sadece dinamik konumlandırma (dynamic positioning) ekipmanı pazarı 2022’de 2 milyar doların üstüne çıkacak.

 

O pastadan bize dilim bile “yedirmezler” mi?

 

Bu konuda dünya markaları çıkartamaz mıyız? Offshore sektörüne şu anda üretim yapan tersanelerimiz var. Doğalgazlı ilk römorkörlerden birini inşa ettik, sismik araştırma gemisi bile inşa ediyoruz. Neden birkaç yıl içinde tam teşekküllü bir offshore gemi üretim merkezi olmayalım? O pastadan bize dilim bile “yedirmezler” mi?

 

Savunma sanayiinde stratejimiz yerli üretimden ihracata doğru kaymaya başladı. MİLGEM’i gördük, üstüne giriş seviyesi uçak gemisi hatta denizaltı yapacağız. Bugünleri de gördük, çok şükür. Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2017-2021 Strateji Belgesi’nde “savunma sanayiinde deniz araçları sektörünün yapılandırılmasında uzmanlaşmayı desteklemek”ten bahsediyor. “Herkes bir platformda özelleşsin, uzmanlaşsın” diyor SSM değerli tersanelerimize.

 

Bir gün, ofset anlaşmalarıyla güç bela getirebildiğimiz üretimi ve teknolojileri (o anlaşmalar teknoloji transferi için ne derece kullanılabildi bilemiyorum) kendimiz geliştirip, üstüne de ofset konusunda masanın öteki tarafına geçemez miyiz? Blohm & Voss, Thyssen, HDW gibi olmak ne kadar uzakta? Bu öngörüme itiraz edemezsiniz herhalde.

 

Ayağımız yerden kesildi mi? Haydi biraz daha “havalanalım” bakalım…

 

Teknoloji 4.0, makinelerin birbiriyle haberleşmesi, insansız gemiler? Bilim-kurgu mu? İskandinavya kaynıyor bu işlerle. Tronheim’da insansız gemi test alanı tahsis etti devlet araştırmacılara. MUNIN diye bir projeleri var, laboratuvar ortamında akıllı gemi devşirmekteler. Norveç, İsveç, Almanya, İrlanda, onlarca akademisyen, gemi, elektronik, bilgisayar mühendisi, bilim ve tekniğin ayrıca kendi beyinlerinin sınırlarını zorluyor. İngiltere durur mu? Rolls Royce bu iş için 200 milyon sterlin çıkartacak cebinden. DNV-GL’in de bir konsept çalışması var.

 

Biz kim, akıllı gemi kim mi?

 

Biz kim akıllı gemi kim… mi acaba? Akıllı ulaşım sistemlerinde yetiştirilmek üzere akademisyen alım programlarımız var. Bu gençler Erasmus ile ya da başka olanaklarla yukarıda adresi verilen yerlere gönderilemez mi? Yoksa oralar çok mu soğuk gelir gençlere? Hiç sanmıyorum, akademisyenlerimiz kutuplarda Türk Bayrağı dalgalandırıp araştırma yapıyor, “buradan ülkemize bir fayda sağlar mıyız” diye. Norveç’e gitmek hiç zorlamayacaktır onları. Bir bakmışsınız biz de söz sahibiyiz o konuda. İnsansız hava aracımız var, insansız devriye botumuz, hatta denizaltımız olamaz mı?

 

Peki, “Big Data” diye bir şey duydunuz mu?

 

Çok moda bu aralar kesin duymuşsunuzdur. Geçenlerde uçakta çok değerli bir Türk elektronik şirketinde çalışan bir veritabanı mimarının yanında oturma ayrıcalığını yaşadım. “Mesela bu uçak” dedi kendisi “bir Atlantik geçişinde, 2 terabayt veri üretiyor” Saniyede kim bilir kaç kere uçağın her hareketini, etrafındaki her koşulu, her etkiyi ve tepkiyi kaydediyor. Binlerce sensör, aygıt, veri gönderiyor. Sonuçta laboratuvar ortamında uçak geliştirecek veriye sahip oluyorsunuz. Bunu işlemek de ayrı bir sanat tabi. Bunu gemi için düşünün… Gemi inşa eden değil, gemi geliştiren bir ülke olmak ancak bu kadar uzağınızda. Yok mu bu araştırmalar için bütçemiz? Konuyu bilenler hemen “Bunu büyük bir konteyner operatörü seneler önce yaptı” diyebilir. Ben de soruyorum “Kiminle paylaşmış peki o şirket bu veriyi?” Bu konu da hem gemi inşa, hem tasarım, hem de denizcilik açısından ayrı bir lige giriş sağlayacaktır.

 

İki seneyi bile bulmadan Tuzla ve Yalova’da gemi koyacak yer kalmayacak

 

Ben bu makalede elimden geldiğince görünen ufkun dışına çıkmaya çalıştım. Ama kasıtlı olarak ilk söylemem gerekeni sona bıraktım çünkü malumun ilanı olacak. Önümüzdeki dönemde, dünyadaki tüm tersanelerin önünde olduğu gibi Türk tersanelerinin de balast suyu arıtma sistemi ve baca gazı arıtma sistemi gibi Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün adeta gökten zembille indirdiği zorlama gereksinimlerden kaynaklanan büyük fırsatlar var. Büyük ihtimalle iki seneyi bile bulmadan Tuzla’da, Yalova’da gemi koyacak yer bulunmayacak. Ama bu fırsat, kendini geliştirmek için hiçbir gayret sarf etmeyen ülkelere de, gayet şuurlu biçimde Ar-Ge ve inovasyon ile yatıp kalkan ülkelere de muhtemelen aynı seviyede yansıyacak. Tabii ki parayı kazanan ve farkı yaratan teknolojiyi geliştiren ve bilinçli veya bilinçsiz ayrım gözetmeksizin herkese satan icat sahipleri olacaktır. Gemi inşa ve gemi yan sanayisi, bu fırsatı stratejik insan kaynağını yeniden oluşturmak, Ar-Ge için kaynak yaratmak ve birkaç yıl içinde kendi ekipmanını geliştirmek için kullanabilirse, bence sıra yukarıdakilere daha çabuk gelecektir.