Türkiye’nin dış ticaret açığı, bu açığın sebebi ve alınması gereken önlemler ve izlenecek yollar hakkında görüşlerini bildiren Mentor Grup Ortağı ve Dış Ticarete Yön Verenler (DIŞYÖNDER) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hakan Çınar, “Öncelikle kafaları bir nebze de olsa karıştıran dış ticaret açığı ile cari açığın arasındaki farkı bir açıklayalım isterim. Dış ticaret açığı denildiğinde sadece ihracat ile ithalat arasındaki fark anlaşılmalıdır. Dolayısı ile dış ticaret açığı denildiğinde cari açığın yalnızca bir alt bölümü olan mal dengesi anlaşılmalıdır. Cari açık ise dış ticaret dengesine ek olarak, hizmetler dengesi, yatırım gelirleri dengesi ile cari transferler dengesini de içine alan daha geniş bir terimdir. Cari işlemler hesabı açık verdiğinde ülke, yurt dışından gelen paradan daha fazlasını, yurt dışına göndermiş demektir. Dolayısıyla oluşan açık ya dışarıdan borçlanmak ya da yurtiçi varlıkların satılması ile kapanır. Tersi durumda da, yani cari işlemler hesabı fazla verdiğinde, yurt içi yerleşiklerce yurt dışına sermaye transferi gerçekleştirilir. Cari açık ülkeye her şekilde giren dövizle ülkeden çıkan döviz arasındaki fark olarak tarif edilebilir” şeklinde konuştu.

 

“Formül yerli üretimi özendirmek”

 

Dr. Hakan Çınar, “Dolayısı ile dış ticaret açığı ithalat ile ihracat arasındaki fark olduğu için; ihracatımızı ithalatımızın üzerine çıkarma yönündeki çaba ve arzumuz şüphesiz doğru bir hedeftir; dış borç azalır veya ortadan kalkar, kişi başına düşen gelir yükselir, para birimimiz güçlenir; kısaca refah da artar. Örneğin Ekim ayında ihracat, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 5,6 büyüdü ve 17 milyar 333 milyon dolara ulaştı. Böyle bakınca mutluluk verici. Ancak ithalatımız da yüzde 8,5 artış gösterdi ve 19 milyar 729 milyon dolara ulaştı. Dış ticaret açığımız tam yüzde 35,67 oranında artarak 2,4 milyar dolar olarak gerçekleşti.

 

İhracatımız artmasına rağmen, neden dış ticaret açığı bir türlü azalamıyor ve bu dış ticaret açığı nasıl kapanır kısmına gelelim. Bana göre evvela bir yanlıştan vazgeçerek başlamak lazım. Nedir o yanlış; ithalatı kısmak yerine, eforumuzu ihracata vererek, ihracatımızı gerçek manada katma değerli hale getirebilmek. Bugün dış ticaret fazlası veren Almanya’da benzer şekilde Japonya’da yüksek oranda ithalat yapıyorlar. Ama ürettikleri ve ihracatını yaptıkları ürünlerin, marka değeri yüksek ve teknolojik ürünlerden oluştuğunu düşündüğümüzde; ithalatı kısacağız, hammaddenin de ithalatını zorlaştıracağız diye uğraşmak yerine milli üretimlerini arttırmayı ve bunu güçlü markalar ile ve sürdürülebilir hale getirdiklerini görebiliyoruz. İşte asıl formül budur, yerli üretimi özendirmek; ama bunu yaparken kg. bazlı ihracat değerimizi önemli ölçüde yükseltmek suretiyle tüm dünyaya satan markalar yaratabilmek. Diğer bir deyişle katma değeri yüksek, güçlü ve sürdürülebilir markalar yaratabilmek. İthalata odaklanmak yerine, asıl radikal aksiyon alınması gereken yer net olarak burasıdır” ifadelerini kullandı.

 

“Pandemiden en az zararla çıkan ülkeler avantajlı olacak”

 

Pandemi sonrası dünyada bazı ekonomik dengelerin farklılaşacağını söylemek ve görebilmek mümkün diyen Dr. Çınar, “Bu dönemden en az zararla çıkan ülkeler, bundan sonrasında da avantajlı hale geçecekler. Ülkemiz açısından bu dönemin iyi geçtiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil; zira istikrarı elde edemediğimiz faiz ve kur dengesizliklerinden, yükselen enflasyondan açıkça anlaşılabilmekte. Bunda sonrası için sağlamamız gerekenler arasında en üst sırada istikrarın geldiğini söylemek isterim. Evvela istikrarlı bir ekonomik politika şart. Dövize hiçbir şekilde müdahale etmeden, faizleri de çok yukarı çekmeden enflasyon ile mücadele etmek durumundayız. Tabi bahsettiğim gibi bunun için de sanayileşme ve ihracata önem vermek gerekiyor.

 

Yeni ekonomik programda; büyümeye ilişkin tahminler 2021 ve sonrası için hayli iyimser. IMF’nin öngörüleri ile kıyaslandığında 2020 yılı için dahi tablo bir parça pembe olmuştu. Türk Lirası’na olan ilgiyi arttırmadıkça, kur/faiz ve enflasyon üçlüsünü doğru çalıştırmadıkça; dövizdeki artış devam eder ki, bu da kişi başına düşen gelirin gerilemesi ve enflasyonun yükselmesi anlamına gelir. Umuyorum yanılırız ve büyüme rakamlarımız sene sonunda tahminimizden iyi gelir. Ancak önümüzdeki dönem için bahsetmiş olduğum tedbirlerin hemen devreye alınması gerekiyor. Son dönemde yeni Merkez Bankası başkanımız ile daha olumlu adımlar atılmaya başlanması da elbette umutlarımızı arttırmış durumda” değerlendirmesinde bulundu.

“Ticarette önemli gerileme olmaması en büyük motivasyonumuz”

 

Türkiye limanlarında elleçlenen yük miktarı, ocak-eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 2,8 artarak 367 milyon 642 bin 663 ton oldu. Eylülde elleçlenen yük miktarı ise 42 milyon 558 bin 947 ton olarak gerçekleşti. Pandemi döneminde yaşanan artışı değerlendiren Dr. Çınar, “Ticarette önemli bir gerileme olmaması en büyük motivasyonumuz diyebilirim. Tabii bazı sektörler bu konuda daha fazla ön aldılar ve artış gösterdiler. Sağlık ürünleri, hijyen ürünler ve temel gıda ürünlerinin seyrinde ve ticaretinde önemli ölçüde artışın olması pandemi dönemindeki artışın temel nedeni. Elbette dünya ülkelerinin böylesi bir zor döneme rağmen, ticaretin hızını kesmemek için gerekli tedbirleri almaları sevindirici. Biz sorunu daha çok karayolu ile gerçekleşen taşımalarda, batı sınırlarımızda yaşadık. Ancak Ticaret Bakanlığı’mızın genel anlamda tedbirleri ve uygulamaları da yaşamın ve ticaretin hızının düşmemesinde önemli bir rol oynadı. Özetle, her türlü yavaşlayan yaşama rağmen, devletlerin piyasadaki parayı düşürmemiş olmaları, ticareti de yavaşlatmadı” ifadelerini kullandı.

 

“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demiyorum”

 

Pandemi sonrası için görüşlerini aktaran Dr. Çınar, “Ben hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyenlerin aksine görüş taşıyanlardan birisi olduğumu belirtmeliyim. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını iddia edenlerin, COVID-19 sürecinde yaşamımıza giren pek çok yeniliğin hemen benimseneceği ve yaşamımızın bir parçası olacağına inandıklarını görünce biraz şaşırıyorum. Elbette bazı yenilikler yaşamımıza girecek ve kalacak. Online yaşam gibi, dijital dünyanın hızlanması gibi, bazı işlerin artık evden yürütülmesi gibi. Hepimiz biliyoruz ki bu süreç yeni kavramları veya yaşamımızda olmayan yenilikleri doğurmadı. Aslında zaten kısmen uygulanan bazı süreçlerin kısalıp daha hızlı bir şekilde yaşamımızda yer edinmesine neden oldu. Sorgulamaları arttırdı mı, muhakkak. Örneğin bu kadar çok metrekare kullanmaya gerek var mı, çalışanlarımız pekâlâ homeoffice de çalışabilirmiş gibi iş dünyasını düşündüren; bir ucunda zaman bir ucunda ise maliyetten tasarruf bulunduran, İngilizce de challenge dediğimiz türde sorgulama ve tartışmaya açtı bazı şeyleri. Hepsini kabul ederim ama, bizlerin insan olduğunu ve alıştığımız konfordan kolay kolay vazgeçmeyeceğimiz realitesini ve eski alışkanlıklarımıza çok çabuk dönmek isteyeceğimiz gerçeğini de herkesin kabul etmesi şartıyla.

 

Baskın sermaye gücü ve serbest ekonomi anlayışları, markaların piyasadaki güçleri, yeni nesillerin ne olursa olsun markalara ve alışkanlıklara yönelik güçlü bağları. Bir süre sonra, yine eski sistem hakim olur, olacaktır da. Çünkü 21.yüzyıl insanı borca ve takside alışkındır; 21.yüzyıl insanı geleceğini ipotek altına çoktan aldırmıştır; bu da mevcut sistemin dışına çıkılmasına kolay kolay izin vermeyecektir” dedi.

 

Dış ticaret açığı şubat ayında azaldı Dış ticaret açığı şubat ayında azaldı

“Aşının devreye girmesiyle birlikte ekonomiler eski hızına kavuşacaktır”

 

Dr. Çınar, “Aşının bulunması, ki artık bu konuda net adım atıldı, ekonomiler üzerinde hemen olumlu bir etki yarattı. Bahsetmiş olduğum normalleşme sürecine yönelik gelişmeler de kendisini göstermeye başladı. Ancak henüz hastalık yüksek seviyelerde seyrettiği için biraz daha sabır göstermek gerektiğini de söylemek lazım.

 

Aşının devreye girmesiyle birlikte ekonomiler tamamen eski hızına kavuşacaktır. Bunun olmaması mümkün değil. Piyasa ekonomisi yerine harcama ekonomisi diyeceğim ekonomide, insanlar yine borçlanmaya yine harcamaya ve yine kısır döngü içinde hareket etmeye devam ederler, edecekler. Gelinen noktada durağanlık yerine tüketim ve harcama olmak durumundadır; zira şişkin arz ve talep ilişkisi eskisi gibi çalışmalı, çarklar dönmelidir.

 

Bugünlerde sıkça duyduğumuz normalleşme süreci ile firmalar ticaretlerine yine hız vermeye devam eder, alışverişler hızlanır ve ekonomiler eski düzeyine gelir. Sadece bu süreci borçlu ve öz sermaye sıkıntısı çeken firmalar dikkatlice yönetip ve tedbirli davranmak zorundalar. Daha önce de söylediğim gibi, bugünleri iyi geçirecek bir Türkiye, AB’ye ihracatlarını 2021’den itibaren önemli ölçüde arttırır.

 

Küresel anlamda ülkelerin, pandemi döneminde elde ettikleri tecrübeleri devlet yönetimlerinde bir yol haritası olarak kullanacaklarını düşünüyorum. Bu dönemi iyi geçirmeyen ülkelerin halkları liderlere bu mesajı hep verdiler ve vermeyi sürdürecekler. ABD’de başkan değişiminin bu konuda en güzel örneklerden birisi olduğunu söyleyebiliriz.

“Dünya için yeni bir dönemin başlangıcı”

 

Önümüzdeki dönem, dünya için yeni bir dönemin başlangıcı olacak şüphesiz. Tatiller, kongreler, fuarlar ve organizasyonlara ilişkin iptaller; limanların kapanması, nakliyelerin aksaması, okulların ve üniversitelerin eğitime ara vermesi yahut uzaktan eğitim sistemiyle eğitimlerini sürdürmeye çalışması hiç birimizin beklediği bir durum değildi” şeklinde konuştu.

 

2020 yılının ekonomik açıdan ülkemiz ve dünya için nasıl geçti, 2021 ve sonrasından beklentilerini de aktaran Dr. Çınar, “2020 ülkemiz açısından ekonomi alanında iyi geçmedi, zaten bu şartlar altında geçmesini de bekleyemezdik. Ancak sağlık tedbirleri açısından birçok ülkeden çok daha iyi yönettiğimizi ve sağlık sistemimizin de iyi noktalarda olduğunu söyleyebilmek mümkün. Tahmin ederim ki önümüzdeki dönemde sağlık turizmi konusunda bizi önemli fırsatlar bekliyor olacak. Yanı sıra tarıma ve beslenmeye yönelik sektörlere yapılacak olan yatırımların da dünyada önemli bir yere sahip olacağının daha net görülmesi ülkemiz için önemli bir kazanım. Sanayileşme ve özellikle katma değerli sektörlere verilecek önem, yanı sıra markalaşmaya ilişkin daha kararlı olunması gibi hedefler ile doğru para politikaları birleştirilmesi sayesinde önümüzdeki yılların ülkemiz için daha iyi geçeceğini söylemek mümkün.

 

Dünyaya baktığımızda ise, pek çok ülkenin pandemi döneminde bugüne kadar farkında olmadıkları önceliklerin farkına varmaya başladıkları görünebilmekte. Başlangıçta var olan panik durumu yerini daha akılcı düşünmeye bırakmış durumda. Güçlü devlet olabilmenin ve idarelerin krizleri doğru yönetebilmesinin önemi çok daha iyi anlaşılmaya başlanılırken, diğer taraftan ülkelerin güç birliklerini arttırmaya yönelik serbest ticaret anlaşmalarının da boyut değiştireceğini görebilmek mümkün.

 

Karşılıklı olarak vergilere ilişkin muafiyetler anlamına gelen serbest ticaret anlaşmaları; kimi zaman ülkelerin coğrafi ve bölgesel, kimi zamansa siyasi yakınlıkları ile oluşmakta. Dünya ticaretinin kuralları da, oyuncuların davranışları da değişiyor. Bugüne kadar bahsettiğimiz dış ticaretimizin geliştirilmesi ve ihracatımızın artması hususunda, işte tam bu noktada bizim de yeni şeyler yapmamız ve gerçek manada kafalarımızı değiştirmemiz ve inanmamız şart.

 

Eskilerin tabiri ile kartlar yeniden dağıtılmaya başlanıyor. 2021 ve sonrasının çok daha çetin ve bir o kadar da dünya ekonomisi ve siyaseti açısından farklı olacağını kestirmek de pek zor olmasa gerek” dedi.

KAYNAK: 7DENİZ DERGİSİ

Editör: Haber Merkezi