21. yy. da teknolojinin hızlı gelişimi gerek ülkelerin, gerek firmaların gerekse de müşterilerin ihtiyaç, beklenti ve tercihlerini değiştirdi. Bu süreçte müşteriler daha talepkar ve tahammülsüz duruma geldi, firmalarda müşterilerin bu istek ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla birbirleri ile daha saldırgan bir şekilde rekabet etmeye başladılar. Ülkeler arasındaki ticari anlaşmalar ve imtiyazlar da firmaların hayatta kalmalarını ve rekabetçi avantajlarını sürdürmelerini zorlaştırdı. Bu amaçla firmalar bu rekabetten pay almak amacıyla farklı yollar ve stratejiler geliştirdiler. Firmaları bu süreçte rekabetçi avantaj sağlamalarını kolaylaştıran en önemli sektörlerden birisi “Lojistik” olmuştur. Günümüzde en iyi ve en yeni teknolojiyi üretmenin yanında bu teknolojiyi en erken pazara ulaştırma önem kazandı. Firmalar ürettikleri yeni ürünleri eş zamanlı olarak piyasalara ulaştıramadıklarında rakipler hemen bu pazarlara kendi ürünlerini sunarak rakiplerini engellemeye çalışmaktadır. Günümüzde yeni ürün üreten değil ürettiği ürünü pazara en hızlı sunan rekabetçi avantaj sağlıyor. Pazara ürün ve hizmetlerin en hızlı ulaştırılması ise lojistikle mümkün. Lojistik hayatımızın olmazsa olmaz temelidir. Bu durum sadece ürün ve hizmetler için değil hayatımızın her anı için geçerli. Lojistik olmazsa ürün olmaz, hizmet olmaz, kısacası biz olmayız. Daha da açacak olursak lojistik sadece ürün ve hizmetin taşınması değildir, lojistik müşterinin istediği ürün ve hizmetin istenilen zamanda, istenilen kalitede, istenilen miktarda, istenilen yerde, istenilen özellikte, istenilen fiyatta ve istenilen şartlarda müşteriye ulaştırılmasıdır. Lojistik ülkeler arasındaki ticari faaliyetler geliştikçe daha da önemli bir hal aldı. Şekil 1. Türkiye’deki ithalat ve ihracat rakamlarını göstermektedir. Kaynak:  http://www.tuik.gov.tr/, Erişim Tarihi: Eylül 2014 İthalat ve ihracattaki hızlı artış ülkelerin ve firmaların ürünlerini ucuz, güvenli, daha kısa sürede ve istenilen kalitede istenilen yerlere ulaştırma arayışına soktu. Bu arayış firmalar için lojistiğin ne kadar önemli olduğunu anlamalarını sağladı. Lojistiğin ülkemiz için uygulama bakımından yeni bir kavram olduğu ve 2000’li yıllardan itibaren gelişme gösterdiği düşünülürse, 2000’li yıllardan önce ürünlerini kendi imkânlarıyla göndermeye çalışan firmalar (daha çok ürünün taşınmasına odaklanmanın yaşandığı arkasında yaşananların çok da önemli olmadığı, ürün hasarları, tedarikçi sorunları, zamanında teslimat, vb.) günümüz rekabet koşullarında ülkeler arası ticari faaliyetlerin artması, rekabetin artması, firmaları kendilerini diğer firmalardan ayıracak, rekabet avantajı sağlayacak yeni fırsatlar bulma arayışına yönlendirdi. 3PL (üçüncü parti lojistik) kullanımı da bunlardan biridir. 3PL hizmetleri kısaca üretici, toptancı ya da diğer özellikteki firmalara lojistik hizmeti (taşımacılık, depolama, envanter yönetimi, paketleme, etiketleme, vb.)  sağlayan firma faaliyetleridir. Günümüzde firmalar risklerini azaltmak ve karlılıklarını arttırmak amacıyla kendi uzmanlıklarına yönelmekte ek maliyet getiren süreçler içinde dış kaynak kullanımına gitmekteler. Bu aşamada lojistik firmalarının önemi ortaya çıkıyor. Firmalar kendilerine katma değer sağlayacak, güvenilir lojistik firmalarıyla çalışmak istiyorlar. Firmaların büyüklüğü, uluslararası olup olmaması,  faaliyet gösterdiği ülkeler ve referansları devreye girmekte, eğer firmalar bu açıdan eşitse müşterilerin bundan sonra sorguladığı diğer özellikler ise ‘Firma bizi ne kadar düşünüyor? Çevreye ne kadar duyarlı? Çevreye karşı sorumluluğunun farkında mı?’ gibi sorular oluyor. 90’lı yıllarda müşteriler işim görülsün de nasıl olursa olsun derken günümüzde rekabetin artmasıyla birlikte müşterilerde daha seçici olmaya, iş yaptıkları firmaların faaliyetlerini sorgulamaya ve daha çevreci, müşterisini düşünen firmalara yönelmeye başladılar. Müşteri talepleri doğrultusunda firmalarda çevreye ve doğaya daha duyarlı olmaya başladılar. Bugün birçok uluslararası firma gerek kendi kurumsal sorumluluklarının bilinciyle gerekse de müşterilerinin farkındalığından kaynaklanan hassasiyetin farkındalığıyla çevreye ve doğaya oldukça duyarlı olduklarını yaptıkları çeşitli davranışlarla göstermekte. Örneğin bugün bazı firmalar çevreye verdikleri zararı minimuma indirmek amacıyla yaptıkları CO2 ve dizel tasarrufunu web sayfalarında canlı olarak gösteriyor. Benzer şekilde kullandıkları araçlarda da çevreye karşı sorumluluklarının bilincinde olduklarını çevreye dost, geri dönüşümlü ürünler kullanarak ya da kullandıkları araçlarda elektrikli, güneş enerjili vb. araçlara yöneldiklerini gösteriyorlar. Yeşil lojistik olarak da adlandırabileceğiz bu süreç biz çevreye karşı ne kadar duyarlıyız, havayı, doğayı ve canlıları ne kadar koruyoruz sorusunu kendisine soran duyarlı firmalar bu konuda gerek araçları gerek kullandıkları ekipmanlarla bu duyarlılıklarını ortaya koyuyor. Firmaların çevreye duyarlı ürün ve araçlar kullanması ve çevreye karşı duyarlı olduğunu çeşitli kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle göstermesi, bu firmaları müşteriler gözünde rakiplerinden bir adım öne çıkarmakta. (Örneğin, çevreci projelere, eğitime, kültürel ve sanatsal faaliyetlere destek sağlayarak ülkemize değer katmaya çalışan lojistik firmalarımız mevcut.) Bugün olmazsa olmaz çevreye karşı olan sorumluluğumuzdur, firmalarda bu durumu ciddi olarak politikalarına eklediklerinde günümüz rekabet ortamında, kendilerine önemli bir pay almaya devam edeceklerdir.  Çevreci politikalar hem firmaları öne çıkaracak hem de uzun vadede firmaların karlılığına katkı sağlayacaktır. Günümüzde rekabet, firmalardan ziyade, lojistik faaliyetleri arasındadır. Pazara ilk girenin piyasanın kaymağını aldığı günümüzde yenilikleri iyi takip etmek, değişime uyum sağlamak ve bu yeniliği pazara ilk sunan olmak çok önemlidir. Bu nedenle firmalar stratejilerini belirlerken lojistiği planlarına dahil etmeli ve lojistik faaliyetlerini müşteri bakış açısıyla çok iyi konumlandırmalıdırlar. Dr. Pervin ERSOY [email protected] 
Editör: TE Bilisim