Yunanistan’da yayımlanan Dimokratia’ya Türkiye’nin süper güç olmak istediğini bildirdi. Türkiye, uzun zamandan beri süper güç olmayı hedeflemiş durumda hatta Türk Devleti’nin her yönüyle tam olarak uyguladığı plan, 2023 temelinde Türkiye’yi, Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar Müslümanlarla Türkçe konuşanların tamamını temsil eden ve dünyanın kaderine hükmettiği bir konuma getirecek. Başka bir ifadeyle Türkiye, şimdiye kadar büyük güçler tarafından yapılan jeopolitik planlamalar ve alınan kararları uygularken nüfus, ekonomi, teknoloji, askerî ve kültürel bakımlardan -İslam nedeniyle- süper güce dönüşecek, başkalarının politikalarını uygulamayı kabul etmemekle kalmayacak dünya politikalarını ve dünyanın kaderini belirleyecek. Bu planlamalar ve sözü geçen yüksek hedefler çerçevesinde Türkiye, dış ticaret, nükleer teknoloji, hava ve uzay, uydu teknolojisi, uçak yapımı, gemi yapımı, füze teknolojisi, savunma sanayisi, ileri teknoloji vb. çeşitli alanlarla ilgili stratejiler geliştirmiş bulunuyor. Bu strateji sonucu Türkiye’nin, 10 yıl içinde ihracatı 150 milyar dolara fırlayan, uçak yapımı dikkate değer ritimlerle ilerleyen ve kendi uydularını fırlatma hedefi bağlamında kendi saldırı helikopterini, savaş uçağını ve tankını üreten, aşamalı bir şekilde sabit ve kararlı adımlarla yerli savunma sanayisini kalkındıran, sabit amacı büyük dezavantajı olan yüksek teknolojiye sahip olmak olan bir ülkeye dönüştüğünü görüyoruz. Türk Devleti’nin yüksek stratejisi sonucu Türkiye, 2023’e kadar uzanan planları çerçevesinde 2007 yılında, İtalyan-İngiliz Agusta Westland Şirketi ile T-129 tipi 50 saldırı helikopteri ve dokuz erken sızma helikopterinin ortak yapımı için anlaşma imzaladı. T-129’ların prototipi ilk kez 2011 yılında uçtu, program da hızla ilerliyor. Yapımı üstlenen TUSAŞ ve Agusta Westland konsorsiyumu -Türk ASELSAN ve TAI şirketleri de katılıyor- Türk hükûmetinin de etkin desteğiyle saldırı helikopterini, Türkiye ile dost ülkelere örneğin Pakistan’a tanıtmaya ve satmaya çalışıyor! Türk savunma sanayisinin; örneğin nakliye uçağı, tank, firkateyn, denizaltı, savaş uçağı, Göktürk tipi uyduların yapımı gibi çeşitli başka alanlarında da gelişmeler var. Bütün bu projeler ilerletilirken Türk hükûmeti, Türkiye için tam manasıyla “Aşil’in topuğu” olan bu nedenle de Yunan havacılarını memnun eden bir konuda, hava savunma sistemleri yönünde cesur ve yenilikçi bir adım attı. Türkiye, bir yandan Türk savunma sanayisine hassas ileri teknoloji verme konusunda tereddütlü olan ABD’nin iç sorunlarından diğer taraftan da Çin’in süper modern FD-2000 hava savunma füze sistemini uluslararası piyasalara sürme yönündeki güçlü isteğinden yararlanarak Çin sistemi için sipariş verme yönündeki nihai kararını almak üzere. Tabii böylece Türkiye; yüksek teknolojiye sahip olacak, sistemin Türkiye’de ortak yapımını sağlayacak, müteakiben sistemi yabancı piyasalara satacak! Tabii söz konusu sistem, NATO’nun hava savunma sistemine entegre edilecek. Bu durumda da NATO lojistiğinin Çinliler tarafından çalınması tehlikesi baş gösterecek. Bunun da NATO ve ABD’ye güvenlik açısından etkisi kolayca anlaşılabilir. Öte yandan her şey tozpembe değil ve her şey Türkiye’nin planladığı şekilde ilerlemiyor. Neden böyle olduğunu pazar günkü yazımızda göreceğiz. Bunları, Yunan hükûmetinin son yıllarda yaptıklarının aksine Türk hükûmeti tarafından önemli sayılan birkaç konuyu ortaya koymak amacıyla yazıyoruz: Birincisi, Türk Devleti’nin sözü geçen alanlardaki stratejisi, ikincisi, savunma sanayisinin sadece savunma aracı olarak değil jeopolitik araç olarak da geliştirilmesi, üçüncüsü, Türk hükûmetlerinin rahatsız edici seçenekleri nedeniyle NATO ve Amerikan itirazlarına karşı cesur tutumu, FD-2000 konusundaki gibi. Zaten güçsüz olan Yunan savunma sanayisinin dağılması arifesinde neticeyi değerlendirmek size kalmış. 7DENİZ
Editör: TE Bilisim