2005 yılında yayınlanan 5312 sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararli Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararlarin Tazmini Esaslarina Dair Kanun Ile Türkiye karasuları, iç sular ve kıyı şeridindeki tesislerden kaynaklanan kirliliklerde genel mağduriyetin azaltılması ve düzenin sağlanmasına çok yaklaşılmıştı. Kurgusu neredeyse çok güzel yapılmış, Dünya üzerindeki hata ve tecrübelerden alınan dersler çok güzel aksettirilmiş bir kanun. Sektörün beklentisi, haliyle kanunla belirlenen ana çerçevenin, yönetmelik ve genelgelerle detaylandırılarak uygulama esaslarının belirlenmesi ve sistemin saat gibi çalışması idi, olmadı!
En büyük yanlışlık Acil Müdahale ve Temizlik, Rehabilitasyon işlerini yapacak firmalara ödenecek miktarların TAZMİN maddesine eklenmesi oldu.
Kazadan zarar görenlerin tazmin için başvurması gerekiyor ve o zararların gerçekçi ve hızlı tazmin edilebilmesi için de Hükümet bir Tazmin Komisyonu kurarak Uluslararası P&I Sigorta veya Tazmin kuruluşlarına geri çeviremeyecekleri belgelerle onlara gidilmesini öngördü. Çok doğru bir hareket! Ancak Acil Müdahale ve Temizlik Çalışmalarını yapacak firmalara ödenecek bedeller de o maddenin içerisine eklenince iş karıştı.
Kanun baştan eksik doğdu!
O firmalar Mağdur değil ki! O işi profesyonel olarak yapan/yapacak olan firmalar. Bedelini alıp alamayacaklarını bilmedikleri veya ne zaman alabileceklerini bilmedikleri bir işe neden girsinler? Ödemeyle ilgili tek kesin madde “Müsteşarlık görevlendirirse öder” maddesidir. Fiiliyatta bir iki vakıada ödeme olmayınca Liman Başkanlıkları ve Müsteşarlık yetkilileri Görevlendirme konusunda çekinik yaklaşmaya başladılar.
Tesislerden alınacak “Hazırda bekleme” ücretlerinin Acil Müdahale firmalarına yeteceği öngörüldü!
Hazırda Bekleme ücret kavramı doğru idi ama mesela 2010 yılındaki Meksika Körfezindeki kazanın kirletene maliyeti şimdiye kadar altmış milyar amerikan doları (60.000.000.000.-usd) oldu. Herhalde bir Acil Müdahale şirketinin bu kadar para harcayıp sonra da tazmin edilmesini beklemesi beklenmiyordu.
Aynı ödeme maddesi Hazırda Bekleme ve Müdahale sözleşmeleri yapan Kıyı Tesisleri tarafından da kullanıldı. Sözleşmelere Hazırda Bekleme için sabit bir ücret yazılırken, Acil Müdahale için ise “Kirleten öder, biz ödemeyiz” maddesi eklendi. İş kaybetmek istemeyen ve bir kaza sırasında P&I Sigorta şirketleri ile muhatap olacağını düşünen firmalar bunu da Kabul ettiler. Dolayısıyla, Acil Müdahale ödeme ayağı muğlak tanımlanan kanun daha başlangıçtan eksik doğdu.
Kimin kirlettiği konusu hiç gündemde yok
İkinci büyük hata sorumlulukların da muğlak tanımlanması oldu. Ödemeyi kim yapıyorsa sorumlu odur diye düşünen Kıyı Tesisleri, kademeli müdahale kavramındaki seviye 1, yani Kıyı Tesislerinin kendi imkanlarıyla müdahale edebileceği vakıalar konusunda hassa davranıp ekipmanlarını alıp eğitimlerini yaptırdılar ancak asıl büyük sorun olacak seviye 2 müdahalelerde “Sorumluluk Acil Müdahale Şirketinde çünkü o cezalandırılıyor ve ödeme mecburiyeti de ya Garantör’de (kanunda Kirleten veya Sigorta Şirketi olarak geçiyor) ya da Tazmin ile beraber Devlet’te o zaman onlar düşünsün” diyerek sadece kağıt üzerinde anlaşmalar yapıldı. Tabii ki ciddi firmaları burada tenzih ederim. Seviye 3, yani büyük felaket konusunu ise Kıyı Tesisleri hiç ciddiye almadı çünkü “Devlet Müdahale eder” diye yazıyordu. Hiç birisi Devletten büyük olmayan Kıyı Tesislerinin ne haddineydi o maddeye girmek Devlet Baba nasılsa en iyisini düşünürdü. Kimin kirlettiği konusu hiç gündeme gelmedi.
Hızlı yetkilendirme yapılması sistemi kötü etkiledi
Üçüncü hata, rekabet olamayacağı kaygısıyla Acil Müdahale için başvuran her firmaya altı (6) aya kadar hazırlanma süresi verilerek hemen yetkilendirme yapılması oldu. Söz konusu firmalar hiç bir masrafları olmadan Kıyı Tesisleri ile “Hazırda Bekleme” kontratı yapıp, bir, iki yıl içerisinde piyasadan çıktılar ve hem müşterilerin hem de sektörde çalışmaya devam eden firmaların çalışma sistemlerini kötü etkilediler.
Ülke ekipman çöplüğüne döndü
Dördüncü hata, Acil Müdahale Planını yapan firmaların hem malzeme satıcısı hem de Acil Müdahale Servis Sağlayıcısı olmasına izin verildi. Planlar, ekipman yoğun plan olmaya başladı, ülke ekipman çöplüğüne dönüştürüldü.
Tepeden tırnağa hesaplanmadı
Mevzuatta, “Diğer Zararlı Maddeler” bahsi geçiyor ancak yetkilendirilmiş firmalar içerisinde o kategoriye uyan çok az firma var! Biraz yanlış biraz eksik tanımlanan bir konu Müdahale Yönetim Merkezi ve Müdahale Tepe Yöneticisi konusuydu. En yüksek yerel amir, Vali ise o olmalı dendi ama bu “Mali”, “Hukuki” ve Devlet otoritesi ile izinlerin alınıp operasyonun kolaylaştırılması için gerek pozisyondu. Operasyonun Tepe Yöneticisi ne Kirleten olabilir ne de Müdahale firmasının yetkilisi. O pozisyon için de adam yetiştirilmesi gerekiyordu hala pek yetiştirilemedi.
Yönetim Merkezi konusuna gelince ise, sadece abartılı bir örnek vererek geçmek istiyorum keza bizim durumumuzla kıyaslanması yeterli. Yine 2010 Meksika Körfezi kazasında, müdahale coğrafyasının çok büyük olması bahanesiyle bir tanesi ana üs olmak kaydıyla 2 adet Yönetim Merkezi kuruldu. Her birinde binbeşyüzer (1500) kişi çalıştı. Sadece planlama ve yönetim. Mesela bizim İzmit Körfezi kazamızda böyle bir Merkez kuruldu mu? Kaç kişi çalıştı?
Kabotaj Kanunun boşluklarından faydalanıyor
Uygulamalardan da iki örnek verdikten sonra bir vakıa analizi ile yazımı noktalayacağım. Yönetmeliğe göre, Acil Müdahale firmasının ya gemisi olmalı ya da gemis olan bir firmayla ortaklı yapmalı. Türkiye’de kurulmuş %100 yabancı sermayeli firmaların Acil Müdahale yapmasına izin veriliyor ancak Gemi konusuna gelince Kabotaj Kanunu gereği bu bir Türk Bayraklı gemi olmalı. İstanbul’da bir şirket kuruluyor, şirketin %51i bir avukata ait, keza şirketin merkezi de ortak avukatın ofisi, %49u yabancılara ait ama şirket ana sözleşmesi diyor ki karın %95ini yabancı şirket alır. Bu şirkete bir gemi alınıyor ve 5312 sayılı kanuna uygun hareket etmek için Kabotaj Kanununun boşluklarından faydalanılarak arkasından dolanılmasına izin veriliyor. Takdiri sizlere bırakıyorum.
Türkiye ekonomisi yanlışlardan dolayı zarara uğruyor
Son konum yine uygulamalardan. Kıyı Tesisinin sorumluluk alarak Acil Müdahaleyi ve temizlik çalışmalarını yaptırdığı durumlar dışında sadece P&I sigorta veya onların Türkiye aracılarıyla ilişkileri olan firmalar Acil Müdahale ve veya Temizlik işlerinde çalışıp kazanç sağlayabiliyorlar. Aksi takdirde Acil Müdahaleye başlamış olsalar bile el çektiriliyorlar. İstihkakları ödenmiyor. Zararı Türkiye görüyor.
Çok yakın geçmişte yaşanan bir vakıanın analizini yaparak sistemdeki en açık noktayı sizlere sunmak istiyorum.
5312 sayılı Kanunumuz gemi kaynaklı kazalarda da “Kirleten Öder” prensibinin uygulanmasını ön görüyor ama Acil Müdahaleyi kimin yapacağı belirli değil. Oysa Kanunu okuyunca sanki kaza noktasına en yakın tesiste konuşlanmış veya o bölgedeki tesislere hizmet etmek için anlaşmış herhangi bir firma eğer kaynakları varsa Acil Müdahaleye başlar gibi anlaşılıyor. Keza Liman Başkanlıkları da o firmaları tanıdıklarından herhangi bir tesisin içerisinde gerçekleşmeyen Gemi kaynaklı kazalarda Acil Müdahale firmalarına bilgi veriyorlar ama ödeme garantisi veremiyorlar.
2017 yılında Çeşme yarımadasında kayalıklara çarpan bir gemiden kaynaklanan kirlilikte acaba kim mutlu oldu? Nasıl olabilirdi? Kaza oluyor, Gemi sahibinin arkadaşı geminin üzerinde, Acil Müdahale firması geliyor, Fiyat konuşuyorlar ve Müdahaleye izin verilmiyor. Oysa geminin sigortası var. Dolayısıyla geminin P&I sigortası, kendi limitleri dahilinde (bir milyar amerikan doları (1.000.000.000.-usd)) hem müdahaleyi hem diğer tazmin taleplerini karşılayacak. Limitlerin üzerine çıkan tazmin talepleri de Türkiye’nin taraf olduğu konvansiyonlar sayesinde International Oil Pollution Compensation (IOPC) Fund tarafından karşılanacaktır.
Müdahaleye, tedbiren geminin bariyer ile çevrelenmesine izin verilmedikten sonra kirlilik oldu. Denizlerimiz kirlendi, Balık çiftlikleri kirlendi, belki ihracatları durdu, balıkçıların çalışmasına izin verilmedi, uluslararası balık turnuvaları, surf turnuvaları ertelendi, turizm etkilendi, tüm esnaf kayba uğradı, deniz trafiği etkilendi, marinalar etkilendi vs vs Oysa Dünya’da bu işler Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası konvansiyonlar tarafından tanımlanmış ve sistematik bir şekilde yapılarak Ülke ekonomilerinin en az zarara uğraması sağlanıyor.
Tüm yukarıdaki mağduriyetin kader olmadığının her zaman hatırlanması lazım. Üstelik Türkiye sistemini belirlemişken.
M. Kerem Kemerli,
MEKE AŞ Genel Müdürü, TÜDAV GK Üyesi, ISCO EC Üyesi
7DENİZ DERGİSİ MART-NİSAN SAYISI