İMEAK Deniz Ticaret Odası Eylül ayı Olağan Meclis Toplantısı’nda konuşan Erol Yücel, 2581 sayılı kanunda yapılan yönetmelik değişikliğiyle ÖTV ve KDV’nin muafiyetinin kaldırılmasıyla ilgili verdiği bilgiler toplantının en dikkat çeken bölümü oldu. İMEAK Deniz Ticaret Odası Eylül ayı Olağan Meclis toplantısı, İMEAK DTO Meclis Başkanı Cengiz Kaptanoğlu başkanlığında İMEAK DTO toplantı salonunda yapıldı. Toplantıya onur konuğu olarak katılan Emekli Koramiral Işık Biren, Deniz Ticaret Odasıʹnda olmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getiren Biren, yaptığı konuşmada tecrübelerini paylaştı. Biren, “Ben bir denizci ailenin çocuğuyum, bizim aile içerisinde çok denizci vardı. Bu durum denizcilik konularına daima ilgili olmamızı gerektirdi ve ben de kendimi denizci olarak buldum” dedi. Denizciliğin çok enteresan bir olay olduğunu söyleyen Biren, “Bazı ülkeler zoraki bir şekilde denizci olmuştur ve sonra servete kavuşmuşlardır. Şimdi huzurlarınızda tanık olduğum olayları ve duyduklarımı, sıralayarak anlatmak istiyorum. Savaşların denizciliğe büyük etkisi olmuştur, örnek vermek gerekirse Birinci Dünya Savaşı bittiğinde Versay Antlaşması imzalandı. Bu anlaşmanın hükümleri Almanya gibi dinamik bir ülkeye sığmadığı için Almanya en kısa zamanda ordusunu kurup birçok Avrupa ülkesini işgal altına alabildi; fakat amacına tam olarak ulaşamadı. Çünkü denizci değildi. İkinci Dünya Savaşı bitti, birçok kan döküldü ve sonrasında birçok yeni keşifler ortaya çıktı. Radar, penisilin, antibiyotik, kimyasal gübre gibi şeyler bu savaştan sonra ortaya çıktı ve topluma faydalı oldu. İkinci Dünya Savaşı, 1950ʹde bitecek diye planlandı; ancak atom silahı bulununca 45ʹte savaş bitti. Savaştan sonra ABDʹnin elinde gemiler, uçaklar, tanklar, toplar gibi müthiş bir stok kaldı. Avrupa perişan oldu, ABD; Marshall planı ile Avrupaʹya yardım etti. Türkiye de Sovyet tehdidi olduğu için bu yardımları aldı. Avrupaʹnın elinde sadece cephane yapımında kullanılan nitrik asit kaldı. Bunun sonucunda da araştırmalar sonucu azot sanayi kuruldu ve kimyasal gübre bir ihtiyaçtan dolayı doğmuş oldu. Denizciliğin kaderini en çok etkileyen olay, İkinci Dünya Savaşı’nda malzeme taşıyan Atlantik konvoylarının Onassis tarafından ucuza satın alınması oldu. Yunanistan ekonomi anlamda 1948 yılında kötü durumdaydı ve ülkede iç savaş vardı. Onassis aniden bu kadar büyük bir servete kavuştu ve Yunanistanʹı denizci yaptı, Olimpik havaalanları kurdu. İkinci Dünya Savaşı bitti, bu kez de denizciliğe teknolojinin etkileri başladı. Kürek devri, yelken devri, buhar devri gibi şeyler denizciliği olumlu yönde etkiledi, ancak bu yeniliklerden en önemlisi konteyner nakliyatı oldu. Depolama sisteminde bir değişiklik meydana getirdi. Konteynır nakliyatı, antrepoların yerini aldı ve antrepolarda esrarkeşler ve serseriler yaşamaya başladı. Bunun üzerine ABD, buralarda bir yenileme programa başlattı. Ben bunları da orada görme fırsatı buldum. Atatürkʹün 1937ʹde meclis açılış konuşmasında denizcilikle ilgili, ˮÜç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin sporuyla ticaretiyle denizci olma zorunluluğu vardır ve en kısa zamanda denizci bir millet yaratmak zorundayızˮ diye denizcilikle ilgili çok güzel bir sözü vardı. O dönemde büyük adımlar atıldı fakat yine büyük eksiğimiz vardı. Bu coğrafi konumumuzu olumlu bir şekilde Irak-İran savaşında transit taşımacılığı yapılarak kullandık. Irakʹın 24 milyon ton, İranʹın da 23 milyon ton ithalat ihtiyacı vardı. Sınır kapıları ıslah edildi ve 1980 sonunda toplam ihracatı 2.8 milyar dolar olan Türkiyeʹnin sadece transit taşımacılığından sağladığı gelir, bu rakamı aştı. Bu transit taşımacılığa katkıda bulunanlara teşekkür etmek gerek. Ondan sonra halk riskli bölgelerden geçmesin diye Gurbet Yoluʹnu açtık. Denizcilik dediğimizde sadece taşımacılığı değil sporundan marinasına kadar her dalını düşünmek lazım. 1981-1982ʹde Turizm Teşvik Kanunu diye bir kanun çıkarılacaktı. Bu kitap benim önüne geldi ve ben o komisyonun başkanıydım. Yat turizmi nerede diye sordum, ne işe yarar dediler. Kabotaj Kanunuʹndan dolayı, çok büyük mücadele vermek mecburiyetinde kaldık; ancak sonunda yat turizmini Turizm Teşvik Kanunuʹna koydurmayı başardık. Kafamızda hep Deniz Ticaret Odası kurma düşüncesi vardı. Bülent Ulusu, Nejat Tümer, Erdoğan Yazıcı ve ben, bu talebimizi önce Mehmet Sağlamʹa sonra da hükümete sunduk. Yasal prosedürler onaylandı ve Deniz Ticaret Odası kuruldu. Jeopolitik açıdan baktığımız zaman denizcilik çok önemli bir konum arz ediyor. 1. Petroʹdan beri Rusyaʹnın en büyük hayali sıcak denizlere inmektir. Bunun günümüzdeki en büyük örneği Rusyaʹnın Suriye ile kurduğu ilişkidir. Sıcak denizlere inme amelleri olan Rusya, başka yer bulamadığı için Suriyeʹye üs kurmuştur. Dolayısıyla jeopolitik konum, denizcilikte çok önemlidir. Biraz da tersanelerle ilgili anılarımı anlatayım. 1967ʹde Kıbrısʹa bir harekât yapmak istedik; fakat gemimiz yoktu. O sıralarda hava harekâtı yaptık; ancak o sırada arada silah ve gemi ambargosu yedik. Böyle bir durum içerisinde ilk defa Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kuruldu. Bu vakıf Türk denizciliğine çok faydalı oldu. Amerikaʹda yetişen mühendislerimiz eğitimini tamamlayıp ülkeye dönmüşlerdi. Namık Oruç, Ergün Tuncer hepsi bir oldu ve Türkiyeʹye bir çıkarma filosu kazandırdılar. Tersaneler sayesinde Kıbrıs harekâtını yapamayan bir denizci ülkeyken deniz aşırı harekât yapabilecek bir statüye geldik. Ben deniz tarihi meraklısıyım, DTOʹnun ve Piri Reis Üniversitesiʹnin Deniz Tarihi Araştırması konusunda verdiği destekleri şükranla anıyorum. Türkiyeʹnin bu şekilde 25 ülkenin katıldığı uluslararası toplantılara önderlik etmesi beni çok onurlandırdı. İnşallah denizcilikle ilgili bir araştırma ünitesi kurabiliriz, bütün anılarımız belgelensin. Bu camia bunu da yapmalıdır bence. Malakaʹda bizi bir gece tarih profesörü ile konuştuk. Biliyorsunuz Endonezyaʹnın yüzde 99ʹu Müslüman, Malezyaʹnın da yüzde 80ʹi Müslüman. Hintli var Çinli var. Bu adamlar nasıl ve neden Müslüman oldular? Bunları Müslüman yapanlar deniz ticaret mensuplarıdır. Baharat Yoluʹnu kontrol ederken burada emirlikler kurmuşlar. Daha sonra Portekizliler gelmiş ve baharat yolunu ele geçirmek için orada koloni kurmuşlar. Portekizliler dışında Hollandalılar ve Japonlar da Baharat Yoluʹna hâkim olmak için uğraş veren diğer ülkelerdi. yüzyılda, 19. yüzyıla kadar İngilizler de denizden yararlanmaya başlamışlar. Profesör bunları anlattı, bunların en iyisi ve en kötüsü kimdi diye sordum, en kötüsü Portekizlilerdi dedi. Niye diye sorduğumda ise, hainlik, zalimlik yaptıklarını söyledi. En iyisi Japonların olduğunu ve bu bölgedeki sömürgeciliği Japonların sonlandırdığını söyledi. Ben inanamadım. Baharat yolu biliyorsunuz Mısırʹa kadar geliyordu, Mısırʹdan kalkan gemiler İstanbulʹa Mısır çarşısına geliyor. İpek ve baharat bu coğrafyanın en büyük kaynağı oldu. Bugün ise, başımızda bir enerji var, Asya, enerjinin ham maddenin kaynağıdır. Batı bunu kullanmaya devam ediyor biz de ortada oturuyoruz. Üzerindeyiz, Tıpkı bir zamanlar baharat yolu, ipek yolu olduğu gibi. Şimdi de enerji yolunun üzerindeyiz, tıpkı bir zamanlar baharat yolu ve İpek Yolu’nun üzerinde olduğumuz gibi.” Biren’in konuşması sonrası İMEAK DTO Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, günün anısına Işık Biren’e bir plaket takdim etti. Plaket takdiminin ardından Piri Reis Üniversitesi ile ilgili hazırlanan bir video izlendi. Hüseyin Yanık tarafından İMEAK DTO’nun 2015 yılı Ocak-Temmuz ayı arasındaki faaliyet raporu okundu. Yanık tarafından okunan raporda, 7 aylık süreçte İMEAK DTO’nun kısaca faaliyetlerine yer verildi. DTO olarak baştan beri ENOİKS ölçümlerinin içinde bulunmak istedik ENOİKS çalışmaları hakkında bilgi veren İlker Meşe, 400 gross ton altındaki teknelerde ölçüm işlemlerinin yapılmasının çok zor olduğunu söyledi. Meşe, “Bugünkü konuşmamın özetini ENOİKS ölçümlerinin; Deniz Ticaret Odası’nda yaptığımız çalışmalarını anlatacağız. 13.04.2015 tarihinde Deniz Ticaret Odası’nda bu konuşmayı görüşmek üzere bir toplantı yaptık. 15.06.2015 tarihinde Deniz Ticaret Odası’nda bir toplantı yaptık. Bu 2 toplantıyı deniz mühendisleri ve Türk Loydu’nun katkısıyla yaptık. Bu toplantılardan sonra 23.06.2015 tarihinde, Gemi Mühendisleri Odası Tuzla Yerleşkesi’nde bir toplantı daha yaptık. Türk Loydu ve Gemi Mühendisleri’nin sorunlarını bu toplantılarla dinlemiş olduk. Makineler için hava kirliliğinin önlenmesi için gerekli Uygunluk Belgesi’nin nasıl verileceği ile ilgili bir toplantı yaptık. Deniz Ticaret Odası olarak her iki tarafa uyumlu şekilde çalıştıkları için çok teşekkür ederiz. Deniz Ticaret Odası olarak baştan beri ENOİKS ölçümlerinin içinde bulunmak istedik. Bunun nedeni; üyelerimizin yaşayacağı sorunlar da bunlardan en az etkilenmelerini istememiz. Bütün gemiler ENOİKS kapsamı içine dâhil olmuş durumda. ENOİKS ölçümleri için yaptığımız değerlendirmeler, idari kurulca hafifletildi ve serbest bırakıldı. Bu konuda yeterli bilgilerinin olmadığını söyleyerek konuyla ilgili bir hazır taslak çıkarmak durumunda kaldık. Biz de Deniz Ticaret Odası olarak hem idareyi bilgilendirmek hem de her 2 mühendislik odasından konuyu nasıl değerlendirdikleri ile ilgili bilgiler istedik. Bununla ilgili mühendisler odasından gelen son metni sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilindiği üzere Markol Ek-6 5’te; 400 gross tondan düşük gemilerde kural 13’te belirtilen esaslara uymak üzere idarenin kendi önlemini alabileceğini ifade eder. Genel olarak bu madde Yönetim tarafından kabul edilmese de İdare’nin işine bırakılması, genel oylama ile beraber kabul edildi. Yönetim olarak bu maddenin; idareye esneklik verdiğini belirtmek istedik. Biz de hem idareyi bu konuda bilgilendirmek ve işlerini de kolaylaştırmak adıyla her 2 mühendislik odasından 10.08.2015’de; bu konuyu nasıl değerlendirdikleri ile ilgili bir görüş istedik. Bununla ilgili gelen son bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum. 2008 yılındaki ENOİKS Yasası’nın genel olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı. Buna göre, 400 gross ton altı gemilerde basitleştirilmiş ölçümlerde idarinin yetkilendirildiği, motorun etiket değeri esas alınıp kuralların dışına çıkılmaması kararlaştırıldı. 400 gross ton altındaki teknelerde ölçüm işlemlerinin yapılması ise çok zordur. Bu durumun gemi sahiplerine çok yük bindireceği ortadadır. ENOİKS; makine imalatçılarının verdiği bir değerdir. Hava ile yakıtın yanmasını kısaca hatırlayacak olursak hava; yüzde 78 azot, yüzde 21 oksijen, yakıt; yüzde 84 karbon, yüzde 9 hidrojen, yüzde 3 sülfürden ibarettir. Yanma sonrası ortaya çıkan ENOİKS; Karbondioksit değeridir. Bizi ilgilendiren ENOİKS, 400 gross ton altındaki Türk bayraklı gemilerin ölçüm değerlerinin yapılabileceğidir. İdarinin görüşü ve Deniz Ticaret Odası olarak bu konuda sizleri bilgilendirmek istedim. Yine diğer ülkeleri araştırdığımızda Yunanistan’dan gelen cevap da aynı görüştedir. Onlar da 400 gross ton altındaki gemilere ölçüm uygulamamaktadırlar” diyerek Deniz Ticaret Odası olarak bunu idareye bildireceklerini ve bunun yönetmelik olarak son şeklini almasını sağlayacaklarını sözlerine ekledi. Erbil Özkaya, İMEAK DTO’nun Ağustos ayı içerisinde yapmış olduğu faaliyetler anlattı. 2581 sayılı özel kanunda artık KDV ve ÖTV olacak Geçtiğimiz Ağustos ayında 2581 sayılı yasada yapılan yönetmelik değişikliği ile artık gemi ithalata KDV ve ÖTV getirildiğini söyleyen Erol Yücel, “Hepimize geçmiş olsun” dedi. Yücel, “Turgut Özal gibi bu kadar dirayetli, bürokrasiyi bu kadar iyi bilen, bir başbakan olmadı daha” diyen Yücel, “Hepinizin bildiği gibi 1937 yılında az önce amiralimizin de söylediği gibi büyük Atamız’ın girişimleriyle bir kanun çıkarıldı. Her türlü deniz aracının ve bu araçlara ilişkin maddelerin vergilerden muaf olarak ithaline imkân sağlayan bir kanun çıkarıldı. Daha sonra 1938 senesinde 3339 sayılı kanun olarak anılan bu kanun 1980 yılına kadar uzatılarak geldi” dedi. 3339 sayılı kanunun 1980 yılındaki 12 Eylül Darbesi sırasında da süresinin uzatılmasının unutulduğunu dikkat çeken Yücel, konuşmasının devamında şunları kaydetti: “Şubat 1982 yılında bu kanunun uzatılmasının unutulduğu hatırlandı. Bunun yerine kaim olmak üzere bir cümlelik bir kanun çıkarıldı. 2581 sayılı kanun bir cümle. Aynı yıl bu kanunun uygulamasına ilişkin olarak da bir yönetmelik yayınlandı ve sayın bürokratlarımız bir cümlelik kanun maddesini tam 2 sayfalık yönetmelik haline getirdiler. Gerçekten çok büyük muhteşem bir başarı olduğunu düşünüyorum. Bu yönetmelik Türk denizciliğinin gelişimine bir kilit vurmuştur. 1980 yılına geldiğimizde Türkiye Cumhuriyeti’nin deniz ticaret filosu 1 milyon 800 bin DTW’du. Bunun 1 milyon 200 bin DTW tonu deniz nakliyatına ait idi. 1985’e kadar ufak tefek gemilerin alınmasıyla Türkiye’de bir şekilde 1 milyon 800 bin tonluk filonun gelişimi 1985 sonuna kadar 7 milyon DTW tonu birazcık aştı. Bu kez 1985 yılının ihracat rejiminde yani her yıl ihracat rejimi yayınlanıyor ve 1985 yılı ihracat rejiminde ithalatta alınan bir damga resmi var ve bu damga resminin yanında bir parantez var. Her yıl böyledir. Hazır gemi ithali hariç. Yine 1985 yılında bu rejimin yayımı sırasında sevgili bürokrasimiz bu cümleyi kaldırıverdi. 1985 yılının Türk deniz ticaret filosunun baş aşağı gitmeye başladığı yıllardır. 1985’ten 1989 yılına kadar 2 tane mücadele resmimiz var. Bir tanesi ithalat rejimine bu parantezin yeniden konulmasını sağlamak, bunu rahmetli Turgut Özal dahil kimse başaramadı. İkincisi ise, yine 2581 sayılı yasaya ilişkin yönetmeliğin değiştirilmesiydi. Uzun yıllar sonunda bir devrim niteliğinde Türk denizciliğinin Anayasa olarak kabul ettiği ve hepinizin bildiği Alman bankasının ve diğer finans kurumlarının Türk denizciliğine sermaye temin etmeye başladığı olay, 1989 yılında değiştirilen 2581 sayılı yasaya ilişkin yönetmelikti. Rahmetli Turgut Özel, bize dedi ki, “Benden bir şey istemeyin. Ne teşvik ne bir şey. Ben de sizi fibere edeyim. Sabah aldığınız gemiyi öğleden sonra satabilecek hale getireyim. Ama benden bir şey istemeyin”. Pazarlık yaptık.  ‘Düzeltin getirin’ dedi. 1989 yılındaki bu yönetmeliği biz değiştirdik. Götürdük, teslim ettik. Rahmetli Turgut Özal, bürokrasiyi iyi bilen bir insandı. Dedi ki, “Hele bir gelin bakın, bu bürokrasi dediklerimizi yapmış mı?” dedi. Ankara’ya gittik. Yönetmeliği bir verdiler elimize. Baktık ki, bizim verdiğimizden başka yine orasına bir şey eklemişler, bir şey çıkarmışlar. Dedik ki, “Efendim, bu bizim istediğimiz değil”. Işın Çelebi’yi çağırdı. ‘Elini sürenin elini kırarım. Bu böyle çıkacak’ dedi. Uzun mücadelelerden sonra sözün özü, 1989 yılında 2581 sayılı yasaya ilişkin yönetmelik değişti. Türk denizciliği gerçek anlamda gelişme gösterdi. Eğer bugün filomuz, 28 olabilir, 30 olabilir, önemli değil, iner, çıkar bu. Bunun temelinde 2581 sayılı yasada yapılan bu değişiklik. Bu vurgulamayı bugün ne için yapıyorum? 1989 yılından sonra 2004 yılında üçüncü kez sevgili bürokrasimiz bu yönetmeliği bir kez daha değiştirdi. Geçti. 9 Ağustos’ta(2015) yönetmelik bir daha değişti. Hiç kimseden ses yok. Hayretler içindeyim. İnanın, hayretler içindeyim. Biz Türk Armatörler Birliği olarak odamızın başkanları ve Halim Başkanımla beraber Türk denizciliğine büyük hizmetler yaptığına inandığım TBMM Başkanı İsmet Yılmaz’ı ziyaret ettik. Büyük nezaket gösterdi. Bizi öğle yemeğinde protokolde ağırladı. Sorunlarımızı ilettik. 2 hafta sonra da 21 Ağustos’tu yanlış, hatırlamıyorsam, Sayın Cumhurbaşkanı Beyler Beyi Sarayı’nda bizi Türk Armatörler Birliği, Halim Başkanım, Metin Başkanım, Cengiz Başkanım, hepimizi Beyler Beyi Sarayı’nda 3 saat misafir etti. Sorunlarımızı söyledik. Dertlerimizi söyledik. Bizden rapor bekliyor. Bende Türk Armatörler Birliği olarak 228 tane üyemize yazı gönderdim. Dedim ki, ortak olarak bizim Türk Bayrağı’ndan yabancı bayrağına kaçıştaki sorunlarımızı herkes yazsın, hangi açıdan ne sorunu görüyor, bunları derleyelim, toparlayalım ve yazalım. Sayın Cumhurbaşkanı talimat vermiş, geçtiğimiz hafta Özkan Poyraz Bey beni aradı, toplantı hakkında bilgi aldı. Bu raporu benden beklediklerini söylediler. 228 tane üyemizden 1 tek yazılı cevap geldi. Bu sabah 10.00’da Türk Armatörler Birliği’nde toplantı yaptık. 15 kişi katıldı. Ama hala 2581 sayılı yasaya ilişkin 9 Ağustos’ta (2015) yayınlanan yönetmelik hakkında kimse konuşmuyor. Değerli arkadaşlar, 2581 sayılı yasaya göre, artık gemi ithalata KDV ve ÖTV getirildi. Sayın Özkan Bey’e telefon açtım. “Hayır efendim, ben böyle imzalamadım. Getirin!” dedi. “Allah Allah!” dedi. “Bunu araştıracağım.” dedi. Sonra bana telefon etti, bana dedi ki, “Başbakanlık kanunda ısrar etmiş, bunu koymuş”. “Ama olsun” dedi, “Yani ÖTV kanunu, KDV kanunu ayrı, 2581 özel kanun”. 2581 sayılı özel kanun bizi her türlü vergi denetim harçlarından istisna eden bir kanun. Şimdi, evet, doğru söylüyor. KDV kanununda, gemi ithalatı veya parçaların ithalatı sıfır. Ama çok ince bir detay var bürokraside, artık 2581 sayılı özel kanunun korumasının dışına çıkmıştır. Artık şu saatten sonra devletin KDV kanununa tabiyiz. Yani artık Maliye derse ki, şu armatörlerden yüzde 1 olsun, bir alıştıralım, yüzde bir koyalım derse, yüzde 2 koyalım derse, bilmiyorum, sabahki toplantıda olan bir arkadaşımız var mı, bir gemi parçası için Maliyeye gittiğinde çalışma yaptıklarını söylemişler. Şimdilik veriyoruz bunları da bundan sonra bir şey koyacağız diye. Evet, değerli arkadaşlar, buna acil müdahale etmediğimiz sürece, biliyorsunuz bu mevzuatta kolay kolay değişiklik yapılamıyor. 1985’tekini söyledim. 1989’a kadar Turgut Özal gibi, nur içinde yatsın, bu kadar dirayetli, bürokrasiyi bu kadar iyi bilen, bir başbakan olmadı daha. Hepimize geçmiş olsun. Ben bu hususu sizlerle paylaşmak, dikkatinize sunmak istedim.” Devlet kilitlendi, tersaneler kilitlendi, Denizcilik Bakanlığı kurulmalı Denizcilik sektörünün sorunlarının ancak bir Denizcilik Bakanlığı’nın kurulmasıyla çözülebileceğine değinen Tunç Kurtoğlu, Fethiye başta olmak üzere birçok yerde tersanelerin kilitlendiğini söyledi. Kurtoğlu, “Tüm ülkeye baş sağlığı diliyorum, şehitlere rahmet diliyorum, İnşallah ülke daha aydınlık günlere doğru gelir. Bodrumʹda tekneler boş, hoteller boş, Park Palas Suriyeli kardeşlerimizin işgali altında ve orada ciddi bir insanlık dramı yaşanıyor. Sabah yedide oradan geçerseniz eğer, battaniyeleri ile yatan Suriyeliler’i görebilirsiniz. Onların arasından geçip kumanya dağıtıyoruz, onların arasından, üzerlerine basmamaya dikkat ederek yolcu tahliye ediyoruz. Cesetlerin bir kısmı daha henüz vurmadı, yoldalar. Lodoslar başladığında karaya vuracaktır. Şu anda devlet kilitlendi ve hiçbir iş yürümüyor. Sayın Işık Bilenʹin 1980ʹlerdeki çalışmalarını özellikle Faruk hocam başta olmak üzere hepimiz hatırlıyoruz, sağ olsun Turizm Teşvik Kanunuʹnun çıkarılması sırasında çok emeği geçti. Bu kanunun tek bir çıkma nedeni vardı, o da yatçılığı kabotajın dışına taşımak. Şimdi bir sürü gereksiz harcamaların içine düştük. Suriye meselesinin yanında ben meslek komitesine bir şey konuyu daha taşımak istiyorum, DTO gibi kurumlar bir yanıyla da devletin yürütemediği bazı görevleri talep ederler. Bu tür kuruluşlar hayatı kolaylaştırmak için devletin altından kalkamadığı bazı görevleri talep eder ki, DTO tarihinde buna benzer şeyler olmuştur. Şimdi o anlamda bizim için önemli, hayati bir konuyu dile getirelim ve devlete önerelim dedik. Önce meslek komitesinde konuştuk. 5 yıldır devlet veritabanlarını açsın diyoruz. Bunun için Turizm Bakanlığıʹnı, Çevre Bakanlığıʹnı ve Ulaştırma Bakanlığıʹnı bir araya getirdik; ancak bu toplantılar tartışmalara sebep oldu, ayırmak zorunda kaldık. Üç bakanlığı bir araya getirdiğimizde problemler olabiliyor. O yüzden bir birim oluşturup bu veritabanlarını biz toplayalım diye düşündük. Tersane konusuna da değinmek istiyorum, Fethiye başta olmak üzere bazı tersaneler kilitlendi, bunun için Çevre Bakanlığıʹnı acilen toplantıya çağrılması lazım. Son olarak da bu yapacağımız toplantıda yeniden Denizcilik Bakanlığıʹnı talep eden bir politika izlememiz gerektiğini diye düşünüyorum” ifadelerine yer verdi. Denizcilik Kamu Politikaları Kurulu oluşturulmalı Denizcilik Kamu Politikaları Kurulu oluşturulması gerektiğine vurgu yapan Bahri Turan, Türkiye’de her birimin birbirinden bağımsız olduğunu söyledi. Öncelikle şehitlerimize Allahʹtan rahmet diliyorum, ülkemizin başı sağ olsun. İnşallah kısa zamanda bu kötü süreç biter diye umut ediyorum. Bu bir toparlama konuşması ve devamlı aklımızda olan bir konu olduğu için ve bugün cuk oturduğu için bunu söylemek istiyorum. Geçmişte yaşadığımız tüm problemlere baktığımız zaman, Cengiz ağabey ve sevgili başkanımızın söylediği olaylarla bugünkü olayların arasındaki farklar nedir ve geçmişteki olaylarla bugünkü olayların çözümü arasındaki farklar nedir diye düşündüğümüzde, bir tek şey karşımıza çıkıyor. O da şu: Arkadaşlar, benim bildiğim iki tane miras bırakamadığımız şey var, öz saygı ve öz güven. Birisinden bunu çalmaya kalkarsanız birisinden bunu miras aldığınızı düşünürseniz ki, maalesef Türkiye’de son 7 senede yaşadığımız süreç bu süreçtir. Herkes Tayyip Erdoğanʹın rolünü üstlenmiş, ötesine geçmiş durumda. Herkes 3 defa Recep Tayyip Erdoğan olmuş, bu, birimlerin başkanına da gidin, kapıcısına da gidin, yapamazsınız arkadaşlar. Bu sorunların çözülememesinin sebebi; diyor ki, benim orada aslan gibi budur. Kimse bir şey yapamaz, ben onu tutuyorum, diyor. Öyle değil, dinlemiyorlar bile sizi. Algılamıyorlar bile sizi. Dolayısıyla bu sorunları çözebilmemiz için sevgili başkanım, aradaki fark bu. Siz söyledikçe benim yüreğim parçalanıyor. Siz o ikinci sicil olayları ve diğer olayları yaratırken biz, daha yurt dışından yeni gelmiştik ve gerçekten şaşırmıştım yani hangi akıl hangi şeyden falan büyük takdir yani büyük bir olay olduğunu daha o zamanlar biliyorduk ve bu iş üzerinde de ciddi bir geri dönüş oldu. Şimdi yapamıyoruz, niye yapamıyoruz? Bir tek sebepten yapamıyoruz, o da şu: Arkadaşlar, benim aklım senin aklını döver, benim özgüvenim özsaygım seni yaralar; çünkü icazet aldığım bayrağını salladığım kişi, ülkenin üzerinde bir adam. Bilmem neyin üzerinde bir adam, ben de bu adamın bilmem neyiyim dediği müddetçe sen burada hiçbir şeyi çözemezsin. Neden ilk 8 sene bu kadar güzel şeyler yapıldı da mirası doğru şekilde gitmedi? Bunu kendimize özeleştiri olarak alalım, sorulacaktır bize bunlar. Başka yolu yok. Şimdi de bir tek şey şu, bundan sonra denizciliğin ve ben burada genelleme de yapılabilir diye düşünüyorum. Yapılacak tek şey şu: Denizcilik Kamu Politikaları Kurulu oluşturulmazsa hiçbir bireysel gelişim, resmi kurumların hiçbirinin, hiçbir tanesinin yapmak istediklerinin yüzde 5ʹinden ötesini yapamaz. Çünkü her birim birbirinden bağımsız Türkiyeʹde. Hangi kurula giderseniz gidin hep, haklısınız ama sonunu alacağınız yok. Bunu giderebilmemiz için P&I Şirketiʹne müsteşar atayıp da maaş verdireceğine, bu kurulu kurup bu kurula o müsteşarları buraya yazıp finans. Fark etmiyor aldı, almadı, onu bilmiyorum ama kâğıtta aldığı yazıyor. Biz bunları söylemek zorundayız. Bu kurul oluşturulacak, burada sektörle ilgili hangi birimler varsa onların alınabilecek en üst makamdan bir yetkili alıp bu kurulun, bu odada mı olur, başka yerde mi olur ama bu odada olur muhtemelen, kurulmasını şiddetle öneriyorum. Aksi takdirde zaten oradakiler, buradakiler olmuşuz, senin ne dediğini algılamıyor kimse; herkes kendi fikrini savunup götürüyor, bir de inanılmaz bir özgüven patlaması var; ama özsaygı diplerde, kimse bunun farkında değil” şeklinde konuştu. Balık sevmeyen bir toplumuz Hava koşullarından dolayı balıkçıların Karadeniz’e açılamadığına vurgu yapan Murat Kul, balık sevemeyen bir toplum olduğumuza dikkat çekerek balık pişiren yerlerde rahatlıkla balık pişirtip yiyebileceğimizi söyledi. Kul, “1 Eylül Balıkçılık sezonu başladı. Tekneler, denize açıldı. Hava koşullarından dolayı Karadeniz’deki tekneler açılamıyor. Marmara’da açılabildik. Deniz Bey’e ve balıkçı barınaklarına birkaç lafım var. Keşke yerimiz olsa da büyük teknelerin girebildiği balıkçı barınaklarımız olsa. Bizim bu bölgede 3 limanımız var, gerisi küçük balıkçıları idare eder. Onlar da yat limanı olmuş. Hepsi gezi teknesi oldu, balıkçı kalmadı. İnşallah siz de yer sahibi olursunuz. Deniz Ticaret Odası Dergisi’nin bu ayki sayında özel bir eki var. Balıkçılığı anlatıyor, biz de beyanat verdik. Kadın balıkçılar var, bizim sorunlarımız var. Güzel sayı oldu, okumanızı isterim. Sezon başladı, balık sevmeyen bir toplumuz. Balık pişiren yerler çıktı, balığınızı sağlıklı şekilde yiyebilirsiniz. Balık; Omega 3 vitaminine sahip. 45-50 kilogram et tüketiyoruz. Balık, herkesin yiyip tüketebileceği bir ürün. Rast gelsin diyorum hepinize” dedi. Göçmen sorunu çözülemeyen bir sorun haline geldi Her sektörün ayrı ayrı sorunları olduğunu söyleyen Abbas Kolçalar, bunların çözülemediğini gördüklerini kaydetti. Kolçakar, “Bana göre işin tüm dertlerinden kaçıyoruz. Kendi dertlerimi anlatmayacağım, genel meclisimizin dertlerini anlatacağım. Devletin, kamunun, olaylara bakış açısını, halkın olaylara yaklaşımını ve tabii ki sektörün olaylara yaklaşımını örneklerle açıklayacağız. Bizim bir Kooperatifimiz var ve bu Kooperatif 6-7 senelik kooperatif olmasına rağmen birliktelikle ilgili veya çalışmayla ilgili bir şeyler söylemede hakikaten sıkıntı çektiğimiz dönemler oluyor. Göçmen sorununu konuşuyoruz, bir sürü şehitlerimiz var. Türkiye’de dertlerimiz var. “Göçmen Sorununu nasıl çözüyoruz?” diye panel yapıyoruz. Ben göçmenim, ben yurtdışından geldim. Türkiye’de benim kadar milliyetçi bir adam yok, bir dönem ben, MHP’liler yüzünden milliyetçiyim demeye çekiniyordum. Dindar bir aileden geldim. Ben hatim indirdim, medreselerde büyüdüm. İşi öğrendikçe şunu görüyorum. Dinin, imanın tapusunu şimdiki partiler almış. Oy vermeye de çekiniyorum, sahiplenmeler çok farklı. Özgüven konusu bilinçsizce bir noktaya gidiyor. Göçmen sorunu çözülemeyen bir sorun haline geldi. İstiklal Savaşı kadar değerli bir konudur bu. Göçmen hareketi, lideri olmayan bir harekettir. Kaçıştır, göçmenlikten bin beter bir harekettir. Göçmenlik beter, bu bin beter bir durum. Ülkedeki olaylara bakıyorsun, bir sürü şey. Devlet bunu bilmiyor olabilir mi? Mümkün değil. Olaylar konusunda duyarsızız. Kooperatife geliyorum, duyarsızız, Bakanlığa geliyorum, duyarsızız. Bazen kırıcı olacağım diye çekiniyorum, susuyorum, bazen de kırılıyorum. Çaresizlikten çekiniyorum. Lideri olmayan göç hareketini hep beraber bir araya gelip çözmeliyiz. Benim patronumun bir lafı vardı. Tersanede çalışan işçiyi izne yolla, içerdeki işler aksamıyorsa geri çağırma. Bizim olaylar da bundan ibaret demek ki, göçmen sorunu konusunda hayli rahatız” dedi. Deniz Ticaret Odası’nın sivil olarak bu işlerin üstesinden gelmesi lazım Denizciler olarak sorunları Deniz Ticaret Odası içerisinde çözmeleri gerektiğine dikkat çeken Hüseyin Yanık, balıkçı barınaklarının aslında kayıkhane değil; birer malikâne olduğuna dikkat çekti. Yanık, “Deniz Bey’in nasıl uğraşlar verdiğini çok yakından tanımaktayım. 8 tarafı denizlerle çevrili bir il’den bahsediyoruz. Çok önemli bir sektör, sürekli gündemde olan bir maddeyi tekrarlayacağım. Çözüm odaklı bir iktidara sahibiz. 90’lı yılların ufak krizlerinde koalisyonlardan az bir destek aldık. Sözü neden aldık? Konuşayım. Deniz Bey konuşurken bize 60 tane denizci barınağı bulmanın zor olduğunu söyledi. Barınağı bulamayan; otorite mi diyeyim, bakanlık mı diyeyim? 600 tane balıkçı barınağı yaptık bu ülkede. Her bir balıkçı ferdi, o barınaklarda kalabiliyor. 2 köy arasında 50 metre mesafede 2 tane balıkçı barınağı var. Devlet diyor ki, ikinize birer tane yapayım. Öteki diyor ki, benimki ayrı olacak. Gündoğdu civarında bunun bir örneği var. Bir tanesi de bana ait olduğu için çok rahat söylüyorum. Kayıkhaneler var, balıkçı barınaklarında aslında bunlar kayıkhane değil malikâne. Bana da bir tane verdiler. Ben de bunun sahibi olduğu için söylüyorum. Herhalde bu 600 tane balıkçı barınağının 400 tanesi Karadeniz’dedir. Her birinde ortalama 100 kayıkhane varsa 4000 tane kayıkhane var demektir. Bu kayıkhanelerin yüzde 90’ı malikâne, yüzde 10’u ancak balıkçılara ait. 40 ve 80 metre arasında balıkçı malikâneleri, deniz üzerinde yer almakta. Bunları veren devlet, şimdi bağış sahiplerine para veremiyor mu? Kaymakamlar, makamlar, siyasiler, ilçe başkanları bu işlere karşı çıkıyor. Senede de verdiğimiz para; kooperatife 500 Lira para veriyoruz, ayda 40 liraya, 80 metrelik yazlık ev. Alırken 10.000 lira verdik, satarken 100.000 lira hava parası veriyoruz. Bir de rant var. 5000’i; 100.000 bir çarpın bakayım. Deniz Ticaret Odası’nın, sivil olarak bu işlerin üstesinden gelmesi lazım. Deli Dumrul Vergileri, ülkede uygulanıyor. Cengiz Ağabey de bana kızmıştı. Sorunu kendi içimizde, Deniz Ticaret Odası olarak çözmeliyiz” diye konuştu. Kıyı Emniyeti’nin tarifesi tuzaklarla dolu Kıyı Emniyeti’nden kendisine 110 TL’lik bir fatura geldiğini, bir bayanın da arayarak 340 TL ödemesi gerektiğini anlatan Arif Ertik, Kıyı Emniyeti’nin tarifesinin tuzaklarla dolu olduğunu söyledi. Ertik, “Kıyı Emniyeti kendi içindeki bir iç yazışmayla tarifeyi, kendi içinde şekillendirebiliyor. Bunu defalarca burada söyledik. Kıyı Emniyeti, normal işlerinden aldığı hizmetten dolayı fatura vermez. Faturayı yazarlar, orada; aşağıda sepetin içine atarlar sonra gider ararsınız. Geçen gün gittim baktım ki, Kıyı Emniyeti, şirketime bir ek fatura göndermiş. Dedim, ne kadar güzel? Artık Kıyı Emniyeti, faturaları gönderiyor diye. 1 Eylül 2015 tarihli Fener Ücreti, 110 Lira gelmiş. Liman içindeki teknemle ilgili altındaki ibareyi görmedim. Bunun Hukuk Faturası da vardır diyor ekinde. Bir kibar Hanımefendi aradı. Hanımefendi, “340 Lira ödemeniz lazım borcunuzun kapanması için” dedi. Bu Ticari Ahlâka uyar mı, bu devlet kurumuna yakışır mı, bu Ttekel hakkı kullanan kuruma yakışır mı? Kıyı Emniyeti’nin; armatörünü, denizcisini kandırdığını düşünüyorum. Bunlar bana ağır geliyor” ifadelerini kullandı. Terörün siyaseti olmaz Geçtiğimiz günlerde cesedi kıyıya vuran 3 yaşındaki Ayla Kurdi’nin göçmen sorununu zirveye taşıdığını ifade eden İMEAK Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, “İki tane temennim olacak, hiçbir şey göründüğü gibi değil. Tabii ben konuşan meclis isterdim ama bugün günü değil, gündem farklı, gündemin konuşulması gerek tabii, bir tane ana konumuz var. O da terör. Terörün siyaseti olmaz. Burada herkes konuştu. Ama lütfen bir daha konuştuğunuzda burada siyaset yapmayın” dedi. Terörün siyaseti olmadığına dikkat çeken Kalkavan, “Ben yaptınız demedim ama hala farklı şeyleri düşünen konuşanlar olabilir. Burası bu zaman o zaman değil. Aklınızdan bile geçiyorsa burada konuşmayın. Terörde siyaset olmaz. Devlet vatan bir tanedir. Ana konu terör. İkinci gündem maddesi. Müthiş bir organizasyon göç. İsteseydiniz bu kadar olmazdı. 67 televizyon kanalı verdi. Uluslararası. Bu planlanan yapılan bir şey değil. 8 ay önce planlanmış ama Aylan’la beraber dünyada zirve yaptı. 3 yaşındaki bebek belki kayboldu ama müthiş bir katkı yaptı. Düşüncelerin değişmesinde büyük etkisi oldu. Yüzlerce insan öldü ama böyle değildi. Burada konuşmaların birçoğuna bir sonraki mecliste cevap vereceğim ve birçoğuyla aynı fikirde değilim. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. KDV -ÖTV konusu, hayır, öyle değil. Devlet dedi ki, maliye dedi ki, benim de onayım olsun. Zaten muafiyetin var, gel benden muafiyet belgeni al, devir işlemine devam et. Türkçesi budur. Bu uygulama 23 Ağustos’ta çıktı. Bir tane uygulamada yeni yönetmelikten dolayı KDV- ÖTV ödeyeni gösterin. Gelir veya teçhizat herhangi veya herhangi bir şey bir tane yok. KDV-ÖTV derdi diyemezsiniz. Devlet istisnasını maliye başbakanlıkta istisnasını oraya yazılı olarak Erol Başkanın söylediği bir şey doğru, devlet 2581 sayısı kanun içine müdahil olmuştur, müdahil olarak. Kanunu devlet yapıyor, yönetmeliği de devlet yapıyor. Benim yaptığım incelemeye tabii olarak sadece istisna tabii olan bir şeyi, gel benden al, istisna belgeni al, ne getireceksin getir, KDV kanuna genelgesine uygun hale getiriyorum, diyor. Ama bu KDV kondu, ÖTV kondu demek değil. Sadece bir örnek verdim, diğerlerini önümüzdeki mecliste örnek vereceğim. Bir kısmınız belki okumuştur. Beşiktaşlı bir arkadaşın yazısı vardı. Şehit cenazelerinde imam söylüyor, hakkınızı helal edin, ne helali, onların bize haklarını helal etmesi lazım. Biz rahat yaşayalım, tatile gidelim diye” ifadelerini kullandı. Deniz Haber Ajansı. 7DENİZ