Orta Doğu - Doğu Akdeniz hattı

Doğu Akdeniz ve Orta Doğu kaynayan bir kazan haline dönüştü. Sorunlar muhtelif ve çözümleri oldukça zor görünüyor. Ülkemiz ise uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız kapsamında, bu bölgelerde mücadelesini veriyor. Ancak bazı Batılı çevreler, bu alanlarda önemli değişikliklerin meydana gelebileceği yönünde bir beklenti yaratacak fikirleri şimdiden yaymaya başladılar. Öncelikle Orta Doğu coğrafyasında beklenen ve kırılma yaratabilecek olası hamlelerden bahsediliyor. Tabi ki bunun Doğu Akdeniz’i doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etkilememesi mümkün değil. Peki, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de neler olabilir ve bu durum bizi nasıl etkiler?

 

Bölge siyasetini yeniden şekillendirecek büyük değişikliklerin meydana geleceği düşüncesi elbette büyük bir iddia. Bu kapsamda, farklı reaksiyonları tetikleyebilecek yeni bir Arap baharı, Batı’nın kendisini de bizatihi etkiler bir hal alabilir. Yabancı açık kaynaklara bakıldığında, bu tip bir gelişmeye hazırlıklı olunmasıyla ilgili birçok ikazları görebilirsiniz. O nedenle, örneğin, İsrail’in bazı Körfez ülkeleriyle yakın temas ve iş birliğine gitme gayreti; görünen sebeplerin dışında, bu yönde yeni ve farklı projelerin varlığına dair ihtimalleri akıllara getiriyor. Ortaya atılan şekillendirici büyük değişiklikler önermesinin en önemli gerekçelerinden biri, Orta Doğu’daki genç nüfus. Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki nüfusun yarısının 25 yaşın altında olduğu belirtiliyor. Bu insanların gelecek beklentileri ve bunların radikal unsurlarca kullanılma ihtimali, endişeleri de beraberinde getiriyor. Terör, bu bölgede her yere yayılmış durumda. Çok sayıda terör örgütü var. Bir kısım Batılı güçlerin bazı terör örgütlerini açık/kapalı olarak kullandığı da biliniyor. Ancak şimdi ise kontrol altına alınması iyice güçleşen bu nüfusun geleceği, Batı’nın önem verdiği problemleri arasına girmiş gözüküyor. Göçmen akışı kesilemiyor. Orta Doğu’daki yönetimler, bu nüfusun ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte gözükmüyorlar. O takdirde, yeni bir değişim rüzgârı ile yeni beklentiler yaratılabilir mi? Bu, durduk yerde zor gözüküyor. Bu bölgedeki değişimlerin ağır, ancak ilk hareketi aldığında da hızlanabileceği değerlendiriliyor.

İşin ilginç tarafı, bu konuları takip eden çevrelerin başında GKRY geliyor. Güney Kıbrıs medyasında konuyla ilgili birçok haber ve makalelere rastlayabilirsiniz. Peki, neden? Eastmed projesini çok önemsedikleri biliniyor. Mısır, Ürdün ve İsrail, gaz formunda önem atfettikleri partnerleri. Ayrıca, GKRY’nin son dönemde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Umman, Katar ve Kuveyt ile gözle görülür politik bir ilişki ağı içinde olduğu da biliniyor. Körfez ülkelerinin, Doğu Akdeniz’deki deniz odaklı bir kısım dış politikalarının merkezine Güney Kıbrıs’ı yerleştirme gayretleri de ayrıca dikkat çekiyor. Adanın güneyine gelebilecek olası yatırımların, GKRY ölçeğindeki büyüklüğü de Rumların kendileri için önem arz etmeye başladı. Hal böyle olunca, Rum medyası ve kamuoyu tarafından Orta Doğu’da yaşananlar ve muhtemel gelişmeler, mercek altına alınmaya başlandı.

 

Körfez ülkelerinin önemli bir bölümü ise Güney Kıbrıs’ı Batı’yla ticaret kapsamında bir terminal noktası olarak görüyorlar. Ayrıca, Suudi ARAMCO şirketi GKRY’nin sözde münhasır ekonomik bölgesinde hidrokarbon çalışmalarına ilgi duyduklarını açıkladı. Katar, 10 nolu parselde arama ve üretim sözleşmesi imzalamıştı.          Tabi bu örnekler ve diğer her şey, bu kadar kolay ve görüldüğü kadar toz pembe olmayabilir. Bu ülkelerin, ABD’nin onayı olmadan bu bölgede yatırım yapmaları zor. ABD Chevron şirketinin bölgedeki etkinliği biliniyor. Bu bölgede yapılacak ticari ve endüstriyel faaliyetlerin tam kontrolünün Körfez ülkelerinde olması ihtimali zayıf.

 

Ancak Doğu Akdeniz’de görünür bir birliktelik içinde olan İsrail ve GKRY’nin; şimdilerdeki ortak paydalarının Körfez ülkeleri olması da oldukça dikkat çekici bir durum.

Diğer yandan, başını Suudi Arabistan’ın çektiği Körfez ülkelerinin Güney Kıbrıs’a olan bu ilgisini; ‘‘jeopolitik tuzak’’ olarak değerlendirilen bir kısım Batılı düşünce kuruluşları da var.  Suudi ve Körfez monarşileri tarafından, Orta Doğu'yu bölen ve çatışan unsurların buraya ihraç edilmemesi konusunda ne kadar hassas ve ihtiyatlı davranacakları konusunda endişe ediliyor. Bazı çevrelerin bunu endişe konusu yapmaları oldukça ilginç.

 

Demek ki Orta Doğu’daki bir kısım ülkelerin verdiği sözlere fazla güvenilmiyor. Peki, Orta Doğu’daki radikal terör gruplarının Güney Kıbrıs’a ihracı gerçekleşebilir mi? PYD/PKK terör örgütünün burada da yuvalandığını unutmayalım. Ancak endişeler, Körfez ülkelerinde görülen terör örgütlerinin ve bunların faaliyetlerinin; bu ülkelerin yatırım yaptığı ülkelere de yönelebilmesinden kaynaklanıyor. Tabi, İran’ın olası farklı etkileri de kestirilemiyor. Üstelik, GKRY’nin kara para aklama merkezi haline gelmesi ve Ruslarla olan ilişkileri de cabası görülüyor. Aslına bakılırsa, Orta Doğu’da öncelikle kendi günahlarıyla yüzleşmeleri gerekiyor.

 

Bu şartlarda, yazımın başında ifade ettiğim gibi Orta Doğu’daki gelişmeler ve muhtemel değişimler; AB açısından yakın bir şekilde takip ediliyor. Mesele, sadece GKRY’nin vereceği kararlara bağlı gözükmüyor. Orta Doğu kaynaklı terörün ve göçün, Güney Kıbrıs üzerinden yeni bir mevki bulması; birçok sıkıntıları da beraberinde getirebilir. Özellikle, deniz ulaştırması açısından… Bu, bizim açımızdan da ilave sıkıntılar yaratabilir. Anlattıklarım fantezi gelebilir, ancak gelecek sürprizlerle dolu olabiliyor.

 

Netice itibarıyla, Orta Doğu’daki gelişmeler; kolayca kontrol altında tutulabilir nitelikte değildir. Gelişigüzel ve anlık oluşabilen dengeler, hiçbir teori ya da kurala uymamaktadır. Sürprizlere açıktır. Beyrut limanındaki son patlama olayı, meseleyi daha da hassas bir konuma getirmiştir.

 

Diğer yandan özellikle pandemi nedeniyle beliren sıkıntılar arttıkça, bu konu en çok ada ülkelerinin ekonomilerini doğrudan etkiliyor. Etkileri sarsıcı olabiliyor. İngiltere’de olduğu gibi… Kaynak ihtiyacı had safhada. Ancak GKRY, körfez ülkeleriyle iş birliği içine girip kaynak yaratma çabalarına girmesinin yanı sıra, bunu siyaseten ülkemiz aleyhine kullanmak istiyor. Bu, birçok yönden gerçekçi ve uygulanabilir olmadığı gibi kendi çapını da aşmaktadır. Görünürde AB kendisini destekler gibi gözükse de ucunun Batıya dokunacağı her konu, negatif çarpan etkisi yapacaktır.

GKRY’nin Orta Doğu’ya olan ilgisi üzerinden, kısa da olsa bir ufuk turu yaptık

 

Diğer yandan bütün bu olan bitene karşılık, deniz gücümüzün askeri unsurlarının son dönemde gösterdiği performans ve disiplin; Doğu Akdeniz’deki güvenlik ve istikrarın nasıl ve kim tarafından sağlanabileceği konusunda, dost/düşman her çevrede belli bir kanaatin oluşmasına yardımcı olmuştur. Bununla birlikte, Doğu Akdeniz’deki kararlılığımızın sürdürülmesi gereklidir. Ancak kıyılarımızdan başlamak üzere, açık denizlere doğru endüstriyel ve ticari yeteneklerimizin de artması gerekmektedir. Cazibe merkezi haline gelebilecek fırsatları yaratmak zorundayız. Mavi Vatan için daha yapılacak çok iş var.

 

Kaynaklar:

Dyer, Gwynne, ‘‘Growing Pains: the future of democracy (and work)’’, Scribe Publications, London, UK, 2018.

Dyer, Gwynne, ‘‘The last days of the old Middle East’’, Cyprus Mail, 20 Eylül 2020, https://cyprus-mail.com/2020/09/20/the-last-days-of-the-old-middle-east/  (03 Ekim 2020)

Ardemagni, Eleonora, ‘‘Why the Gulf Monarchies Have Laid Eyes on Cyprus’’, Italian Instıtute For International Political Studies ISPI, 29 Eylül 2019, https://www.ispionline.it/en/pubblicazione/why-gulf-monarchies-have-laid-eyes-cyprus-24045  (03 Ekim 2020)