İki ünlü düşünürün sözleriyle başlamak istiyorum bu yazımıza. İlki Darwin’den; “Cehalet, genellikle bilgi sahibi olmaktan daha çok özgüvene sebep olur.” İkincisi ise Bertrand Russell’dan; “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.ˮ Çevremize baktığımızda bunların birçok örneğini görüyoruz. Çünkü diyebiliriz ki, yetkin olmayan insanlar becerilerine aşırı değer biçme eğilimindedirler. Yetkin olmayan insanlar diğer insanlardaki gerçek beceriyi fark edememektedirler. Yetkin olmayan insanlar kendilerindeki yetersizliğin boyutunu görememektedirler ve genellikle eğer bu yetkin olmayan insanlar becerilerini geliştirmek üzere eğitilirlerse, geçmişteki eksikliklerini fark edip kabul etmektedirler. Buna idare biliminde Dunning-Kruger etkisi deniyor veya Türkçe kifayetsiz muhterisler diye de özetlenebilir. Denizciliğe baktığımızda da, bugün içinde olunan birçok sorunun esasında bu kendini alim sanan cahillerden kaynaklandığını da söylemek mümkün. Bu kişiler, genellikle her şeyi en iyi kendilerinin bildiklerini iddia ederler. Zira 2008 krizi öncesi uzun vadeli çok olumlu tahminleri olanları hatırlarsınız veya daha yakın zamanda iflas eden büyük firmaların üst yöneticilerinin halen daha etrafta konunun en uzman kişileri olarak kendilerini satmalarını görmüşsünüzdür. Hatta bu kadarla da kalmayıp, çevrelerindeki alim kişileri de aşağılamaya çalışırlar, “biz biliriz” kelimelerini çok sıkça duyarsınız bu sendromdan mustarip olanlarda. Her konuda fikir sahibidirler ve her şeye de hazırlıklı olduklarını sanır bu insanlar ve çevrelerine de öyle söylerler, büyük özgüvenle konuşurlar. Aslında yaptıkları önce kendilerini sonra da çevrelerinde bir bildiği var herhalde diye ona inanıp güvenenleri kandırmaktır. İkna kabiliyetleri yüksektir ve bu kişileri üst düzeylerde görmek de sürpriz olmaz, çünkü işinde çok iyi olduğuna yürekten inanan ˮyetersizˮ kişiler, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir ˮhakˮ olarak görecektir. Bu “hak” verilmediği takdirde agresif olabilirler. Bu en “tabii hakkin” kaynağı, bilgisi ve deneyimi hiç bulunmayan kişilerin kendine güven seviyeleri neredeyse tamdır, bilmedikleri alan yoktur ve her şeye “yaparız abi” derler. Ama gerçek hayatta, hiç bir uzman ben her şeyi biliyorum diye dolaşmaz, genellikle temkinli cevaplar verirler, araştıralım, bakalım derler ve dediklerini de yaparlar, ince eler sık dokurlar. Büyük yatırımlar yaparlar bilgiye erişmek için, uzmanları toplarlar, danışırlar, araştırırlar, raporlar ister ve analizler yaparlar, yaptırırlar. Ama bütün bunlar cahile göre beyhude islerdir. Tabii alim araştırmasını yapıp, cahile göre “aptalca” olan sorulara cevap ararken, kifayetsiz muhterisimiz hatta bir takım yatırımcıları da pesine takip çoktan yatırımlara başlamıştır. Dergilerde gazetelerde tersanelerde çekilmiş boy boy fotoğrafları çıkar, bir anda “büyük armatör X Bey” olur ve her önüne gelene de vaaz vermeye, ne kadar başarılı olduğunu ballandıra ballandıra anlatır. Şiştikçe şişer, büyüdükçe buyur ve çevresinde de alkışlayanları hiç eksik olmaz. Yahu, dünyada çok büyük arz-talep dengesizliği var bu böyle gidemez diyenlere güler geçer ve onları korkaklıkla, is bilmezlikle ve hatta aptallıkla itham eder, muhafazakar der. Sanki muhafazakârlık kotu bir şeymiş gibi, “koruyuculuk” kelime anlamı, yıllar yılı alin teriyle akılla, canla, başla kazanılanı elde muhafaza etme cabası. Gün gelir de, gerçekler boy gösterdiğinde ve bu büyük armatör çok Sayın X Bey iflas ettiğinde, normalde beklenir ki “ah, vah ben cahilmişim, aptalmışım meğer” desin. Ama bir bakarsınız ki, kendisinden başka herkes ve her şey suçludur, lakin kendisi zinhar değildir. Kurbandır, mağdurdur ama halen en iyisini kendisi bilir. Hatta devletler yetimin hakkıyla onu kurtarmalıdır, paketler hazırlanmalıdır, faizsiz krediler verilmelidir onları da batırsın diye. Alim ise, Bay X’e acıyarak bakar, ama acımasının sebebi iflası veya kayıpları değildir, kendini bilmezliğine ve bu kendini bilmez, isten anlamazlara kendilerini kaptıranlara acır. Mevlana’nın dediği gibi: Edep, edepsizleri edepsizliğine sabretmektir, ve diğer bir ustada Balzac’la da devam edersek, her güç, sabır ile zamanı birleştirerek sağlanır. İşte simdi gün, gemi almak isteyen alimlerin günü denizcilikte. Zamanında cahil edepsizlerin balonuyla yükselen gemileri, ederinden çok aşağıya toplama zamanı. Ama sadece o gemileri işletebilecek teknik bilgi ve beceriye sahip olanlar için güzel fırsatlar günü: kendini bilenler için. Zaten Platon’dan Mevlana’nın Mesnevi’sine oradan da Dunning-Kruger’e kadar hep aynıdır:  lezzet dışardan gelmez içten gelir. İnsanın kendi benlik bilgisine sahip olması, en büyük baht, bilmeyişi ise en büyük bahtsızlıktır.
Editör: TE Bilisim