Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın ABD şemsiyesi altında İsrail, Mısır ve GKRY ile oluşturduğu enerji odaklı siyasi, ekonomik ve askeri iş birlikteliği, kamuoyunda gündemin ilk sıralarındaki yerini korumaya devam etmektedir. Tabi ki bu konu bir hayli önemli ve ciddidir. Ancak meselenin arka planına ve derinlemesine bakıldığında, bu birlikteliğin işlerliğinin ve sürdürülebilirliğinin de tartışmalı olabileceği görülecektir. Bu tespitimin birçok emaresi mevcuttur. Güvenlikçi bakış açısıyla yaptığımız birçok analizi, haklı olarak, çoğu zaman ülkemizle ilgili endişelerimize yönelik bir çözüm ve bir yaklaşım getirmek maksadıyla yaparız. Ancak, karşı tarafın tam olarak ne düşündüğü, kapasitesi, limitleri ve çelişkileriyle ilgili konularını da göz ardı etmememiz gerekir. Örneğin, Yunanistan’ın bu yeni iş birliklerine ait verilen haberlerin bir kısmını bu metotla incelediğimizde, görünenden daha farklı bir resim ortaya çıkabilmektedir.

 

Doğu Akdeniz’de kurdukları düşünülen bu çok uluslu yapıya ve mevcut aktörlere ne kadar güveniyor olabilirler? Bu kapsamda geçtiğimiz hafta Yunan medyasında, Savunma Bakanı Apostolakis’in Ege ve Doğu Akdeniz’le ilgili yaşanacak muhtemel gelişmelere ait endişelerini dile getirdiği bir röportaj yayımlandı. Bakan tarafından röportajda belirtilen hususların satır aralarında, üç önemli temel husus göze çarpmaktadır. Birincisi: Türkiye ile bir çatışma durumunda Yunanistan’ın yalnız olacağını düşünerek hareket etmeleri gerektiğini vurgulaması, ikincisi: GKRY ile olan ortak savunma dogmasının artık olmadığını ifade etmesi, üçüncüsü ise Osaka zirvesi sonrasında, ABD’nin Türkiye’ye karşı S-400 konusunda muhtemel yaptırımlarını beklemekte olduklarının altını çizmesiydi. Savunma Bakanının bu üç önemli tespitine karşı, Yunanistan Başbakanı Çipras’ın Güney Kıbrıs’taki bir Yunan askeri birliğinden yaptığı açıklamada ise:

Uraloğlu: Ülkemize daha çok yatırım yapmalıyız Uraloğlu: Ülkemize daha çok yatırım yapmalıyız

 

‘‘…Ben kendime göre değil; uluslararası hukuk adına, Avrupa Birliği adına ve hukuk kurallarına saygılı olan uluslararası toplumun adına, mantıklı ve gerçekçi bir dil kullanarak konuşuyorum. Yunanistan tek başına değildir…Gerek Yunanistan’ın gerekse Kıbrıs’ın egemenlik haklarını, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde korumakta kararlıyız…’’

 

ifadelerini kullanmıştır. Bu iki önemli makam arasında, birbirine yakın zamanlarda görülen bazı ifade farklılıkları, Yunanistan seçime giderken, sanki hükümetin son döneminde eteklerdeki taşların dökülmeye başladığı intibaını vermektedir. Örneğin biri, hareket tarzlarında yalnız olunacağı ihtimalini söylerken, diğeri yalnız olmadıklarını belirtmektedir. Biri, GKRY ile olan savunma iş birliğinde realist olalım artık böyle bir şey yok derken, diğeri Güney Kıbrıs’taki bir askeri birlikten açıklama yapıp, GKRY’nin de haklarını savunacaklarını ifade etmektedir. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde iktidarın ana muhalefet partisinin gerisinde kalmasının ardından, erken seçime gidiliyor olunması nedeniyle; Apostolakis’in sunduğu gerçeklerin hilafına, Çipras seçimde Türkiye kartını oynama lüzumunu hissetmiş olabilir. Diğer yandan merkez sağda bulunan Ana Muhalefet Lideri Kiriakos Miçotakis’in Trakya sınırından Türkiye’ye karşı daha ılımlı mesajlar göndermiş olması ise oldukça dikkat çekmiştir.

 

 

Savunma Bakanı Apostolakis’in açıklamaları, gerçeği daha fazla yansıtan ve ilginç ifadelerle doludur. Örneğin GKRY ile savunma iş birliğini bir dogma olarak tanımlaması ve bunun da artık var olmadığını söylemesi gibi. O takdirde, Mısır ve İsrail’i de katarak GKRY ile olan yeni askeri iş birliği konusunun da kendileri açısından sorgulanmakta olduğunu düşünebiliriz. Çünkü bu yeni iş birliği de dogmalaştırıldığı, yani tartışılmaz bir gerçekmiş gibi sunulduğu takdirde, bu defa politik ve askeri gerçeklerin çok kısa sürede ortaya çıkacağını düşünüyor olabilirler. Nitekim Apostolakis, Türkiye ile sıcak bir çatışma durumunda ABD ya da AB’den birebir askeri bir destek sözünün şimdiye kadar alınmadığını ve bu durumda yalnız olacaklarını düşünerek hareket etmeleri gerektiğini ifade etmektedir. Netice itibarıyla, böyle bir destek sözünün olmadığı bir ortamda, Mısır ve İsrail’den bir katkı beklemenin de anlamsızlığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

 

Bununla birlikte Savunma Bakanı, Türkiye’nin GKRY’nin sözde sahalarında faaliyet gösterdiği yönündeki bir soruya; GKRY’nin ayrı bir ülke olduğunu, gerçekçi olunması gerektiğini ve savunma iş birliği kapsamında karşı taraftan talep olması gerektiğini söylemektedir. Çaresizlik başka türlü nasıl ifade edilebilir ki? O takdirde, ki iddialı olacak biliyorum, Fransa’nın Güney Kıbrıs’ta deniz ve hava üsleriyle kalıcı olarak konuşlanmaya başlamasıyla birlikte, Yunanistan’ın GKRY üzerinde ne derece etkili olduğu da tartışmalı bir hale bürünmektedir. Fransa, herhalde ‘‘Enosis’’ için adaya yerleşmeyecektir. Apostolakis, bundan sonra gerçekçi olalım derken, dengelerin değiştiğini ve nefeslerinin Kıbrıs’a kadar yetmeyeceğini, bir bakıma itiraf etmektedir.

 

Diğer yandan, Osaka zirvesinde ABD Başkanı Trump’ın, diplomatik nezaketin dışına çıkan bir kısım ifadelerinin yanı sıra, Türkiye’yle ilgili açıklamaları kamuoyunda, beklenenin aksine, oldukça lehimize ve iyimser olarak algılandı. ABD’nin S-400 ve F-35’ler konusundaki olumsuz tutumunu değiştireceğine dair henüz bir veri bulunmamakla birlikte, Yunanistan’ın umutla beklediği acil yaptırım kararları da henüz çıkmamıştır. İran’a konsantre olunduğu bir dönemde, ABD’nin Türkiye’ye yaptırım uygulaması pek akıllıca gözükmemektedir. Uzun süreli olası bir yaptırım, ABD’nin pek çok şeyi gözden çıkardığı anlamını taşır. Bu biraz da Trump ve ABD’deki bir kısım güçlerin çekişmesinin neticesine bağlıymış gibi gözükmektedir. Bununla birlikte, S-400 sonrası olası bir yaptırım kararının çıkmaması, Yunanistan’da ABD’ye duyulmaya başlayan kuşkuyu daha da derinleştirecektir. Yaptırım kararı çıktığı takdirde ise, Yunanistan’ın bunu bir fırsat bilerek, başka oldubittilere meyyal olabileceğini de dikkate almak gerekecektir.

 

 

Ümitlerini ABD ve AB’nin yaptırımlarına bağlamış Yunan Savunma Bakanının açıklamaları, esasen başka bir gerçeği daha ortaya koymaktadır. Çatışma şartlarında birebir askeri bir destek sözü alınmamış ise ana karada ve bir kısım Ege adalarında ABD’ye niçin askeri üs ya da kolaylıklar sağlanmaya çalışılmaktadır? İki önemli makam arasındaki kısa süreli aralıklarla yapılan tezat açıklamalar dikkate alındığında; eğer genel bir mutabakat yoksa, bu kararların nasıl alınmış olabileceği, gerçek otoritenin kim ya da kimler olduğu da ayrı bir inceleme konusudur.

 

Sonuç olarak, Yunanistan Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir. Türkiye’nin haklı tez ve faaliyetlerine karşı oluşturulan bir Türk düşmanlığı yanılsamasıyla ve bir kısım ülkelerle oluşturdukları sözde iş birlikleriyle farklı bir illüzyona sürüklendiklerinin, komşumuz tarafından anlaşıldığını umuyorum. Pek yakında, kendi tezlerini batıya karşı savunmaya başlarlarsa şaşırmayalım. Savunma Bakanı Apostolakis’in bu bir kısım açıklamaları, Yunanistan’ın, ‘‘plasebo’’ etkisiyle, rahatsızlığının düzeliyor hissi verilmesine dair tedavi şekline karşı çıkma emarelerini göstermektedir. Bir taraftan Libya ve Suriye’de ülkemize karşı tertibe girenlerle, diğer taraftan, aşırı milliyetçi Yunanlıların yanı sıra, Yunanistan’ın gözlerini Türk düşmanlığıyla kör edenlerin aynı odaklar oldukları düşünülürse; tek mantıklı çözümün, sorunların iki komşu ülke arasında iyi niyet ve hakkaniyet ölçüsünde çözülmesi olduğu anlaşılacaktır. Karşı tarafın ada işgalleri ve diğer oldubitti tavırlarını kırabilmek için öncelikle tüm diplomatik, siyasi ve ekonomik yolların denenmesi gerekecektir. Peki, ümit var mı? Şahsi kanaatim olabileceği yönünde. Tabi ki bunu zaman gösterecek.

 

Kaynak:

 

www.alpkirikkanat.com

 

Makale: Alp Kırıkkanat-7DENİZ

Editör: Haber Merkezi