Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir

Denizcilik sektörü, COVID-19 salgınının fırtınalarını atlattıktan sonra, 2024 yılında kendini anlamlandıramadığı, dinamikleri dışında gelişen olaylara tepki veren ve kendini koruma ihtiyacı duyan bir bölgede buldu.

Abone Ol

Toparlanma işaretleri mevcut olsa da jeopolitik gerilimler, ekonomik belirsizlikler ve çevresel zorlukların bir araya gelmesi ile denizcilik ufku şu anda neta değil. Aslında işin özetini atalarımız çok güzel özetlemiş “Perşembenin Gelişi Çarşambadan Bellidir.

 Bu güne gelene kadar yaşananları kronolojik sırayla başlık altında toplarsak; Pandeminin yarattığı sosyal, psikolojik ve ekonomik zorluklar, Los Angeles ve Long Beach limanlarında tahliye için bekleyen konteyner gemileri, Çin’de de Ningbo’daki sıkışma Qingdao gibi bölge limanlardaki bekleme sıralarını rekor seviyelere gelmesi, Süveyş Kanalının kapanması ve aksayan ticaret, Ukrayna ve Rusya savaşı sırasında ticari gemilerin vurulması ve tahıl başta olmak üzere enerji ürünlerine ulaşımın zorlaşması,  Sigorta ve Navlunların artması, Resesyon’un Global etkileri, iklim değişikliğine bağlı olarak Panama Kanalından geçen gemilerin seyir verimliliğinin düşmesi, İsrail devletinin Filistin’e saldırısı ve  son olarak da Kızıl Denizde bulunan Babu'l Mendeb Boğazında yaşanan  saldırılar.

2024 yılında jeopolitik ortamın belirleyici özelliklerinden biri çok kutupluluk olacağa benziyor. Giderek karmaşık hale gelen küresel sistemi daha fazla sayıda güçlü aktör şekillendirecek. Büyük güçler; AB, ABD, Rusya ve Çin olarak düşünmek iyimserlik olmayacaktır.  Jeopolitik açıdan değişken devletler (Hindistan, Suudi Arabistan, Türkiye, Güney Afrika ve Brezilya gibi herhangi bir büyük güç veya blokla özel olarak ittifak halinde olmayan ülkeler) uluslararası gündemde daha fazla söz sahibi olacak gibi duruyor. Daha küçük ülkeler ve devlet dışı aktörler de sınırları yeniden çizme veya jeopolitik çoklu evrenin kendi köşelerini şekillendirme fırsatlarını değerlendirecekler. Ukrayna'daki, Filistin’deki savaş ve dünyanın birçok yerinde alevlenen jeopolitik çatışmalar yalnızca bir başlangıç ​​olabilir.

2024 yılı başkanlık seçimleriyle geçecek

2024'te herhangi bir yılda olduğundan daha fazla ülkenin sandık başına gitmesiyle, 2024'te hem aşağı hem de yukarı yönde jeopolitik sürprizlerin olasılığını artırıyor. ABD, Rusya, Ukrayna, Hindistan başta olmak üzere gerçekleştirilecek olan başkan seçimleri alanımız olan Deniz ticaretini de direkt etkileyecek seçimler olacaktır. Ülkelerin bağımsızlık endişeleri, Enerji, Dekarbürizasyon, mamul ve yarı mamul ürünlere Gümrük vergi artışları gibi konular sonucunda kutuplaşmanın daha da artacağı özellikle yakın ve orta vadede belirli sektörler ve alt sektörler üzerinde daha doğrudan etkileri olması muhtemeldir.

2024 yılı ve Denizcilik

Tedarik zincirindeki aksamalar gibi faktörlerin etkisiyle yükselen enflasyon, nakliye şirketlerinin kârlarını azaltıyor ve tüketici harcamaları üzerinde baskı yaratarak yük hacimlerini etkileme potansiyeli taşımaktadır.

İşgücü sıkıntısı: Denizcilik sektörü, yaşlanan işgücü ve otomasyon ve karbonsuzlaştırma gibi alanlarda yeni becerilere duyulan ihtiyaç nedeniyle daha da kötüleşebilecek kronik bir vasıflı denizci sıkıntısı ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Çevresel Zorluklar: Denizcilik sektörü, sera gazı emisyonlarını azaltma ve uluslararası iklim hedeflerine uyum sağlama konusunda artan bir baskı altında kalmaktadır. Bu durum, hidrojen yakıt hücreleri ve rüzgâr tahrik sistemleri gibi alternatif yakıtlara ve teknolojilere yatırım yapılmasını teşvik etse de yakın gelecekte iyimser bir görünüm bulunmuyor.

Liman tıkanıklığı ve emisyonlar: Artan kargo hacimleri, verimsiz liman operasyonları, limanların kapasite yetersizliği sıkışıklığa ve hava kirliliğine yol açabilir. Liman verimliliğini artırmanın ve emisyonları azaltmanın yollarını bulmak önümüzdeki yıllarda çok önemli olacaktır.

Deniz kirliliği: Petrol sızıntıları, plastik atıklar ve diğer deniz kirliliği türleri okyanuslarımızın sağlığı ve denizcilik sektörünün sürdürülebilirliği için tehdit oluşturmaya devam etmektedir. Bu sorunların ele alınması uluslararası iş birliği ve yenilikçi çözümler gerektirecektir.

Bir yazıma atıf yaparak söyleyebilirim ki;  “DAHA KÖTÜ NE OLABİLİR? DEDİKÇE, DAHA KÖTÜSÜNÜ GÖRÜYORUZ.”

Konudan bağımsız olarak, Ülkemizde Denizcilik ve Lojistik sektöründe kendini yetiştirmiş kişiler, yöneticiler ve akademisyenler varken onların yerine televizyon kanallarında elinde süpürge sapı ile ekranlarında yer alan Denizcilik ve Tedarik zinciri hakkında yorum beyan eden ‘herhaltologlara’ da itibar etmemek sektöre en büyük fayda sağlayacağı kanaatindeyim.

Saygılarımla…

Veysel Güngör