Ata Offshore Services Kurucusu ve Genel Müdürü Kaptan Ali Burçin Eke, İTÜ Fen Bilimleri Deniz Ulaştırma Mühendisliği Doktorasına sahip. Bir yandan akademik alanda ilerlemeye devam eden Eke, diğer yandan ülkemize katkıda bulunmayı hedefleyen iş insanlarımız arasında yer alıyor. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz sohbetimizde hem Eke’yi daha yakından tanıma fırsatını elde ettik hem de Ata Offshore ve yeni yatırımları Ata Yachting’i konuştuk. Tabii ki sektöre ve Türk denizciliğinin yarınlarına da değinmeyi unutmadık.


-Sohbetimize sizi ve Ata’nın kuruluşunu öğrenerek başlayalım mı?

Ülkemizin dünya lideri olması uğruna hayatımızı ortaya koyduk Ülkemizin dünya lideri olması uğruna hayatımızı ortaya koyduk


1996 senesin de İTÜ Denizcilik Fakültesi’ni kazandım. 2000 senesinde mezun oldum. Gemilerdeki ilk zabitliğime Aksay Denizcilik’te başladım. Ardından 4 sene kadar Dünya Denizciliğin değişik tankerlerinde çalıştım. Yaklaşık 5 sene denizde çalıştıktan sonra öğrenci iken hedefim olan Gemi Kiralama eğitimi alarak o sektörde ilerlemek adına 2005 senesinde karaya geçtim. Aynı sene İ.T.Ü Fen Bilimleri Fakültesinde de yüksek lisans eğitimime başladım. Diğer yandan da bir gemi kiralama firmasında işe girdim. Orada operasyon müdürlüğü ve brokerlik eğitimi ve tecrübesi edindim. 1 sene içerisinde 3 ortaklı olarak Grandi Gemi Kiralama’yı kurduk. Burada 4 sene kadar kuru yük brokerliği yaptım. Aynı zamanlarda işletmemize giren Açık deniz römorkörü ile bu sektörü tanıma fırsatı buldum. Tecrübe edindikçe Türkiye’de henüz tam olarak tanınmayan bu niş sektörde kendimi geliştirmeye karar verdim.  Hem eğitimimi hem de iş yaşamımdaki eğilimimi bu sektöre doğru kaydırdım. 2009’da Ata Römorkör’ü kurarak sektörde daha profesyonel olarak yer almaya ve bu alanda ilerlemeye karar verdim. Böylece hem işletmedeki römorkörlerimiz hem de brokerlik olarak kiralamalarımız devam etti. İlerleyen zamanlarda Açık Deniz Römorkörü ve Destek Gemisi satın alarak ve donatanlığa da geçiş yaptık. 2012 senesi Karadeniz Holding bünyesindeki enerji gemilerinin ilk çekimlerini gerçekleştirdim.

 

Halen yaklaşık 7 senedir Karadeniz Holding’in bünyesinde bulunan römorkör ve destek gemilerinin işletme kısmında birlikte çalışmaktayız. Bu hizmetlerimiz dışında Türk boğazlarında ve limanlarında niş olarak yedekleme ve römorkör acentelik hizmeti veriyoruz. Dünyanın her tarafında gemileri olan armatörlerimiz arıza yaşadığında, bir römorkör yedekleme hizmeti ihtiyacı doğduğunda bizlerle irtibata geçiyorlar. Biz hizmetimizi her yere götürerek onlara destek olmaya çalışıyoruz. Burada bir zinciri kırmış olduk çünkü sektöre ilk girdiğimizde bu alanda bizden başka Türk firma yoktu. Bu hizmeti İngilizler, Polonyalılar, Fransızlar gibi Avrupalı firmalar vermekteydi. Aradan geçen 10 sene içerisinde hem bu sektörde ismimizi duyurduk hem de pazarımızı büyüttük. Bir de tabii Türklerin de bu sektörde güzel şeyler yapabileceğini göstermiş olduk. Ayrıca Mısır’da ortaklıklarımız var. Ortaklı olan destek gemilerimiz vasıtasıyla orada da faaliyet gösteriyoruz. Türkiye-Kıbrıs hattındaki su projelerinde de hem römorkör hem de baçlarımızla yer aldık. Sektörde güzel bir yere geldiğimize inanıyorum.

 


 

-Filo bakımından şu anda ne düzeydesiniz?


Şu anda işlettiğimiz 50 bollard pull’dan 200 bollard pull’a kadar römorkörlerimiz var. Ayrıca dünyadaki bütün denizlerde şimdiye kadar edindiğimiz üst seviyedeki iletişim ağı ile herhangi bir gemi arızası veya acil durumlarda, yedekleme, kurtarma ve danışmanlık hizmetleri verebiliyoruz. Sigorta şirketleriyle, armatörlerle çalışıyoruz. 


Bu sene itibari ile şirketimizde yeni bir segment olarak da deniz turizm sektöründe yer almaya karar verdik. İki adet guletimiz var. Yakın zamanda yeni bir yatırım yaptık ve büyük bir gulet aldık. Delüks 7 kamaralı, 24 metreye 8 metre bir gulet. Göcek ve civarında, Yunan adaları da dahil olmak üzere hizmet vereceğiz. Türkiye’de bu sektörün çok daha gelişmesi gerektiğine inanıyoruz. Gerek doğamız gerek denizlerimiz gerekse de doğal güzelliklerimizle paha biçilemez bir ülkeyiz. Turizm olarak gideceğimiz daha çok yol olduğunu düşünüyoruz. Bu alanda da ülkemize katkıda bulunmak istiyoruz. Ata Yachting olarak hem sektörde yer almak hem de sektöre katkıda bulunma gayemiz de var.
 

-Öncelikle yeni yatırımınız Ata Yachting’ın hayırlı olmasını diliyoruz. Peki, turizm yatırımınızla ilgili beklentiniz ne yönde. Turizm daha naif bir sektör. Her türlü olumsuzluktan çok çabuk etkilenen bir sektör nihayetinde…


Kesinlikle. Ancak deniz turizminde Türkiye’nin olanakları ve potansiyeli o kadar büyük olmasına rağmen yatırımlarının çok az kaldığını görüyorum. O sektöre de bizden bir meşale yakmak istediğimiz için girdik. Türkiye bu alanda ciddi bir potansiyele sahip. Bu potansiyeli değerlendirmek istiyoruz. Ülkemize kazanımı çok yüksek bir sektör ki bizim mavi vatanımıza hem döviz kazandırmak hem muhteşem güzelliklerimizi yaşatmak hem de sektörde yer edinmek amaçlarıyla yatırım yapmayı uygun gördük.

 


 

-Akabinde dünya denizciliğine tekrar dönmek isterim. Kılavuzlukla ilgili mevzuat değişiklikleri oldu. Bu sektörü nasıl etkiledi?


Türkiye’de özellikle son 10-15 sene içerisinde kamu ihalelerinde çok büyük zorluklar yaşanıyor. Ülkemizde ne yazık ki şeffaf bir kamu ihale kurumu olmadığı gibi devamlı değişen şartlarda cabası. Bir bakıyorsunuz kamu ihale kurumunun şartları değişmiş, yeterlilikler farklılaşmış. Tabii ki bu sorunlarla karşılaşmanıza neden oluyor. Esasen o yapının şeffaflaşması, daha adaletli ve rekabetçi olması gerekiyor. Ne yazık ki buradaki rekabet gittikçe azalıyor ki bu da bizi üzüyor. Biz, elimizden geldiği kadar fikrimizi beyan ediyor, bu işin daha doğru nasıl olması gerektiğini dile getiriyoruz.


Mevzuat sanki birilerinin isteğine göre değişiyor. Bu gerçekten üzücü bir durum. Uluslararası arenada ciddi pazarlar var ve ülke olarak buralarda yer alabiliriz. Mesela Doğu Akdeniz’de büyük bir doğalgaz pazarı söz konusu. Lakin Türkiye’yi oyunun dışında tutmak istiyorlar. Açıkçası dış ilişkilerimizi daha aktif ve yapıcı bir şekilde yürütmemiz gerektiğine inanıyorum. Belki bu noktada sonuçları yayınlanmak üzere ciddi çalıştaylar düzenlemek gerek. Burada sivil toplum kuruluşlarına da görev düşüyor. Sivil toplum kuruluşlarının daha fazla görev üstlenmesi pozitif yansıyabilir. Bir diğer hamle eğitim olmalı. Personel eğitimini verecek eğitim kurumları yetersiz. Özellikle eğitim uzun vadeli bir yatırım. Eğer off shore olarak gelişmek istiyorsak uzun vadeli düşünmek, zaman kaybetmemek ve hedeflerimizden vazgeçmemiz gerekiyor.


-Siz hem ülkemiz denizciliğini hem de uluslararası denizciliği araştırıyorsunuz. Bu yüzden sormak isteriz son dönemde yaşanan ABD’nin İran ambargosu, dünya ticaretindeki çekişmeler, savaşlar ülkemizi ve dünya piyasalarını nasıl etkileyecektir?


En başta Türkiye endüstri 3.0’ı kaçırmış bir ülke. Bunu üzülerek söylüyorum. Sanayi devriminden sonra endüstri 4.0 dediğimiz o teknolojik devrimi aradan atlamışız. Bunun sebepleri çok, konuşulması uzun konular. Şu anda yetişmemizin imkanı da zaman olarak bence yok. Öncelikle denizcilik olarak bizim nerede en başarılı olacağımızı bulmamız gerekiyor. 2030-40’larda Türkiye denizcilikte en iyi neyi yapabilir. Potansiyeli nedir. Dünyaya neyi ihraç edebilir bunları belirlemeliyiz. Kendi düşüncem biz Türklerin hizmet sektöründe çok iyi olduğudur. Hizmet sektöründe daha da gelişebiliriz. Bu sadece armatörlük değil. Bu gemi kiralama, acentalık, kumanyacılık… Bunların üstüne eğilmemiz gerekiyor. Bu konularda eğitimli, yetişmiş insan gücünü hazırlamamız gerekiyor. Mesela gemi kiralamada daha çok yetişmiş personel istihdamı sağlamak için daha büyük projeler üretmemiz gerekiyor. Bunda tabii ki DTO’nun büyük rolü olacaktır. Denizci insan yetiştirmek, gemide çalışan insan demek değildir. Bakıyorsunuz uluslararası piyasalara Amerikalı, İngiliz gemide çalışmıyor. Ama karada gemidekileri idare eden pozisyonlar alıyorlar. Türkler olarak bunu yapabilmemiz lazım. Bunu yapabilecek potansiyelimiz var. İlerisi için insansız gemiler diyoruz ama hala eskiden kalma koster projelerini yenilemeye çalışıyoruz. Bunun adı gelişmişlik değildir. Teknolojide gelişemezseniz rekabet gücünüzü kaybedersiniz. Rekabet gücünüzü kaybettiğiniz zaman da küçülmeye mahkumsunuz. Onun için daha çok teknolojik eğitime yönelmemiz gerekiyor. Bunu da hizmet ihracatıyla yapmamız gerektiğine inanıyorum.

 


-Diğer taraftan denizciliğe getirilen çevreci düzenlemeler de söz konusu. Scrubber gibi… Bu konudaki düşünceleriniz neler öğrenebilir miyiz?


Getirilen kurallar çevreci olarak gözükmekte ama bence daha çok haksız rekabete neden olmakta. Dünyadaki doğa kirliliğinin yüzde 70-80’i esasen karadan kaynaklı. Scrubber gibi zorunluluklar rekabette büyük sermayelerin ve sermayedarların bir adım öne geçmesini sağlıyor. Bunu ülke olarak nasıl aşabiliriz sorusunun da cevabı yine teknoloji. Teknolojiye yatırım yapmak zorundayız. Daha teknolojik gemi inşaları yapmalı, yeni modeller bulmalıyız. Bunun içinde birlik olmalıyız. Ülke olarak birlik olmadan hiçbir adım atamayız. Yeni fikirler üretebilmek için önce beyinlerimizi birleştirmeliyiz. Ne yazık ki biz bunun tam tersi yolda ilerliyoruz. Bu da çok üzücü. Kendi sektörümüz adına da aynı durum söz konusu. Denizciler olarak bunu başarabiliriz. Bir kümeleşmeden bahsetmiyorum. A’dan Z’ye bir olmaktan bahsediyorum. Bunu yapabilmek için de öncelikle çıkarları bir kenara bırakmalıyız ki ülkemizin, milletimizin çıkarlarını ön plana alabilelim.


-Çevreci bir şirketsiniz. Elektrikli araçlarınız var. Bu alanda yatırım yapıyorsunuz.


Evet elektrikli araçlarımız var. Burada proje olarak, güneş enerjisinden elektrik üretip kendi ofisimizde tamamen dışa bağımlılıktan kurtulup çevreci bir enerji yaratmak için ilk adımımız elektrikli arabalar oldu. Daha sonrasında ofisimize güneş enerji panelleri kurmayı hedefliyoruz. Ofisimizin elektriğini de güneşten sağlayarak doğaya katkıda bulunmak istiyoruz. Bunu küçük küçük yaparsak vizyon sahibi olabiliriz. Bu vizyonla birlikte belki çevremize katkıda bulunabiliriz.

 

İbrahim KOCAMIŞ

 

7DENİZ – ÖZEL

Editör: Haber Merkezi