Köyceğiz'de öğrencilere denizcilik eğitimi verildi Köyceğiz'de öğrencilere denizcilik eğitimi verildi
Piri Reis Üniversitesi, 15 Temmuz alçak darbe kalkışmasını unutmadı. 15 Temmuz darbe girişiminin 2. yıldönümünde Piri Reis Üniversitesi’nde bir konferans düzenlendi. TürkiyeDemokrasisine yönelik yapılan bu saldırının ekonomik açıdan etkileri değerlendirildi. Konferansta ekonomik saldırıların boyutu, alınan ve alınabilecek önlemler konuşuldu. Açılış konuşmasını Rektör Prof. Dr . Oral Erdoğan yaptı Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaya Ardıç ve Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Alkin’in konuşmacı olarak katıldığı konferansın açılış konuşması Piri Reis Üniversitesi Rektörü Prof. Dr . Oral Erdoğan tarafından yapıldı. Rektör Erdoğan; darbe girişiminin hemen ardından, bu işin arkasında çok ciddi ekonomik gerekçelerin olduğunun farkında olduklarını belirterek hemen bir ekonomi deklarasyonu yayınladıklarını belirtti. Prof. Dr. Erdoğan; “2 senedir gördüğümüz konu Türkiye ekonomisinin aslında 16 Temmuz sonrasında, 15-16 Temmuz’dan itibaren daha önceden yaklaşık 1 sene öncesinden beri gelen ekonomik bir saldırı içinde olduğu gerçeğidir. Bugün hala bunun streslerinin hızla arttığı, derecelendirme kuruluşlarının hızla değer düşürdüğü, dövizin önemli bir şekilde devalüasyon olmasa da serbest dalgalanma anlamında çok ciddi bir şekilde Türk Lirasına karşı değer kazandığı, borsanın 100 binin altına işte 90 bine kadar gerilemesi, reel sektördeki faizlerin %30’lara doğru tırmanması ve şu anda hala aslında bizim açımızdan önemli bir sendrom yaşandığı kanaatiyle biz bunun sıcaklığını esas gündemde tutalım diye; bu konularda en azından çok değerli iki hocamızdan sunumlar dinleyerek bilgimizi genişletelim istedik.” diye açıklamada bulundu. PROF ARDIÇ: 15 TEMMUZ VE EKONOMİ İLİŞKİSİ Konferansta ilk önce söz alan Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaya Ardıç oldu. Prof.Dr. Ardıç; konuşmasına Türkiye ekonomisinin kalkınma ve büyüme perspektifinden söz ederek başladı. Prod.Dr. Kaya Ardıç konuşmasını şöyle sürdürdü; “15 Temmuz darbe girişimi ile ekonomi arasındaki bağlantıları kurmakta bayağı zorlanıyorum. 15 Temmuz’un ekonomik etkilerine  kısaca birkaç veri ile değineceğim ama, öncelikle vurgulanması gereken nokta şu ki Türkiye ekonomisi bir kriz içerisinde değildi. Gerçi ekonominin büyüme temposu yavaşlamıştı ama 15 Temmuz  bir krizin sonucu, ekonomik nedenlerle yapılan bir darbe değildi. Daha çok siyasetçilerin uzmanlık alanına giren bir siyasal terör ve darbe hareketiydi. Bir iktisatçı olarak ben ancak bunun kısa, orta ve uzun vadeli etkileri üzerinde bir şeyler söyleyebilirim.  Türkiye’nin o andaki 2016 Temmuzʹunda  geldiği nokta olarak ekonomik kalkınma ve büyüme perspektifi açısından ne durumda olduğunu kısaca açıklamaya çalışarak başlayayım. Türkiye ekonomisi, özünde makro ekonomik dengesini kuramamış, dolayısıyla kırılganlıktan kurtulamamış, ama sürekli de bir yandan büyüme çabasını da hiç ihmal etmeden zaman zaman ekonomik dalgalanma içinde kâh 7.4 büyüyüp, kâh 1.8 daralıp küçülüp; ama belli bir çizgide, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana % 5 civarında bir potansiyel büyüme temposunda sürdürebilmiş dinamik bir ekonomiˮ dedi.   DÖVİZ KURLARI VE FAİZ ARTIŞLARI   ˮSon zamanlardaki döviz kurları ve faiz artışlarının altında yatan neden de bu çıkışlar ve sürecin dinamikleridirˮ diyen Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaya Ardıç konuşmasını şu şekilde sürdürdü: ˮPortföylerini bozarak satışa geçen yabancılar piyasada likidite sıkıntısıyla daha düşük fiyattan(daha yüksek faiz) satışa razı olarak döviz talep ederek çıkmaya çalışıyorlar, bu da döviz fiyatlarını yükselmesine yol açıyor. Sonuçta; gelinen noktada bugün için yabancılar dışardan para getirmiyor, tersine paralarını çıkarıyorlar O zaman bunun nedenine eğildiğimiz zaman ilk gözümüze çarpan demek ki Türk ekonomisine duyulan bir güven eksikliği oluyor, Uygulamalara ve gelişmelere bakan yabancılar bir yandan Türkiye için, yüksek risk algılayarak, diğer yandan da küresel ekonomideki gelişmelere bakarak,  başta   FED ’in faiz artırımları sonucu güvenli liman olarak dünyanın her köşesinde az gelişmiş ülkelerden ABD ekonomisine doğru sermaye hareketleri oluyor ve. bu dış konjonktür de Türkiye ekonomisini olumsuz etkiliyor. Sn.Bakan  Berat Albayrak’ın dediği gibi, gerçekten TCMB bağımsızlığı gözetilir, ekonominin gerçekleri ve piyasa koşulları neyi gerektiriyorsa onlar yapılırsa Türk ekonomisinin içinde bulunduğu bu sıkıntılı durumdan çıkma ve yeniden dışarıya karşı olumlu bir görüntü vererek bu dar boğazı aşma ve ekonominin çarklarının yenden olağan temposunda döndürme kapasitesi ve gücü vardır. Bekleyelim ve görelim.ˮ PROF KEREM ALKIN: YENİDEN YAPILANMA DÖNEMİNDE GEÇİYORUZ Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Kerem Alkin ise ; “Türkiyeʹnin en saygın iktisatçılarını bir araya getiren Piri Reis Üniversitesi gibi çok önemli bir üniversiteyiz. Dolayısıyla burada her bir kelimeyi her bir değerlendirmeyi çok tartarak konuşmak gerekiyor. “diyerek sözlerine başladı. Prof.Dr. Kerem Alkin konuşmasını şöyle sürdürdü. “Özüne baktığınız zaman aslında dünya ekonomi politiği açısından bir yeniden yapılanma döneminin içinden geçiyoruz, öyle vurgulamamızda yarar var. Bu çerçevede aslında Asya Pasifik ve Atlantik arasında yeni bir mücadelenin yeni bir önderlik mücadelesinin yaşandığı bir periyottan geçiyoruz. 1750’den itibaren başladığını varsaydığımız 1. sanayi devrimi onun hemen arkasından 2. sanayi devrimi ile birlikte öncelikle Hindistan ardından Çinʹin dünya ekonomisindeki ağırlığının azaldığı bir periyot görüyoruz. Türkiye bir şekilde erişilebilirlik noktasında Dünya ile daha entegre bir ekonomi haline dönüştü. Bunu rakamlaştırmaya çalıştığımızda şunu ifade edebiliriz mesela 2004 yılında Türkiye ekonomisinde kaç ilimizin ihracat yapabildiğine ve o illerimizden ne kadarlık bir ihracat yapılabildiğini baktığınızda rakamların oldukça mütevazi olduğunu ama bugün itibariyle baktığımızda dünyadaki birçok ülke ile karşılaştırıldığında hala gidilecek mesafe hala kilogram başına katma değer açısından çok mücadele etmemiz gereken hususlar olmakla birlikte Türkiyeʹnin artık 81 ilinden ihracat yapılan, bunların önemli bir bölümünde 1 milyar dolar üzerinde ihracat yapılan şehirlere sahip olduğunu ve iyisiyle kötüsüyle yaklaşık 26 milyar dolarlardan 170 milyar dolarlara gelen bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bu dönem içerisinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile anlaşamadığımız Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile kanlı bıçaklı olduğumuz en önemli konu Merkez Bankasıʹnın özellikle Türkiye Avrupa Birliğiʹne tam üye adayı ilan edildikten sonra içeriye giren çok büyük miktardaki sıcak parayı sterilize edememesiydi piyasadan. Bu sterilizasyon sorunu nedeniyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasıʹnın o dönemde içeriye giren bu büyük miktardaki döviz likiditesini piyasadan sterilize edememesi nedeniyle bir şanssızlık oldu ve Türk Lirasında biz bir aşırı değerlenme sorunu yaşadık. Bu aşırı değerlenme sorununun Türkiye ekonomisinde sebep olduğu en büyük sıkıntılardan bir tanesi de Türkiyeʹnin ithalata bağımlılığının artması oldu. Çünkü yerli hammadde üreticileri aşırı değerlenen Türk Lirası nedeniyle ve ucuzlayan ithalat nedeniyle Türk lirasının aşırı değer kazanması nedeniyle ithal hammadde ile ithal hammadde ürünleri ile yarışamayacak hale geldiler ve bu nedenle o dönemde pek çok kritik önemdeki sektörde hammadde üretimi adeta yok olma noktasına geldi. Türk imalat sanayine bir ara %78 oranında ithal hammadde ile üretim yapar noktaya getirdi. Bu nedenle bugün Türkiyeʹye 170 milyar dolar ihracat rekoru kırmaya çalışıyor ekonomideki üretim 860 milyar dolara geldi bu 860 milyar dolarlık katma değer üretiminin yaklaşık olarak tek başına 250 milyar dolarını imalat sanayi yapmaya çalışıyor. Temelde baktığınız zaman bulunduğumuz coğrafya ve dünya ekonomik ve siyasi alanda askeri alanda bir sürü kırılmalar yaşamasına rağmen Türkiye bir büyüme patikası yakalamış ve bu büyüme patikasını var gücüyle devam ettirme gayreti ile sürdürmüş gibi gözüküyor. Bu büyüme patikası içerisinde önemli noktalardan bir tanesi hiç şüphesiz Türk toplumunun genel duruşu olarak ifade edilebilirˮ dedi. 15 TEMMUZʹA BİR BAŞKA AÇIDAN BAKMAK Son olarak Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Kerem Alkin şöyle konuştu: ˮÇin, Güney Kore, Japonya gibi ülkelerle uydu sistemleri başta olmak üzere pek çok alanda iş birliği araçları içerisindeyiz. Milli savunma alanı ile ilgili olarak kendi yerli ve milli teknolojilerimizi arttırabildiğimiz ölçüde bu alanda ihracat becerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Pakistanʹa gerçekleştirilen son iki önemli savunma teknolojileri ihracatı bu açıdan kritik önem de ve önümüzdeki dönemde Türkiyeʹnin kilogram başına ihracat katma değerini artırabilecek unsurlar olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla genel manada baktığımızda aslında 15 Temmuz’a bu yönü ile bakıldığı zaman, Türkiyeʹnin yavaş yavaş dünyanın farklı yeni güçleriyle özellikle yükselen yeni E7 grubu ile ilişkilerini daha perçinlemek arzusunda olduğu bir dönemde Atlantik’in yanı sıra Pasifikle  de ilişkilerine güçlendirme arayışlarını olduğu bir dönemde, 15 Temmuz hain darbe girişimini, adeta Türkiyeʹnin bu yeni çok taraflı diplomatik ilişkilerini bir nevi bertaraf etmek amacıyla çok hain bir teşebbüs olarak, Türkiyeʹyi adeta işgale açık bir ülkeye dönüştürecek çok hain bir teşebbüs olarak da değerlendirmek gerekiyor. O yüzden de önümüzdeki dönemde büyük ihtimalle lisansüstü programlarda bu süreç, Türk halkının destansı direnişinin kodları, çok daha derinlemesine çok daha farklı yönleriyle muhtemelen akademik tezlere konu olmayı sürdürecek diye düşünüyorum. Çünkü çok üzerinde konuşulması gereken boyutu olan bir konu bu mesele, az buz bir mesele değil, büyük bir mesele. Ben bu yönüyle bakıldığı zaman, ekonominin demokratikleşmesi kavramıyla, bu asimetrik düzen kavramıyla, Asya-Pasifik’in yeniden yükselişe, Türkiyeʹnin Asya Pasifikʹle kurma gayretinde olduğu yeni ilişkiler bunların hepsini belli bir pota içerisinde sizlerle paylaşmak gayreti içerisinde oldum.” Piri Reis Üniversitesi Deniz Kampüsü Konferans Salonuʹnda gerçekleşen konferansı çok sayıda akademisyen ve katılımcı izledi. 7DENİZ

Editör: Haber Merkezi