Dünyada yaklaşık 5300 liman var ve bu limanlarda elleçlenen yük miktarı 11.6 milyar tona ulaştı. Peki tek bir liman, tüm bu yükün yaklaşık yüzde 10’unu, yani 1 milyar tonu, tek başına elleçleyebilir mi?

Keza dünyada taşınan konteyner sayısı 191.3 milyon TEU’ya ve bu konteynerin dünyadaki limanlara yansıması da 752.7 milyon TEU’ya ulaştı. Peki tek bir terminal, tüm bu konteynerin yaklaşık yüzde 5’ini, yani 40 milyon TEU’yu, tek başına elleçleyebilir mi?

Soruyu bir başka açıdan sorayım. Türkiye gibi ekonomik hasıla sıralamasında dünyanın ilk 20 ülkesi içerisinde yer alan bir ülkede toplam 471 milyon ton elleçlenirken, bir liman tek başına Türkiye’deki yükün 2.5 katını elleçleyebilir mi? Ya da bir liman tek başına Türkiye’de elleçlenen konteynerin 4 katını elleçleyebilir mi?

Cevap Evet

1 milyar ton ve 40 milyon TEU sınırını aşan iki Çin limanı var: Ningbo ve Şangay. İkisi de aynı ülkenin iki farklı limanı. İyi de bu bilgi bizim ne işimize yarar? Aslında hiçbir işimize yaramaz. O bir milyar tonda ya da kırk milyon TEU’daki payımızı arttırmaya yönelik kafa yormak lazım. Peki bunu nasıl yapacağız?

 

Dünya limancılık sektörü 2017 yılında toparlandı

Son 10 yıldır limancılık sektöründeki artışlar durağan seyrediyordu. Ancak 2017’de bu durum biraz değişti. Bunu elbette küresel ekonomik göstergelerdeki iyileşmeler sağladı. Örneğin dünya GSYİH’ındaki artış son 6 yıldır yüzde 3’ün üzerine çıkmamıştı. Benzer şekilde dünya mal ticareti bedel olarak yüzde 10.6 artışla 17.7 trilyon dolara ulaştı. Gelişmekte olan ülkeler ihracatını yüzde 5.7 oranında arttırırken Çin yüzde 8’lik bir ihracat artışı yakaladı. Çin 2017 yılında mal ticaretinde 421 milyar dolar dış ticaret fazlası verdi. Bu gelişmeler dünyada mega limanlara önemli miktarlarda yük artışları olarak yansıdı. Dünyada çapında mega limanlarda ortalama yüzde 5’in üzerinde yük artışı gerçekleşti. Türkiye’de de limancılık sektörü büyüdü. Limanlarımızda toplam yükte yüzde 9.5 oranında artışla 471 milyon ton elleçlendi. Konteynerde ise yüzde 13 gibi bir önemli bir artışla Cumhuriyet tarihinde ilk kez 10 milyon TEU sınırı aşıldı.

 

'Ocean Alliance' hizmet kapasitesini artırıyor 'Ocean Alliance' hizmet kapasitesini artırıyor

Rotterdam vs Türkiye

Lojistik sektörüyle ilgisi olan herkes Rotterdam limanının çok büyük bir liman olduğunu bilir. Rotterdam limanı 2017 yılında 467 milyon ton elleçleyerek belki de son kez dünyanın 10. sırasında yer aldı. Belki de diyorum çünkü hemen ardından Dalian ve Busan gibi çok agresif büyüyen limanlar geliyor. Örneğin Busan 2017’de bir önceki yıla göre yüzde 10.5 büyüyerek 400 milyon tonu geçti. Rotterdam aynı yıl 13.6 milyon TEU konteyner elleçledi ve bu rakamla en fazla konteyner elleçleyen limanlar içinde ilk 10’a dahi giremedi. Türkiye ve Rotterdam verileri tonaj ve TEU olarak birbirine oldukça yakındır. Görüldüğü gibi Ningbo limanı sadece Türkiye'yi değil, AB'nin en büyük limanı olan Rotterdam Limanını iki buçuğa, Şangay limanı ise konteynerde 4’e katlamıştır.

Bir liman nasıl bu kadar büyüyebilir? Limanlar nasıl bu kadar yüksek oranlarda gelişme gösterip üst sıralara tırmanır. Türkiye’de neden dünya liginin en üst sıralarındaki bu limanlara benzer limanlar yok?

Bir limanı mega liman yapan birçok değişken vardır: Elleçlediği yük miktarı, limanın sahip olduğu ekonomik değer, limanın lokasyonu ya da hitap ettiği hinterlant gibi. İsterseniz bir limanın nasıl büyüme eğilimine girdiğini daha iyi anlamak için son yıllarda dünyanın en hızlı büyüyen limanına bir göz atalım. Hem bunun için öyle çok da uzağa gitmemize gerek yok, karşı kıyılarımıza bir uzanalım.

 

Pire limanı pireye döndü

2008 yılından önce 1.5 milyon TEU civarında elleçleme yaparken kriz öncesinde başlayan grevlerin de etkisiyle Pire limanı, 400 bin TEU’lara kadar gerilemişti. O dönemlerde limanın pireye döndüğü yönünde espriler yapılıyordu. Aynı dönem bizim limanlarımızda transit konteyner yük artışının başladığı dönemlerdi çünkü Pire’deki olumsuz durum bize yaramış, transit konteyner bizim limanlarımıza gelmişti.

Çin, Bir Kuşak Bir Yol (One Belt One Road-OBOR) projesini ilan etmeden 4 yıl önce (!), yani 2009 yılında bir kamu iştiraki olan COSCO aracılığı ile milyarlarca dolarlık yatırım şartıyla Pire’nin bir terminalinin önce işletmesini devraldı, sonra 2016 yılında limanın yüzde 51 hissesine sahip oldu. Bugün Pire limanı son 10 yılda yüzde 195.7 büyüyerek 4 milyon TEU’yu geçti ve dünyanın en hızlı büyüyen limanı oldu.

Liman yaptığı yatırımlarla 20 bin TEU kapasiteli dünyanın en büyük mega konteyner gemilerine hizmet verebilir bir hale geldi. 2010 yılında dünyanın 93. limanı iken, 2017 yılı itibariyle dünya sıralamasında 38. sıraya yerleşti. Limanın yöneticileri limanı kısa vadede İspanya’nın Valencia (2017’de 4.8 milyon TEU) ve Algeciras (2017’de 4.4 milyon TEU) limanlarını geçerek Akdeniz’in en büyük limanı yapmak istiyor. Uzun vadede ise 10 milyon TEU’yu aşarak limanı dünya liginde çok daha üst sıralara çıkarmayı hedefliyor. Bugün Pire limanı Bir Kuşak Bir Yol projesinde Çin’in gözbebeği oldu. Çin, Pire limanını Avrupa dağıtım merkezi olarak kullanıyor ve tüm bu baş döndürücü hikâyenin 10 yıldan daha az bir sürede gerçekleştiği görülüyor.

 

Ne yapmalı?

İktisadi büyüme ve iktisadi kalkınma birbirinden farklıdır. Önemli olan kalkınarak büyümektir. Bu sayede Pire örneğinde olduğu gibi ülkemizdeki limanlar dünyada üst sıralara çıkabilir. Kapasite arttırmak, yatırım yapmak gibi girişimler tek başına yeterli değil, bunun ihracata dayalı bir büyüme ile devlet politikası haline gelmesi gerekiyor. Doğru adımlar atmak, doğru ticari ilişkiler kurgulamak, doğru stratejik ortaklıklar içinde yer almak, teknolojiyi takip etmek, trendleri iyi okumak, küresel riskleri iyi analiz etmek ve krizlere hazırlıklı olmak lazım. Peki nedir bu riskler?

 

Küresel ekonominin küresel riskleri

Bugün küresel ekonominin çok önemli riskleri var, bunlardan birisi borçlar. 2017’de G20 ülkeleri içerisinde sadece Almanya ve Güney Kore’nin bütçe fazlalığı bulunuyor. Dünyada ülkelerin toplam borcu 63 trilyon dolara ulaştı. ABD, Çin ve Japonya’nın toplam borcu, küresel borcun yaklaşık yüzde 60’ını oluşturuyor. Yabancı yatırımcılar bazı gelişmekte olan ülkelerden varlıklarını hızla çekip ABD hazine bonosu gibi yatırımlara yöneliyor. Son zamanlarda alevlenen ABD ve Çin arasındaki ticari gerginlik, küresel ticaret için çok ciddi bir risk barındırıyor. Dünyanın bu iki önemli ülkesi karşılıklı olarak gümrük vergilerini arttırıyor. Dünyada ekonomik korumacılık politikaları aldı başını gidiyor. Küresel anlaşmalar değil ikili anlaşmalar (Bilateral agreements) kazandırıyor. 2008 küresel finans krizinden bu yana 60 ülkenin 7000’den fazla korumacılık önlemi aldığını ve tahsil edilen gümrük vergilerinin 400 milyar doları aştığını biliyor muydunuz?

 

Sonraki küresel kriz 2020’de!

Riskler bununla da sınırlı değil. Yunanistan, İspanya, İtalya bankalarında yaşanan krizler küresel bankacılık düzenlemelerinin mevcut bankacılık sistemini korumadığını ortaya çıkardı. Diğer yandan ekonomide ihtiyaç duyulan kredi talebi sadece geleneksel bankalar tarafından karşılanamıyor. Öyle olunca alternatif bir bankacılık sistemi olan “Gölge Bankacılık”(Shadow Banking) dünyada hızla yayılmaya başladı. Bankacılık düzenlemelerine tabi olmayan bu finansörlerden, düşük faizlerle, ipotek karşılığında krediler alınabiliyor. Gölge bankacılık hacmi dünyada 100 trilyon dolara yaklaşmış, sadece Çin’de 15 trilyon doları geçmiş durumda. Bugün, gölge bankacılık faaliyetlerinin 2008 küresel finans krizinin altında yatan temel neden olup olmadığı tartışılıyor. Bir yandan da gölge bankacılık faaliyetleri (küresel finansal dengeler için önemli bir risk olarak görülmesine rağmen) dünyada hızla artmaya devam ediyor. Bütün bunların yanı sıra tabi siber tehlikeler de var. Bazı uzmanlar, bir sonraki finansal krizin, günümüzün dijital finansal sistemine yönelik siber saldırılarla tetiklenebileceğinden endişe ediyor. Hatta bazıları krizin yılını da veriyor: (eğer daha erken olmaz ise) 2020.

 

Çin Türkiye için önemli bir çıkış noktasıdır

Dünyada, korumacılık politikalarının, ülkeler arası ambargoların, kutuplaşmanın yeniden arttığı bu dönemde, suyun akıp gideceği “doğru” yatağı bulmak lazım. Bir Kuşak Bir Yol projesini Türkiye’de ilk yazanlardan birisiyim. Bugün projede yatırım miktarı 70 milyar doları, ticaret hacmi 5 trilyon doları aştı. ABD-Çin ticari krizi, 25 milyar dolar ithalat ve (sadece) 2 milyar dolar ihracat yaptığımız Çin ile ticari ilişkilerimizi daha da geliştirmek için bir fırsat olarak görülmeli. Bugün OBOR kapsamında son 5 yılda Türkiye-Çin arasında ikili anlaşmalarla ulaşılan ticaret hacmi 100 milyar doları aşmış, Çin şirketlerinin Türkiye’de yaptığı yatırım yüzde 20 artış göstermiş, bine yakın Çin şirketi Türkiye’de şube açmıştır. Çin, Türkiye’nin Bir Kuşak Bir Yol projesinin doğal ortağı olduğunu her fırsatta vurguluyor. Bunun artık dış ticaret rakamlarımıza da yansıması lazım.

 

Kuşaktan da olur, Yoldan da olur. Her iki durumda da limanlarımız kazanır, Türkiye kazanır.

 

Kaynaklar:

 

Prof.Dr. Soner ESMER 

DEÜ Denizcilik Fakültesi 

[email protected]

Editör: Haber Merkezi