İlk olarak 2011 yılında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından, “İstanbul, artık içinden iki deniz geçen bir şehre dönüşecek” sözleriyle açıklanan ve medyada ʹçılgın projeʹ olarak bahsedilen Kanal İstanbulʹun güzergâhı jandarma eşliğinde gezildi. Ulaşım üzerine çalışan Prof. Dr. Zerrin Bayraktar, ˮDoğa ve ekoloji bakımından İstanbul’un sonu olacak buˮ derken, Yeniköylü Yücel Bey de, “Kanal geçtikten sonra bizim arazilerimizi 10 bine alıp kimlere ne kadara verecekler? İhtiyaçsa yapılsın ama şu an ihtiyaç mı bu proje? Buradaki insanlar ne yapacak?ˮ dedi. Cumhuriyetʹten Hazal Ocakʹın izlenim haberi şöyle: Çevre aktivistleri ile Yeniköy’e gelmek üzere Mecidiyeköy’den otobüslere biniyoruz. Toplam 40 kişiyiz. Kalabalık grubun içinde fotoğrafçı da avukat da, hatta hiç uzun yürüyüş yapmamış olanlar da var. Yeniköy’e yaklaştığımız dakikalarda jandarma minibüsün önünü kesiyor ve tek tek kimlik kontrolü yapıyor. Yeniköy Meydanı’na vardığımızda, jandarma ekiplerinin bizi beklediğini görüyoruz. Meydanda İstanbul’da Doğa Yürüyüşleri yapan Hiking İstanbul grubu ile buluşuyoruz. Yürüyüşe başlamadan önce bir çay içmek üzere köy kahvesine giriyoruz. Köyün dedeleri toplanmış sohbet ediyor. Köylüler tedirgin 80 yaşındaki İsmet Amca bize dönüp “Biz de sizi bekliyorduk, jandarma siz geleceksiniz diye toplandı” diyor gülerek. İsmet Amca’yı bulmuşken Kanal İstanbul’u soruyoruz: “Havalimanı geldi köyümüze, Kanal İstabul da gelirse Yeniköy kalmaz burası biter.” Yeniköy’de doğup büyüdüğünü anlatan Yücel Bey ise şöyle konuşuyor “Kanal geçtikten sonra bizim arazilerimizi 10 bine alıp kimlere ne kadara verecekler? İhtiyaçsa yapılsın ama şu an ihtiyaç mı bu proje? Buradaki insanlar ne yapacak? Ayrıca burada halkın denize girebileceği bir yer yok. Karaburun’da denize giriyoruz yazın. Kanal İstanbul oradan denize açılınca buralarda denize girmek için de yer kalmayacak.” Jandarmadan bir rica Çaylarımızı bitirip yola koyulmaya hazırlanırken, jandarma gruptan bir çevre aktivistini yanına çağırıyor. Neden köye geldiğimizi soruyor. Aktivist, ‘yürüyüş’ deyince, “Şimdi biz sizi internetten inceledik. Sorun çıkaracak bir gruba benzemiyorsunuz. Ağaç için yürüyeceksiniz sanırım. Normalde biz hafta sonu çalışmıyoruz ama sizin etkinliği görüp geldik. Sayımız da az. Bu tarz etkinlikleri hafta içi yaparsanız daha iyi olur” diye uyarıyor. Aktivistin numarasını alıyor. Zorlu yürüyüşe, Yeniköy’ün ara sokaklarından başlıyoruz. Denize doğru 4 km yürüyoruz. Biz önde jandarma ekip arabaları arkamızda. Karaburun sahiline doğru açılırken, sağımızda 3. havalimanı inşaatı, solumuzda ise Kanal İstanbul’un denize bağlanacağı güzergâh kalıyor. Karadeniz’le karşılaşıyoruz. Sesimizi rüzgâr ve dalgalar bastırıyor. İki Deniz Arası Fotoğraf sanatçısı Serkan Taycan, burada “İki Deniz Arası” haritasını açıyor ve başlıyor anlatmaya: “İki Deniz Arası projesini 2013’te başlattım. Yürüyüş rotası, İstanbul’un geçmişinden bugüne, bugününden geleceğe bakan ve bunu tartışmaya açan dört günlük bir rota. Bu 25. grup yürüyüşümüz. Bu haritayı eline alan tek başına da bu rotayı yürüyebilir.” Taycan, Kanal İstanbul projesinin çok ciddi bir tahribata neden olacağını dile getiriyor. Bu sırada Hiking İstanbul grubundan Suzan Postalcı, haritayı göstererek yürüyüş rotasının bir bölümünün şimdiden yok olduğuna dikkat çekiyor: “Rotanın bir günlük yürüyüş alanının yarısı 3. havalimanı inşaatı içinde kaldı. Harita önceden yapılmıştı. Yani artık buralar bile bu haritadaki kadar yeşil değil. Kuzey Ormanları’nın tahribatı ile senelerdir uğraşıyoruz. Kanal İstanbul, kanal projesinden ziyade bir rant projesi. 2011’de ilan edildiğinden beri etrafındaki arsalar toplandı. Çok büyük araziler söz konusu. Kanal İstanbul’dan sonra hiçbir şey böyle kalmayacak. Çünkü tamamen bir sistemi tahrip ediyorsunuz.” Konuşmaların ardından sapsarı kumların arasında 3. havalimanına doğru yöneliyoruz. Kanal İstanbul, havalimanının yanındaki Karaburun sahilinde denize bağlanacak. Çıkan hafriyatla da çok sayıda denize dolgu yapılacak. Havalimanı git gide büyümüş ve çevresinde arazileri de yutmuş. Çamurlardan, balçıklardan geçerek Durusu’ya yöneliyoruz. Zorlu yollardan geçiyoruz. Jandarma ise her zaman yolun kestirmesini kullanıyor. Balçıklı yerlere gireceğimiz zaman, çevre aktivistini arayıp “Yalnız oralar riskli, arkadaşlarınız için zor olabilir” diyorlar. Patikaları geçip, bir yeşillikte öğle yemeğini yemek üzere soluklanıyoruz. Yanımızda getirdiğimiz sandvici, meyveyi ve çayımızı paylaşıyoruz. Mola sürerken telefon tekrar çalıyor. Arayan Jandarma, “Gözden kayboldunuz, oturduğunuz yerde daha ne kadar kalacaksınız” diye soruyor. ˮİstanbulʹun sonu olurˮ Karaburun’dan Durusu’ya doğru, tahminen 7 kilometre, projenin geçeceği arazilerde yürüyoruz. Ulaşım üzerine çalışan Prof. Dr. Zerrin Bayraktar’a Kanal İstanbul’u soruyoruz: “Doğa ve ekoloji bakımından İstanbul’un sonu olacak bu. İstanbul için en büyük tehlike bu nüfus artışının bu şekilde sürmesi. İstanbul’un sonunu bu nüfus artışı getirecek. İstanbul’un nüfusunu arttıran köprüler yerine tarımı, hayvancılığı geliştirmek gerekiyor. İnsanlara istihdam alanları oluştur. Gidişat çok kötü. Herkesin itiraz etmesi lazım. İstanbul’un sonu gelecek. İstanbul şu anda bile yaşanmayacak durumda.” Yürüyüş rotamızda bir de çiftlik çıkıyor karşımıza. Çiftliğin kapısında bir köylü kadın bize doğru sesleniyor: “Kanal İstanbul’u istemiyoruz.” 4 kilometre daha yürüdükten sonra, Terkos Gölü’ne ulaşıyoruz. Sabahın erken saatlerinde başladığımız yürüyüş saat 18.00 itibarıyla bitiyor. Günbatımında Terkos Gölü’nü izliyoruz. Hepimizin aklında aynı soru: “Bu doğal güzelliği bir daha görebilecek miyiz?” Kanal İstanbul rotası Yaklaşık 45 kilometrelik Kanal İstanbul’un rotası Küçükçekmece Sazlıdere-Durusu güzergâhı olarak açıklandı. Kanal, Marmara Denizi’ni Küçükçekmece Gölü’nden ayıran noktadan başlayarak Sazlıdere Baraj Havzası boyunca devam edecek. Sazlıbosna köyünü geçerek Dursunköy’ün doğusuna ulaşıp Baklalı köyünü geçtikten sonra Terkos Gölü’nün batısında Karadeniz’e ulaşacak. Kanal İstanbul güzergâhında 8 bin 138 hektar tarım arazisi, 771 hektar fundalık, 641 hektar meralık, 738 hektar verimli ormanlık alan bulunuyor. Kanal, RAMSAR Sözleşmesi kapsamında Türkiye’de belirlenmiş 135 Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan arasında yer alan Terkos Gölü Sulak Alanı ve Küçükçekmece Gölü Sulak Alanı’ndan da geçiyor. Proje alanında yapılan ön çalışmada 48 adet tarihi korugan ve tank tespit edildi. Kanal Filiboz, Küçükçekmece ve 600 bin yıl öncesinin bulgularını taşıyan ama yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Yarımburgaz Mağarası sit alanlarını da kapsıyor. Kuzey Ormanları Savunması’ndan Onur Akgül de “3. havalimanının beton pistlerini de yerleştirdiler. Kuzey Marmara Otoyolu’nun Kocaeli bölgesi devam ediyor. 3. köprü de bitti. 3. köprüyle bir yara açtılar, nüfusu taşımak için. Ardından, ‘burayı çekici kılmamız gerekir’ diyerek havalimanı projesini başlattılar. Şimdi de nüfusu buraya nasıl çekeceğiz diye kendilerine sordukları sorunun cevabını da Kanal İstanbul’la veriyorlar. Çünkü buraya nüfus çekmek zorundalar. Aksi halde bu katil projelerin bir anlamı olmaz. Aslında İstanbul’un yok oluşundan bahsediyoruz. Başka İstanbul yok. Bu projeler de İstanbul’un sonu anlamına geliyor” diyor. KAYNAK: CUMHURİYET
Editör: TE Bilisim