Geçmişe göre ekonomik olarak durağan dönemler yaşıyoruz. Bu dönemlerde birçok iş dalında olduğu gibi limanlar arası rekabetin kuralları da yeniden yazılıyor, “yenilikçi değerler” yaratmak kritik bir rekabet unsuru haline geliyor. Sadece yükleme ve boşaltma operasyonlarına odaklanan bir rekabet anlayışı artık geçerliliğini yitirdi. Dünyadaki önemli limanlar iş modellerinde yeni dönüşümler keşfetmeye gayret ediyor ve bu sayede bir fark yaratarak rekabetçi avantajlar elde etmek ve sürdürmek istiyor. Bu gayretler içinde limanların verimli, akıllı, güvenli, emniyetli, yeşil ve toplum odaklı, hinterlanttaki lojistik merkezlerle ve aktarma noktalarıyla entegre, hizmet ettikleri kentlerin makro çevre unsurlarıyla (ekonomik, teknolojik, demografik, doğal, sosyal&kültürel ve yasal) paralel gelişim göstermeleri sayılabilir. Ekonomik durgunluk elbette sadece limanları değil deniz taşımacılığı yapan işletmeleri de (armatörler, donatanlar) derinden etkiledi. Örneğin global konteyner hat operatörleri talebin yavaşlaması, kapasite fazlalığı ve dengesiz nakit akışları gibi sorunlarla uğraşırken ekonomik kayıpları telafi edebilmek için diğer hatlarla (özellikle Uzak Doğu-Avrupa hattında) ittifaklara (alliances)  sığındı. Yeni siparişlerle 23 bin TEU kapasiteleri aşan gemilerin ancak bu sayede doldurulmaları hedefleniyor ve ancak bu sayede taşımanın birim maliyeti düşürülerek karlılık oranları arttırılıyor. Armatörü güçlendiren bu ittifakların, bu yazının başlığında da belirtiğim gibi limanlar için önemli bir sonucu var: Limanların pazarlık gücü azaldı! Limanların tedarik zincirindeki rolü yeniden değişiyor Limanlar kendilerini güncelleme ve verimliliklerini arttırma yönünde baskı altında kaldı. Limanlar bu yeni rekabet ortamında ayakta kalabilmek ve büyüyen gemi boyları ve kapasitelerine yanıt verebilmek için rıhtımlarını, elleçleme ekipmanlarını, yük elleçlemedeki verimlilik düzeylerini arttırmak, gemilerin limanlarda geçirdikleri süreleri azaltmak zorunda. Yine bir çözüm arayışı olarak limanlarda otomasyon dönüşümü de hızlandı. Bu dönüşüm içeriğinde otomatikleştirilmiş (insansız) ekipmanlar ve çok daha gelişmiş IT yazılımlar yer alıyor. Limanlar mega gemilerin yanaştığı pik zamanlarda operasyonun sorunsuz ve yüksek verimlilik oranlarıyla ilerlemesini garanti almak zorunda bırakıldı.  Ticaret kolaylaştırılıyor Düşen karlılık oranlarını arttırmak için limanların birçok alanda birçok farklı roller üstlenmesi gerekiyor. Değişim sadece operasyonların otomasyon sistemleriyle optimizasyonunda değil, iş modellerinde de yaşanıyor. Blok zincir teknolojilerinin kullanıldığı bu yeni iş modellerinde Endüstri 4.0 teknolojileri verinin, taşımacılıkta kullanılan belgelerin ve paranın akışında kullanılıyor, aracılar azaltılarak ve tüm paydaşlarla işbirliği düzeyi arttırılarak daha güvenli ve hızlı bir iş ortamı yaratılıyor, bu sayede ticaret bir anlamda kolaylaştırılıyor. Değişimin 3 önemli adımı! Özetleyecek olursak tüm bu değişimin 3 önemli adımı var: Limanların otomasyona geçmesi ve bu sayede akıllı, güvenilir ve daha verimli operasyonların gerçekleştirilmesi (1), diğer limanlar da dahil olmak üzere tedarik zincirindeki diğer paydaşlarla bir platform üzerinden iş birliğine gidilmesi (2) verileri gerçek zamanlı analiz eden ve finansal konular da dahil olmak üzere karar almada destek sağlayan hizmetlerin kullanılmasıdır (3). Birinci aşamayı ifade eden limanların otomasyonu süreci son yıllarda oldukça hızlansa da şu anda dünyada faaliyette olan konteyner terminallerinin sadece %1’i tam otomasyona geçti. Halihazırda yarı otomasyona geçmiş limanların oranı ise %2’dir. Bu anlamda dünyada mevcut konteyner terminallerin %97’si halen geleneksel yöntemlerle işletilmeye devam ediyor. Değişimde devletlerin üstleneceği roller neler olmalı? Limanlar yerel ve ulusal ekonomilerin gelişiminde oldukça hayati roller üstlenir. Liman devletlerinin limanlardaki IT, geri saha bağlantıları, hinterlanttaki lojistik yapılanma ve ulaştırma alt yapılarında destek sağlaması, yatırımların önünü açması, bürokrasiyi azaltması,  yatırımları kolaylaştırması, şeffaf bir yatırım ortamı sağlayarak istikrarlı bir ticaret ortamı oluşturması gerekir. Gümrük idareleri gibi kamuyla ilgili paydaşlarla ilişkiler, birlikte yapılan işler ve işbirlikleri oldukça kritik. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı arasında Mayıs 2018’de imzalanan ˮLiman Tek Pencere Sistemiˮ protokolü güzel bir örnek olarak verilebilir. Bu sayede veri sisteme bir kez girilecek, farklı bakanlıklarda ayrı girişlere gerek kalmayacak, böylece işlemler sadeleşecek ve hızlanacak. Limanlar geleceğe nasıl hazırlanmalı? Önce küreselleşme, sonrasında dijitalleşmenin yaygınlaşması ile limanlar arası rekabet bugün küresel tedarik ağlarına taşındı. Sürekli değişen pazar koşulları ve müşteri ihtiyaçlarına karşı limanlar ve tedarik zincirindeki diğer tarafların kendi aralarında bilgi paylaşması, kazan-kazan esasına dayanan işbirliğine girmeleri,  kaynakları optimal kullanmaları, riskleri kontrol etmeleri ve etkili bir yönetim sergilemeleri gerekiyor. Örneğin aynı network üzerinde yer alan limanların aralarında bilgi paylaşımı sayesinde operasyonların planlanması, kaynakların koordinasyonu, gemilerin liman sürelerinin kısaltılması ya da liman ekipman ve olanaklarının faydalı kullanım oranlarının arttırılması mümkün olabilir. Sözün özü İşbirliğinin en bilinen yolu bilgi paylaşımıdır. Belirli rotalarda yer alan limanlar arası rekabet yerini tüm ağ üzerindeki rekabete bırakıyor. Bu rekabette başarılı olmanın ve tedarik zincirinde yeniden güçlenmenin yolu ise dijital teknolojilere uyumdan ve tüm paydaşlarla işbirliğinden geçiyor.   Kaynaklar Accenture Drewry 7deniz: http://www.7deniz.net/haber/49799/liman-tek-pencere-sistemi-protokolune-imza-atildi.html     Prof.Dr. Soner ESMER DEÜ Denizcilik Fakültesi [email protected] 
Editör: TE Bilisim