Son dönemde düşen navlun fiyatları karşısında Türk armatörünün 2015 ve 2016'daki durumunu değerlendiren Armatörler Birliği Başkan Vekili Erol Yücel, 'Türk Armatörü 2015 yılını iyi kapatmayacaktır. Ciddi bir kan kaybı söz konusudur. 2016 yılının da 2015 yılından daha iyi olmasını beklemiyoruz. Önümüzde iki sıkıntılı yıl daha bulunuyor diye düşünüyorum' dedi.

Armatörler Birliği Başkan Vekili Erol Yücel sektörün içinde bulunduğu durumu, ihtiyaçlarını ve gelecekte alınması gereken önlemler konusunda bilgiler verdi. Yücel, 2003 yılından 2008 yılına kadar elde edilen tüm kazanımların yeni gemi yatırımlarına aktarıldığını kaydederek, 'Filonun yenilenmesi ve geliştirilmesi için yoğun bir çaba sarf edilmiştir.

Ancak, 2008 yılında yaşanmaya başlayan Global Ekonomik Kriz denizcilik sektörümüzü önemli ölçüde etkilemiştir. Esasen bu kriz bizim krizimiz değildi. Fakat en büyük etkisi Armatörlerimize oldu. Yatırım yapmış Armatörler, gemi değerlerindeki dramatik düşüş sonucunda yatırmış oldukları öz kaynaklarını kaybettikleri gibi; kredi kuruluşları nezdinde de ortaya çıkan 'teminat açığı' nedeniyle ya ilave ödeme yapmak zorunda kaldılar, ya da ilave teminat vermek zorunda kaldılar. Bunlara cevap veremeyen Armatörler de gemilerini satmak veya finansman kuruluşlarına devretmek zorunda kaldılar. Sonuçta yatırım için ortaya koydukları öz kaynaklarını kaybetmiş oldular. Armatörlerimizin işletmecilik açısından da büyük kayıpları oldu ve halen aradan takriben 8 yıl geçmiş olmasına rağmen piyasada Armatörler aleyhine oluşmuş olan arz talep dengesi sonrası düşük navlunlarla ve hatta günlük sabit giderlerinin altında gemilerini çalıştırmak zorunda kalmaları nedeniyle büyük kayıp içerisindedirler. Takriben 32 Milyon DWT'lik bir filoya ulaşma başarısını gösteren Türk Armatörleri yaşadıklarımız sonrası tonaj kaybına uğramış ve halen 27,5 Milyon DWT filoya sahip bulunmaktadırlar. Türk Armatörü 2015 yılını iyi kapatmayacaktır.

Ciddi bir kan kaybı söz konusudur. 2016 yılının da 2015 yılından daha iyi olmasını beklemiyoruz. Önümüzde iki sıkıntılı yıl daha bulunuyor diye düşünüyorum' şeklinde konuştu. 'Denizcilik Türkiye için hayati öneme haiz bir sektördür' Tüm dünyada denizciliğin bir devlet politikası altında yapıldığını söyleyen Erol Yücel, 'Dünyanın en liberal ülkesi olan Amerika konu 'Denizcilik' olunca 'korumacılık' politikası izlemekte. Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada konumunda olan ülkemiz dış ticaret yüklerinin yüzde 90'a yakın kısmı deniz yoluyla taşınmaktadır.

Denizcilik Türkiye için hayati öneme haiz bir sektördür. 2003 yılından itibaren Türk bankalarının denizcilik sektörüne olan ilgi ve katkıları çok önemli ölçüde artmıştır. Eski yılların aksine Türk bankaları denizcilik sektörüne çok daha değişik bakma eğilimine girmişlerdir. Ülkemizde düzenlenen denizcilikle ilgili uluslararası konferanslara katılım, sponsorluk faaliyetleri gibi denizcilik ile ilgili olarak görevlendirdikleri elemanlarını yurt dışında düzenlenen denizcilik konferanslarına göndermeye başlamışlardır. Gemi inşa sanayini başarılı kılmak adına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ancak 2008 krizi sonrası sektöre bakış açıları maalesef değişmiştir. Büyük kaynak ihtiyacı içerisinde bulunan armatörlerimiz; kaynak bulmak bir tarafa, adeta kredi tasfiye operasyonuna girişen bankalara karşı ödeme yapabilme gayreti içerisine girmişlerdir. Bu aşamada Hükumetin ve özellikle Sayın Ali Babacan'ın denizcilik sektörü kredilerinin yeniden yapılandırılmasına imkan veren Kredi Garanti Fonu'nu devreye sokması ve yıllar itibariyle geçerlilik süresini sürekli uzatmak suretiyle katkıda bulunmuştur. Bunun dışında Türk Armatörü'nün ülkemizde kaynak bulma ihtimali son derece zayıftır. Armatörlük sermaye yoğun bir sektör olması nedeniyle, sektöre finansman sağlayacak bir oluşumun sağlanma ihtiyacı bulunmaktadır' ifadesinde bulundu. Dış ticarette 2023 hedefi 2023 hedefleri doğrultusunda Türkiye'nin dış ticaret hacminin 1 milyar doları aşacağı öngörülmektedir. Bu doğrultuda deniz taşımacılığını payının arttırılması için bu kısa süre içerisinde gerek özel sektör tarafında gerekse kamu tarafında atılması gereken adımlardan bahseden Yücel, '2023 yılı hedeflerine ulaşma konusunda bir çalışma ve yatırım yapılmadığını varsayarsak ne olacağına bakmamız gerekiyor.

Yapılan hesaplamalara göre 2023 yılında beklenen dış ticaret taşımalarının yapılabilmesi için takriben 30 milyar dolara ihtiyaç olacaktır. Hükumet nezdinde yapmış olduğumuz girişimler yanlış değerlendirilmektedir. Tersanelerimiz 'Teşvik' istememektedirler. Tersanelerimiz uluslararası sahada 'Rekabetçi' hale getirilmelerini talep etmektedirler. Uzak doğuda faaliyet gösteren tersaneler kendi devletlerinden en üst düzeyde teşvik almaktadırlar. Ucuz sac, ucuz işçilik, ucuz elektrik vs. Biz ne yapıyoruz? Tersanelerin kullandığı deniz yüzeyinden bile kira ödüyoruz. Çözüm Türk Tersanelerini Türk armatörleri için Uzak Doğu fiyatlarına eşit maliyete göre gemi inşa edebilir hale getirmeliyiz. Yabancı gemilere navlun ödeme yerine kendi filomuzu yaratmalıyız' ifadesini kullandı. Gemi ithalatında vergi düzenlemesi 9 Ağustos 2015'te 2581 sayılı yasaya göre yayınlanan yönetmelik gereğince, gemi ithalatına getirilen KDV ve ÖTV'yi hatırlatan Yücel, '1939 Yılında yürürlüğe giren 3339 sayılı kanunun süresinin 1980 yılında uzatılmasının unutulması üzerine 1982 yılında yerine kaim olmak üzere 2581 sayılı yasa çıkarılmıştır.

Aynı yıl kanuna ilişkin yönetmelik yayınlanmış ancak kanunda bulunmamasına rağmen yönetmelikte yer alan 'yurt dışından yeni gemi ithali' ne uygulanacağının yazılması üzerine 1989 yılına kadar uygulanamamıştır. Yönetmelik 2004 yılında bir kez daha değişikliğe uğramış ve son olarak da 9 Ağustos 2015 tarihinde değişikliğe uğramıştır. Bu kez de vergi muafiyetleri konusunda 'KDV' ve 'ÖTV' kanun kapsamı dışına çıkarılmıştır. Yani yasaya aykırı yönetmelik çıkarılmıştır. Zira 2581 sayılı yasada 'KDV' ve 'ÖTV' ile ilgili bir husus yoktur. Uygulamada şu an için bir sorun görünmemekle birlikte yapılan yanlış olmuştur. En azından bürokrasi olarak artık iki kurumdan ayrı ayrı izin alınmak mecburiyeti bulunmaktadır. KDV Kanunu'nda bir muafiyet maddesi bulunmakta ve bu nedenle bir sorun görünmemektedir. Bu değişiklik ile vergi muafiyetinin bu kısmı Denizcilik ile ilgili bir temel kanun yerine mali sistemimiz ile ilgili bir temel kanuna bağlanmış oldu. Bu yazdıklarım unutulmasın. İleride bugün ne söylemek istediğim daha iyi anlaşılacaktır' ifadesini kullandı. Türk bayrağından yabancı bayrağa kaçış Gemilere kesilen cezalar yüzünden armatörlerin zor günler yaşadığı bu dönemde sorunun çözüme kavuşturulması konusunda Armatörler Birliği olarak izleyecekleri yol ve armatörlerin Türk Bayrağı'ndan yabancı bayrağına kaçıştaki sorunlarına ilişkin çözüm yollarını anlatan Erol Yücel, 'Türkiye'de yapılan liman devleti ve bayrak devleti denetimlerine bir itirazımız yoktur. Olamaz da. Ancak, böylesine sıkıntılı bir ortamda ve özellikle küçük tonajlı gemilere yazılan cezalar gerçekten üzüntü verici bir hal almıştır. Şu anda bir tespit çalışması yapıyoruz ve sorunu somut olarak ortaya koymak mecburiyetimiz bulunmaktadır. Armatörlerimizin Türk Bayrağından yabancı bayrağa kaçışları konusunda her armatörün kendine göre bir gerekçesi bulunmaktadır. Bunları bir bütün halinde tespit etmek, çözüm önerilerini ortaya koymak adına Yönetim Kurulumuzun almış olduğu karar doğrultusunda deniz hukukçuları ve mali müşavirlerden oluşan iki ayrı çalışma grubu oluşturulmuş olup çok ciddi bir çalışma yürütülmektedir' şeklinde konuştu. Erol Yücel: Başlıca 3 temel Kanunumuz bulunmaktadır. Bu kanunlar; 2581 sayılı Deniz Ticaret Filosunun Geliştirilmesi ve Gemi İnşa Tesislerinin Teşviki Hakkındaki Kanun, 4490 Sayılı Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunudur. Aslında Türk Bayrağından kaçışa sebep olan Türk Armatörünün sorunları temel olarak iki şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bunlardan birincisi kanun içerik ve gerekçelerinden, diğeri ise bu kanunların uygulama esnasında bürokrasi tarafından farklı yorumlanması, yani uygulamadır. Gümrük Yönetmeliği'nden 1111 sayılı Askerlik Kanununa, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında kanuna; 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu'ndan Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları gibi birçok Kanun, Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik, Genelge ve Özelge de kurmuş olduğumuz çalışma gurupları tarafından incelenmektedir. En son yaptığımız çalışmada üye armatörlerimiz tarafından bildirilen temel sorunları şu şekilde sıralayabiliriz; -4490 sayılı TUGS Kanunu'nda bulunmamasına rağmen gerekçesinde gemilerin TUGS'a kayıtlı kişiler arasında satıldığı takdirde istisnaya tabi olabileceği belirtilmekte, bunun dışındaki satışlarda elde edilen kazanç vergiye tabi olmaktadır. -Türk Ticaret Kanununun 1131. Maddesi zaman esaslı kira sözleşmesinden bahsetmektedir.

Bu maddeden de anlaşılacağı üzere zaman esaslı kiranın bir taşıma taahhüdü olmadığı yorumlanarak elde edilecek gelir vergiye tabi kılınabilir. -Türk Bayraklı gemiler için yurtdışından finansman bulmanın çok zor olduğu, kredilerin hazır olmasına rağmen, geminin Türk Bayrağı nedeniyle kredi verilmesi konusunda çekingen davranıldığı ve bu çerçevede diğer bayraklara kaçışın engellenmesi için çözüm yollarının bulunması gerektiği değerlendirilmiştir. Örneğin; Bir ipotek sahibinin rızası olmadığı takdirde gemisinin yurt dışında satılmasında bir takım sıkıntılar var. Yabancı bankaların üzerinde durduğu en önemli konu bir temerrüt halinde geminizin yönetimini tamamıyla ellerine alabiliyorlar mı, istedikleri gibi satabiliyorlar mı veya paraya çevirebiliyorlar mı?

Türk Bayraklı gemiler için bunun kötü örnekleri var. Diğer ülke hukuk sistemlerinde bu tip hususları engelleyici, korumacı unsurlar mevcut. -Kur farkı değerlemesinden ortaya çıkan vergi borcu. -6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği yasasının gemilerimizde uygulanması açısından birçok sıkıntı yarattığı, aslında gemilerde uygulanabilirliği olan 'Maritime Labor Convention - MLC 2006' ile belirlenen hususların gemilerde dikkate alındığı ve uygulandığı, bu çerçevede de gemilerin kendine has nitelikleri dikkate alınarak özel bir çalışmanın yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. -Türk Armatörünün yabancı bayraklı gemilerinde çalışanlarına ilişkin SGK primlerinin ödenip ödenmemesi konusunun uygulamalar açısından gemi sahiplerine büyük riskler yarattığı, bu yüzden işletmelere cezalar kesilmesi ve bunun Türk denizciliğindeki istihdam açısından büyük sıkıntılar yarattığı görülmektedir.

Cengiz Tepebaş - 7DENİZ