Esenyel&Partners Kurucu Ortağı Selçuk Esenyel’i konuğumuz olarak ağırladık. Kendisine, deniz hukuku alanında yaşanılan sıkıntıları bir bir sorduk. Samimi, açık ve çözüm odaklı yaklaşımıyla bizlerle fikirlerini paylaşan Esenyel, mesleğini ve denizciliği hobisi haline getirmiş hukukçularımız arasında. İstanbul, İzmir, Çanakkale, Kocaeli, Samsun, Trabzon, Mersin, İskenderun ve Ankara gibi şehirlerimizde ve dünyanın birçok ülkesinde muhabir avukatları ve ofisleri bulunan Esenyel&Partners Avukatlık ve Danışmanlık’ın 80 kişilik kadrosu, “Ben her şeyi biliyorum dediğiniz gün bittiğiniz gündür” düsturuyla durmadan çalışıyor.

Selçuk Bey öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize biraz kendinizden, eğitiminizden, biraz da profesyonel iş hayatınızdan bahseder misiniz? Ayrıca neden deniz hukuku alanında uzmanlaşmak istediğinizi de anlatır mısınız?

Aslen Çorumluyum, 7 Haziran 1983’te Ankara’da doğdum. Asker emeklisi olan babamın mesleği dolayısı ile eğitim hayatımı çok farklı il ve ülkelerde tamamladım. Üniversite hayatımı Türkiye’de tamamladıktan sonra İngiltere’de yüksek lisans yaptım ve devamında yine İngiltere’de de çalıştım. Yaklaşık 18 yıldır bu sektörün içerisindeyim. Amatör balıkçıyım. Oldukça yoğun çalıştığım için kendime fazla vakit ayıramıyorum ama işim ve sektörüm benim hobim haline geldi. Deniz, hayatımın her alanında var ve bana oldukça keyif veriyor.

Eğitim hayatımın son iki senesinde, henüz hukuk fakültesine devam ederken, aynı zamanda iş hayatına da adım atmıştım. Bazı meslek dallarında olduğu gibi, avukatların da uzmanlaşması gerektiğini bu dönemlerde fark ettim. Oldukça kutsal bir görev ifa ettiğimize inanıyorum, bu anlamda yaptığımız işi, işin ehli olarak, layığıyla yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu bakımdan bir dalda uzmanlaşıp o dalda hizmet vermeyi kendime ilke edindim. Babam asker emeklisi olduğundan deniz kuvvetlerinde pek çok arkadaşı vardı ve babamın yönlendirmesi ve arkadaşlarının tavsiyeleri ile deniz hukuku alanına yöneldim. Ticaret hukuku alanında yüksek lisansımı tamamladıktan sonra deniz hukuku alanında önde gelen bir büroda çalışmaya başladım ve yıllar içinde kıdemli avukat pozisyonuna terfi ettim. Daha sonrasında 2010 yılında Esenyel&Partners'ı kurdum. Şu an için 80 kişilik kadromuzla bu sektöre hizmet sunmakta ve sektörün ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktayız. Ekibimiz genç, dinamik ve en önemlisi benim gibi deniz aşığı profesyonel kişilerden oluşuyor.

Ülkemizdeki deniz ticareti hukukuna ilişkin düzenlemeler, uluslararası mevzuatla kıyaslandığında ne derece yeterli ve güncel kalmaktadır?

2012 yılında yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu’muz ile birlikte uluslararası mevzuatın tamamı olmasa bile büyük bir kısmı kanunlarımıza girmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. Yeni Kanunu’muz ile 2012 öncesinde yaşadığımız sorunların birçoğu giderilmiştir. Zaten kanun taslağının hazırlanması aşamasında tüm sektörün görüşleri alınmış ve titiz bir çalışma yürütülmüş idi. Kanunumuzun güncel olduğunu söylemek doğru olacaktır. Bununla birlikte özellikle deniz icra hukukuna ilişkin olarak sorunlar yaşanmaktadır. Yabancı ve Türk Bayraklı gemilerin icra yolu ile satışı hem çok meşakkatli hem de uzun süreler almaktadır. Bu sebeple de aslında karasularımızda terk edilmiş birçok gemi bulunmaktadır, zira çoğu icra yolu ile satışı beklemektedir. 05 Aralık 2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Kanun uyarınca Limanlar Kanunu’nda yapılan değişiklik ile liman başkanlıklarının idari sorumluluk sahasında bulunan gemilerin, seyir, can, mal, çevre güvenliği ve emniyet bakımından ciddi tehlike oluşturabileceği durumlarda; gemi veya deniz aracı hakkında herhangi bir mahkeme kararı, adli veya idari tedbir olsa dahi, liman başkanları her türlü tedbiri almaya yetkili kılınmıştır. Böylelikle aslında Kanunumuzda olan sorun giderilmeye çalışılmış ve ancak beraberinde bir takım başkaca sorunları doğurmuştur.

Türk Ticaret Kanunumuz böyle iken bana göre en sorunlu mevzuatımız Deniz İş Kanunu’muzdur. Deniz Ticaret Odamız önderliğinde Deniz İş Kanunu’nun yenilenmesi için ciddi çalışmalar yürütülmektedir ve bu kanunumuz acilen değiştirilmelidir. Mevcut Kanun Türk armatörlerinin uluslararası alanda rekabet etmesine engel teşkil etmekte ve hatta bazı armatörlerimizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gemi insanı çalıştırmaktan vazgeçirmektedir. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde yapılan bir değişiklik ile hem de geçmiş yılı da kapsayan ve ilave vergiler doğuran yeni bir düzenleme getirilmiştir. Kanaatimce bu uygulama çok yanlıştır. Öncelikli olarak geçmiş yıla uygulanması temel vergi ve hukuk prensiplerine aykırıdır. Ayrıca ve daha da önemlisi ise Türk armatör ve işletmecilerin uluslararası arenada rekabet ettiği unutulmamalıdır. Yani yabancı bir rakibine nazaran üzerinde ilave külfetler olması tacirlerimizin rekabet gücünü azaltacak ve daha da kötüsü yabancı bayrağa geçişleri tetikleyecektir. Bir diğer husus da çevre cezalarına ilişkindir. Mevzuatta yapılan değişiklikler ile birlikte numune alma yöntemleri ve prosedürleri değiştirilmiştir. Fazla detaya girmeyeyim ama teknik bir veriye dayanmadan dahi ceza kesilebilir duruma gelmiştir. Ayrıca, gemilerin tonajına göre ceza kesilmesi hususu da kanaatimce yanlıştır ve düzeltilmesi gerekmektedir.

Denizciliğin uluslararası bir sektör olması sebebiyle, deniz ticareti hukukunda hem güncel mevzuatın çok iyi takip edilmesi hem de uluslararası ticaret hukuku prensiplerinin iyi bilinmesinin ne derece önemli olduğunu bizlerle paylaşır mısınız? Ayrıca bu noktada sormak isteriz üniversiteden mezun olan bir genç avukatın bu alanlardaki yeterliliği sizce ne seviyededir? Bu noktada eksik kalınan noktalar varsa neler olduğunu bizlerle paylaşır mısınız?

Bu konu üzerinde durduğum çok önemli bir konudur. Öncelikle tacirlerimizin artık önleyici hukuku kabullenmesi ve hayatlarına sokması gerekmektedir. Peki önleyici hukuk nedir? Çok basit bir ifade ile sorun çıktıktan sonra değil henüz anlaşmalar ve/veya görüşmeler yapılırken danışmanlık alınmasıdır. Bu danışmanlık her türlü hukuki, mali ve teknik danışmanlık olabilir. Kendi mesleğim açısından söylemek gerekirse biz sorun çıktıktan yani taraflar davalık olduktan sonra daha çok kazanç elde ederiz. Ama bu doğru bir işleyiş değil. İşin başlangıcında danışmanlık alınması halinde sorun çıkma olasılığı her daim daha düşük oluyor. Mevzuatı bilmek olmazsa olmazdır. Ben uzun süredir bu mesleğin içerisindeyim ancak halen günlük olarak yerli ve yabancı mahkeme kararlarını okuyorum. Bizim işimizde gelişimin tamamlanması diye bir şey söz konusu olamaz. Ben her şeyi biliyorum dediğiniz gün bittiğiniz gündür. Üniversitelerde verilen eğitim tabii ki de yeterli değil. Çok temel kavramlar öğretiliyor. Ancak ülkemizde maalesef özel okul problemi yaşanıyor. Özellikle özel okullarımız hem velileri hem de öğrencileri okuldan mezun olur olmaz bir uzman gibi donanımlı olduklarına ve uzman bir kadroda iş bulabileceğine inandırıyorlar. Ancak genç arkadaşlar gerçek ile yüzleşince durum ortaya çıkıyor. Ayrıca denizcilik uluslararası bir iş ve yabancı dil olmazsa olmaz.

Ülkemizde deniz ticaret hukuku uyuşmazlıkları ağırlıklı olarak hangi konular üzerine olmaktadır?

İşin doğrusu piyasaların iyi olduğu dönemlerde dava sayımız azalıyor ve ani gelişen işler ile daha fazla uğraşıyoruz. Türkiye’deki yargı süreçlerinin uzun olması ve bu uzun sürelerin sonunda yanlış kararlar verilme ihtimallerinin olması sebebi ile biz uzlaşmayı daha çok tercih ediyoruz. En nihayetinde temeli maddi bir konuya dayanan her türlü uyuşmazlıkta orta yol bulunabilir. Gerçekten de en kötü sulh en iyi davadan daha iyidir. İnanın avukatlar açısından da daha iyi. Zira yargılama sürecinde hem müvekkiller hem de bizler daha çok yıpranıyoruz. Genelde husumetleri avukatların çıkarttığı düşünülür ama aslında öyle değildir. Son dönemde gemi personeli davalarının arttığını görmekteyim. Sanıyorum zaman değişiyor ve gemi insanlarının da bakış açıları değişiyor. Bu hususta gerek eğitim sistemi olsun gerek mevzuat olsun köklü değişikliklere ihtiyacımız var. 

Hemen akabinde sormak isteriz. 11 Ekim 2021 tarihinden itibaren, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararına göre, Türk Ticaret Kanunundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve sigortalarına ilişkin hukuk davalarına İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi ile İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi bakıyor. Bu karar, hem İstanbul 17. Asliye hem de İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemelerinde deniz ticareti hukukuna hakim savcılarımızın var olmasından dolayı mı bu şekilde alınmıştır. Deniz ticareti hukukunda uzmanlaşmış hakim ve savcılarımızın yeterliliği dünya standartlarına göre ne derece yeterlidir?

Öncelikle şunu ifade etmem gerekir. Biz gerçekten denizci bir ülke miyiz? Sürekli bu söylemi kullanıyoruz ama maalesef değiliz. Bir Denizcilik Bakanlığımız ne yazık ki mevcut değil. Ulaştırma Bakanlığımızda kaç tane denizci bürokratımız var? Bence buradan başlamamız gerekir. Seçim sürecine girdik ve tüm liderleri özellikle dinliyorum ama bir tanesi bile denizciliğe ilişkin bir politikadan bahsetmiyor. Demek ki biz gerçekten denizci bir ülke değiliz. İlgili mahkemelerimiz münhasıran deniz işlerine bakmaktadır ama yeterli değildir. Zira her işte olduğu gibi deniz işine bakan mahkeme ve hakimlerimizin de deniz hukuku alanında uzman olması gerekir. Bu mahkemelerdeki hakimlerimizin geçmişlerine baktığınızda hiçbirisinin deniz hukukuna ilişkin bir geçmişi veya tecrübesi olmadığını zaten göreceksiniz. Hakimlerimizin de böyle bir iddiası yok ama tabii ki atamaları gereği bu görevleri üstlenmekteler. Hakimlerimiz atandıktan sonra canla başla deniz hukukunu öğrenmeye çalışıyor. Ancak bir bakıyorsunuz tayinleri çıkıyor ve gidiyorlar. Gittikleri yerde de hiçbir deniz dosyası yok. En azından sadece deniz işlerine bakan mahkemelere tayinleri çıksa çok daha iyi olurdu. Ancak bence tüm bunlar da yeterli değil. Madem denizci bir ülkeyiz; bizlerin 7/24 çalışan deniz mahkemelerine ihtiyacımız var. Gemilerimiz ve gemilere hizmet veren tüm paydaşlar 7/24 çalışıyor ancak mesai saatlerinden sonra veya hafta sonu çalışan bir mahkememiz mevcut değil. Gemide olay oluyor ve liman başkanlığı idari tahkikat başlatıyor. Mevzuat gereğince deniz raporu almamız lazım ancak mahkemeler kapalı. Gemiler bekliyor, yükler bekliyor, limanlar bekliyor … Çözüm; tüm illerimizde acil 7/24 çalışan denizcilik ihtisas mahkemeleri kurulmalıdır. Burada görev yapacak Hakim ve personellerimiz itina ile seçilmeli ve devamlılık sağlanmalıdır. Deniz ticaret hacminin yüksek olduğu şehirlerde bilirkişi dahi bulunmuyor bazen İstanbul’dan bilirkişi temin etmeye çalışıyoruz. Neden? Çünkü verilen bilirkişi ücretleri bir uzmanın sadece bilirkişilik yapması için yeterli değil.

Teknoloji ve dijitalleşmenin hızla geliştiği günümüzde denizcilik sektörü de bu gelişmelere ayak uydurmakta. Artık otonom ve insansız gemileri konuşmaktayız. Belki o günlere daha var ama dijitalleşmenin hayatlarımıza ve doğal olarak da sektörlere girişi oldukça hızlı. Bu da beraberinde ticarette en büyük tehlikenin siber saldırılar olacağı gerçeğini gözler önüne sermekte. Bu konudaki düşüncelerinizi aktarıp mevzuatımızın bu konulardaki güncelliğini paylaşır mısınız?

Dijitalleşmenin birtakım sorunları da beraberinde getireceği kaçınılmaz. Ancak yeni adımlar atmaktan korkmamak lazım. Yasalar genelde yaşanan sorunların üzerine evrilir ve düzenlemeler getirilir. Yani ilk başlarda sorunlar yaşayacağımız kesin ancak sonrasında oturacaktır. Çalışmalar olmak ile birlikte yeterli seviyede değil. Siber dolandırıcılıklar her geçen gün artıyor ve bu konuda da uzmanlar ile birlikte çalışılması gerektiğini düşünüyorum.

Amacımız primlerin milli sınırlarda kalması Amacımız primlerin milli sınırlarda kalması

Ayrıca sormak isteriz etkisini tüm dünyada hissettiren bir pandemi yaşadık. Bu dönemde hukuki anlamda hangi sıkıntılar baş gösterdi. Bunların deniz ticareti hukukumuza yansıması nasıl oldu?

Pandemi bize zoom, wassup, teams vs. gibi uygulamaları kullanmayı öğretti. Şaka bir yana ama pandemide denizcilik faaliyetleri durmadı.  Hatta artarak devam etti. Ancak en büyük sorun personel değişikliklerinde yaşandı. Maalesef insanlık bu konularda sınıfta kaldı. Hasta personelleri gemiden alamadığımız ülkeler oldu ancak genel itibari ile denizciliğin etkilendiğini söylemek yanlış olur.

Kaynak: 7DENİZ DERGİSİ

Editör: Haber Merkezi