Tabiatı gereği gelenekselliği kucaklamakla gurur duyan ama bir o kadar da yenilikten kopamayan nadir sektörlerden biridir denizcilik. Kendi içindeki dengeleri ve eşsiz incelikleri sebebiyle, denizciliğin neresinde durursak duralım, sektör dışından birileriyle gerçekleşen her türlü sohbette zorlanışımız da bundandır aşkla yaptığımız işlerimizi ve mesleklerimizi anlatırken.

 

Denizciliğin kara takımındaki Y kuşağı oyunculardan biri olarak, Z kuşağıyla her gün, giderek daha fazla haşır neşir çalışma fırsatı bulduğumu fark ederek ufak nostaljiler yaşıyorum sıklıkla. Geleceğin gençlerin ellerinde olduğu öğretisiyle büyümüş gururlu Türk Milleti’nin bir ferdi olma ayrıcalığının yanı sıra, bizlere emanet edilmiş “Cumhuriyete” layığıyla sahip çıkmak sorumluluğu omuzlarımızda büyüdük hepimiz. Bu sorumluluk bir ayrıcalık ve büyük bir farkındalığı da beraberinde getirdi. Hep bildik ki, gençlerin önünü açmak, el vermek, devir teslimleri zamanında yapmak da bir önceki neslin vazifesidir. Bu çerçeveden bakarak, bu kadar dünya ile iç içe, sınırlarla tanımlanamayan, ülkelere ve sınırlara hapsolmaktan son derece uzak harika bir mesleğe sahip biri olarak, yeni neslin de gözünün ve kalbinin denizlerde olduğunu bilmek ve görmek, içimi açan, ruhuma iyi gelen gelişmelerden. Benim denizcilik fakültesinde okuduğum yıllarda, Türkiye’de tek bölüm olan “Denizcilik İşletmeleri ve Yönetimi” bölümü sadece 9 Eylül Üniversitesi'nde vardı. Benim de mezunlarından olduğum okul, senede sadece 50 mezun verirdi. Kuzey Kıbrıs’la birleşince bu mezun sayısı 2 katına çıkar, toplam mezunların sadece yüzde 5’i kuru dökme yük piyasasında kalıcı olarak devam ederdi. Armatör ofisi sayısı şu andakinin yarısı kadar, brokerlerin sayısı da neredeyse 3’te 1'den oluşan, oldukça butik ve dar bir piyasaydı 2005 yılında kuru dökme yük piyasası. Büyük resmin içinde kendine yer bulması oldukça zor, meşakkatli; her ne kadar öğrenmeye gönüllü, kendini adamış gençlerin sayısı çok da olsa, öğretmeye gönüllü ustaların sayısının az olduğu, sektöre girmesi, tutunması, kalması zor bir dönemdi.

 

O günlerde yetişmiş şanslı azınlıktan biri olarak bugünlere baktığımda, büyüyen sektörle ve artan ihtiyaçla beraber yeni jenerasyona kucak açan bir denizcilik sektörü görüyor olmaktan son derece mutlu, bir parçası olmaktan da bir o kadar gururluyum. İhtiyacıyla barışmış, büyüme ivmesini yaşadığı krizlere rağmen korumuş, artan hizmet kalitesi ve çeşitliliğiyle dünyadaki akışa ayak uydurabilmiş bir Türk denizcilik sektörü görmek hepimiz için ilham verici! Yeni jenerasyonun bu piyasadan gördüğü “Hoş geldiniz” rüzgarına kapılmış motive hali, gençlerin sektöre başladığında sıra arkadaşlarının olası rakipleri olacağının bilinci çerçevesinde, seneler içinde açılmış onlarca benzer bölümün birbiriyle rekabet etmesinin kaçınılmazlığını da hesaba katarak, kendi donanımlarını arttırmak konusundaki gayretleri kelimenin tam anlamıyla, yeni jenerasyon Türk denizciliği için “Umut vaat edici” olarak nitelendirilmelidir, ben öyle nitelendiriyorum en azından.

GF, 2023 yılı Sürdürülebilirlik Raporu'nu yayınladı GF, 2023 yılı Sürdürülebilirlik Raporu'nu yayınladı

 

Peki kendine yatırım yapan, sanıldığının aksine oldukça öğrenmeye hevesli, adanmış bu harika Z kuşağının sektöre katacağı neler olabilir ve onların sektörden talepleri nelerdir?

 

Z kuşağı kendine nasıl yer bulabilir, nasıl fark yaratabilir ve firmalardan beklentileri nelerdir? Ve Z kuşağıyla ilgili sorulması en gerekli ve en can alıcı sorulardan biri de şu olabilir; neden Z kuşağına ihtiyacımız var ve onları asıl motive eden şey nedir?

Z kuşağından sistem içinde maksimum faydayı nasıl elde ederiz?

 

Denizcilik sisteme dayalı bir yapıdır. Usta çırak ilişkisidir ve her usta çırak ilişkisi ile benzer dinamiklere sahiptir. Otoriteye başkaldırıldığı söylenen Z kuşağı aslında doğru açıklanmış ve çözümlenmiş, mantık sınırları çerçevesinde anlatılabilen her türlü otoriteye uyum göstermeye meyilli olup, sistemi daha iyi hale getirebilmek için kendisinin sisteme katkı sağlayacağını bilmek ister. Eskilerin tabiriyle, “Önünün açık olduğunu” yani sadakatini sunduğu yapının içerisinde gelişme ve ilerleme şansının olduğunu bilmek ister. Bildiğinde oyun tamamen değişir. İşin aslı, bahsettiğim şeylerin tamamı insani ihtiyaçlar olup, denizcilik gibi geleneksel bir sektörde sadece yeni dile getirilmiş ve fark edilmiş bir sistem açığına işaret eder. Son 30 yıldır özel sektörün hemen her dalında insana dayalı katma değerli hizmet üreten her şirkette X ve Y kuşakları da aynı insani ihtiyaçlara sahiptiler ve yapı içinde var olma kararını verirken kendilerini doğru yerlere pozisyonlarken bahsi geçen değerleri dikkate aldılar.

 

Denizciliğin gelenekselliğinin, denizciliğin ve yeni yetişen denizcilerin önünde bir engel teşkil ettiği gerçeğinden bahsetmek, bu geleneği oturtan önceki kuşakları endişelendirdiği için, aslında eski geleneğin yıkılıyor oluşunun temel sebebinin yeni geleneklerin oluşmaya ve oturmaya başladığını görmelerine engel teşkil edebileceği görüşündeyim. Bu endişe, desteklenmesi gereken dönüşüm rüzgarlarının önüne kurulmuş bir barikat, deli dalgalarla aşınması gereken kıyıların önündeki dalgakıran görevi gören hüzünlü bir direnç gösterme, yeniliği erteleme hikayesinden başka bir şey değildir.

 

Her şirketin, her yapının, günümüzde yeni alışkanlıklara, yeni jenerasyonu kucaklayan yeni usul kutlamalara, yeni motivasyonlara ihtiyacı vardır ve bu yenileşme hareketine en çok direnç gösteren, bu yarışı ilk kaybeden olmaya mahkumdur. Denizciliğin rönesansı istesek de istemesek de kapıdadır, ilk buyur eden olmak dehaya işaret eden bir delilik, son buyur eden olmak da sürecin kurbanı olmak olarak tarihe geçecektir. Doğru zamanda bu geçişi zarif şekilde kurgulamak ve adapte etmekse hepimizin üzerine düşünmesi gereken uzun vadeli bir zorunluluktur. Ne kadar buna açık olursak bu geçiş dönemleri hepimiz için daha keyifli olacaktır, yoksa insana ve insanın yarattığı değerlere dayalı sektörlerin başında gelen Denizcilik sektörü, yeterli sayıda olmayan yeni jenerasyon oyuncuların çok olduğu yapıların tekeline kalmaktan kurtulamayacaktır.

Y kuşağı yöneticiler, Z kuşağı ekipler ve alfa kuşağı denizcilik = denizciliğin rönesansı

 

Sadece genç oyuncular değil, genç yöneticiler, genç teknolojiler, insana dayalı veya bağımlı olmayan otomasyonu esas alan uygulamaların, inovatif çözümlerin, sanal parayla yapılan ticaretlerin çağında oluşumuz Denizciliğin rönasansı savını dayandırabileceğimiz aklıma ilk gelen yenilikler. Ama hala insan faktörünün bu kadar önemli olduğu ve olmaya devam edeceği sektörümüzde doğru yol planı yaparken nasıl bir kurguyla yola çıkmak gerekir?

 

Z kuşağı bir takımın Y kuşağı bir kaptanı olması idealdir demek yanlış olmaz. Hem yaş aralığı hem de Z kuşağının enerjisine yetişebilecek olan Y kuşağı ve Z kuşağı sinerjisi muazzam bir ihtiyaç içindedir birbirine. Z kuşağı ihtiyaç duyduğu rehberlik için Y kuşağına başvururken, Y kuşağı da eksiklerini gidermek için hala önceki kuşaklardan kendisine el veren duayenlerden eksiklerini tamamlamak için yardım alabildiği noktada durmaktadır. Y kuşağı bu düzen içerisindeki köprü, ışığı yaymaktan, yön göstermekten sorumlu bir fener; ama Z kuşağı gelecektir. İnternetle, sosyal medyayla, teknolojiyle kucak kucağa büyümüş bu yeni nesli neler motive eder? Önceki nesillerden daha bireysel yetişmiş Z kuşağı, yolculuktan çok varış noktasıyla daha ilgilidir o yüzden kısa vadeli de olsa, dönemlik de olsa hedef odaklı motive olmaya daha müsait yapıdadır.  Uzun vadede kendi işinin patronu olmak konusunda önceki kuşaklara kıyasla daha cesaretli olan bu bayıldığım kuşak, aidiyet duygusuna sahip oldukları insanlara, markalardan, kurumlardan ve çatılardan daha çok ihtiyaç duyar ve değer verir. Onlara bir arada olmaktan keyif aldıkları ortamlar, takım arkadaşları, dahili rekabetten uzak ortamlar sağlanıp, grup hedefi konduğunda ve kısa bir zaman içinde bunu gerçekleştirmeleri beklendiğinde, performans sergilemeleri gereken bu vazifeler onlarda eğlenceli bir takım oyunu oynadıkları duygusunu yarattığı için birbirlerini yükseltip yücelttikleri bir performansla hedefe odaklanabiliyorlar. Bizlerin yetiştiği dönemde yapı olarak daha az bireysel olan bizler, çalışma hayatında o kadar bireyselliğe maruz kalmıştık ki, şirket içi rekabetlerin normal olduğunu sandık uzun yıllar oysa aynı takım oyuncularının birbiriyle rekabetinden daha fazla yıpratıcı pek az şey vardır.

 

Paradan başka pek çok şeyle motive edilebiliyor olsalar da sonuç odaklı bu jenerasyon parayı ne için kazandığını doğru kodlamak konusunda oldukça maharetli. İyi hayatlar yaşamak, fark yaratmak, yapılmamışı başarmak ve bu dünyadan geçerken iz bırakmak gayelerinin olduğunu fark edince neden Google, Facebook gibi firmaların eğlenceyi ve keyfi bu kadar ön planda tutan ofisler ve sosyal alanlar tasarladıklarını anlamam sebep oldu. Geleneksel yöntemlerle motive edemeyeceğimiz bu kuşak, sosyal ihtiyaçlarını giderebildikleri toplantılardan, şirket içinde arkadaşlarını ağırlayabildikleri samimi ortak alanlardan, takım arkadaşlarıyla bağlarını güçlendirebildikleri şirket içi aktivitelerden oldukça keyif alıyorlar. Denizcilik gibi zamansız, uzun çalışma ve ofisten geç çıkma saatleri doğasının bir parçası olan sektör mensupları olarak birbiriyle uyumlu çalışabilen ve birlikte zaman geçirmeyi tercih eden takımlarda aynı zamanda “birbirinin açığını kapatma” sürecin getirisi olarak gerçekleşiyor ve böylece takımın elinden çıkan işin kalitesi de artmış oluyor. Birbirinin kuyusunu kazma ya da ofiste mobbing uygulama dönemine veda ediş de tam olarak bu şekilde gerçekleşebiliyor. Birbirini sahiplenen takım; birbirlerinin ihtiyacını zayıflıklarını, zaaflarını da sahiplenip, güçlü yanlarını ön plana çıkartmaya çalışıyor. Takım kaptanı hakkaniyet esasından ayrılmadan oyunda kalmaya devam ettiği sürece bu harmoni mutlak hale gelerek şirketin özüne değer katıyor.

 

“Z kuşağıyla çalışma hayatı nasıl olur?” u merak eden ve denemek isteyen herkese naçizane önerim, beraber takım oyunu oynamaktan keyif alacakları, aynı değerlere sahip olan ve beraber yarattıkları değerleri sahip çıkarak yüceltecek takım arkadaşları seçmeleri olacaktır. Şirketlere değer katan şey kurucuları ya da isimlerinden ve hatta sermayelerinden ziyade, “öz sermayeleri” yani insandır, o da takımın ta kendisidir.

Tüm kuşaklara selam ve sevgilerimle.

KAYNAK: 7DENİZ DERGİSİ

Editör: Haber Merkezi