Sıcacık ailesi, cana yakın tavrı, insana ve doğaya olan saygısı, tabii ki denize olan tutkusuyla 74 seneyi devirmiş biri Çetin Taşkent. Hikayesini dinlemesi çok güzel. Kaleme alması ise meşakkatli. Çünkü içinde hayata dair olan her şey var. Geçmişi anlatmaya başlayınca çekiyor sizi anılarına. İster istemez yaşadığı mutluluklara dahil olduğunuz gibi üzüldüğü zamanlara da ortak oluyorsunuz. Rizeli olmasına şaşırmadık tabii.

Çoğu denizcimiz gibi o da Karadeniz'in asi iklimi, doğası ve denizini hamurunda barındırıyor. Tabii ki o toprakların zengin kültürünün yansıması olan samimi ve içten tavrıyla beraber. Baba Mehmet Kaptan (yaşadığı müddetçe onun hep böyle anıldığını bilirim) medrese görmemiş ama kendini yetiştirmiş biri. Eskilerin tabiriyle Çarıklı Erkan-ı Harbʹli. Hırslı, gözü pek, ailesinin tüm yükünü omuzlarında taşıyabilecek kadar da kudretli. Toprağın bol ama ne yazık ki geçinmek için gerekli olan paranın kazanılamadığı Rize'den 1940'da eşi Emine Hanım'ı memlekette bırakarak İstanbul'a Kardeşi Hayri Kaptan (o da böyle anılırdı) ile birlikte göç ediyor. Elbette yolu, Türkiye'nin geçmişten bugüne en fazla göç alan ilçelerinden Fatih'e uzanıyor. azimli kişiliği ve pes etmeyen yönüyle yavaş ama emin adımlarla bambaşka bir hayata uzanacak hikayesine başlamış oluyor.

Esasen Mehmet kaptanın İkinci Dünya Harbinde motoruyla Çanakkale'ye gidenlerden olduğunu öğrenince, insanın zihninde 'taşı sıksa suyunu çıkarır' deyimi tam da yerini buluyor. Yokluk insanı memleketinden çok uzak diyarlara gitmeye mecbur bırakıyor Çetin Taşkent babasından dinlediği o yılları 'O bağ bahçe ya da fındık para edecek şeyler değildi ki! Karadeniz'deki denizcilerin hepsi gurbete çıkma derdinde. Yokluk işte insanı memleketinden çok uzak yerlerde sıfırdan bir hayat kurmaya mecbur bırakıyor. Babam ve amcalarım da o kervana katılanlar arasında. Asla unutmam babamın cebinde taşıdığı bir defteri vardı. Tüm işleri o defterine muntazaman yazardı. Devreye ben girene kadar da o defter her daim hayatımızın bir parçası oldu. Rizeli olduğum için demiyorum, büyük konuşacağım belki ama azimli, gözü pek ve çalışkan milletizdir.

Ekmek neredeyse üşenmez, erinmez oraya gideriz. Memleketimizin 81 iline gidin muhakkak orada iş yapan, girişimci olan bir Rizeli ile karşılaşırsınız' diye anlatıyor. Rize'den İstanbul'a gelen Mehmet Kaptan'ın sandalcılıkla başlayan serüveni Mehmet Kaptanın İstanbul serüveni sandalcılık yaparak başlıyor. Çok çalışmış, çok çabalamış. Bir iş diğerini, diğeri ötekini getirmiş. Kısa süre sonra motorculuk yapmaya başlayan Mehmet Kaptan, en nihayetinde eşini Rize'den yanına alabilecek konuma erişmiş. Kuzguncuk'tan bin liraya alınan Rum evi, ailenin bir arada olacağı yeni yuva olmuş. Hayırlı de gelmiş bu ev. Üç kız evlada sahip Mehmet Kaptan ve Emine Hanım çiftinin, 44 senesinde dünyaya gelen ilk erkek evlatları, Çetin de aralarına katılmış. Mehmet Kaptan'ın varı yoğu çocukları 'Rahmetli Babam tahsile çok önem verirdi.

Rahmetli Annem de öyle, okuma yazma bilmezdi ama okumamız için elinden geleni yapardı. Beş evladın üçü okuyabildi. Ben, benim bir büyüğüm olan ablam Nurten ve erkek kardeşim Metin. En büyük ablam Nezafet ve onun bir küçüğü Nebahat eğitim alamadılar ama okuma yazma biliyorlardı. Tahsil hayatlarının olmamasının nedeni İstanbul'a geldiklerinde yaşlarının çok büyük olmasıydı' sözleriyle devam eden Çetin Taşkent, okul yaşı geldiğinde Kuzguncuk İlkokulu'na yazdırılır. Ailenin üçüncü çocuğu olan ablası da Üsküdar Mithatpaşa Kız Sanat Enstitüsüne verilir. Ablasının en yakın kız arkadaşı Aynur Hanım yıllar sonra Faruk Ürkmez ile evlenecek ve bir yuva kuracaktır. Kolay kolay ele avuca sığmayan, haşarı bir çocuktur Çetin Taşkent. Okulla arası çok iyi olmasa da Mehmet Kaptan kararlı evlatlarını okutmaya.

Çünkü yarınlarda işlerin çok daha büyüyüp gelişeceğini öngörmüş ve istemiş ki o gün geldiğinde bayrağı, eğitimi tam, ayakları yere basan evlatlarına bırakabilsin. Sain Benoit'ten Sultanahmet Ticaret Lisesine Liseye Saint Benoit'te başlayan Çetin Taşkent, birinci sınıfta ikmallere kalıyor ama sınavlara girmiyor. Bunda en büyük etken de Fransız Hocalardan biriyle yıldızının hiç uyuşmaması. Hoca Fransa'ya dönüyor, Çetin de alıp başını gidiyor Ankara'ya. Baba göz yummuyor bu duruma, tutuyor kolundan Çetin'in doğru Sain Benoit'e götürüyor. Kayıt yenileme esnasında görevliye Fransızca 'Beni kaydetmeyin, bu okulda okumak istemiyorum' deyince Baba bir hışımla dönüyor Çetin'e ve 'Ne diyorsun sen. Okuyacaksın başka yolun yok diye' bağırıyor. Bakıyor olacak gibi değil alıyor onu doğru Sultanahmet Ticaret Lisesi'ne götürüyor. Burada lise öğrenimini tamamlayan Çetin Taşkent, üniversite eğitimini de Galatasaray Üniversitesi İktisat Fakültesinde yapıyor. Zorlu ve sancılı bir süreçte olsa babanın evlatlarını okutma arzusu yerine gelmiş oluyor. Saliha Hanım'ı görür görmez aşık oluyor Çetin Taşkent, üniversite eğitiminin ikinci senesinde ablasının aracılığıyla eşi Saliha Hanımla karşılaşıyor. İstediği kadar çapkın olsun… Saliha Hanımın duruluğu, kalbinin yüzüne yansıyan güzelliği o kadar etkileyici ki Çetin Taşkent'in yanaşmadığı evlilik fikri bambaşka bir hal alıyor. Samsun'da yaşayan ve liseye giden Saliha Hanımla hiç vakit kaybetmeden evlenmek istiyor. Aile büyükleri apar topar Saliha Hanımı istemek için Samsun'a gidiyor. Hemen nişanlanıyorlar. Bir sene sonra da Çetin-Saliha çifti dünya evine giriyor.

Çiftin bir ömür boyu sürecek mutlu evlilikleri, Saliha Hanımın özverili davranıp tahsilini yarım bırakmasıyla başlıyor. Mehmet Kaptan işlerini yavaş yavaş oğluna teslim ediyor Okulu bitiren Çetin Taşkent, yavaş yavaş babasından işleri teslim alıyor. Zaten küçük yaştan itibaren okuldan artakalan zamanlarda aile işiyle ilgilendiği için yabancı değil sektöre de çalışmaya da. Geçen onca senede aile şirketi de büyüyor elbette. Sandalcılıkla başlayan serüven motorculukla devam ediyor ama o kadarla da kalmıyor. Acente işiydi yolcu taşımacılığıydı derken bir bakıyorlar ki Türkiye'nin posta taşımacılığı İstanbul'da onlardan sorulur oluyor. Ta 1973 senesinde Boğaziçi köprüsü açılıp posta taşımacılığı karadan yapılmaya başlayana kadar.

O günleri 'Okulu bitirdikten sonra babam tüm işlerini bana devretti. Amcamla süren ortaklığımız 5-6 sene daha devam etti. Sonrasında Hayri Amcam da rahatsızlandı. Ondan sonra da hayat koşturmamız kardeşimle birlikte başladı. Müteahhitlik de yaptım, okul da inşa ettim. Mühendis Nesim Akpaş ile Aktaş Kazan Fabrikası'nı kurduk. O senelerde fuel oil'in olmadığı bir dönem vardı. Mecbur tüm kazanlar kömüre döndü. Bu vesileyle o işten iyi paralar kazandık. Tabii başka yatırımlarda yapıyordum. Karaköy'de sahibi olduğum hanın 28 kiracısı vardı. Turizm ise benim için bambaşka bir yere sahip. Burada gelebileceğim en üst noktaya kadar çıktım. Anlayacağınız herkes gibi hep bir hayat kavgası. Yeri geldi başardık, yeri geldi olmadı, yapamadık. Ama olsun Rahmetli Babamın vasiyetini dinledim ya gerisi teferruat' diyerek anlatan Çetin Taşkent'in, hayat gailesi içinde geçen onca senesi bir anda gelebileceği en anlamlı hale bürünüyor.

Ziya Kalkavan'ın Taşkent'e DTO'un ilk seçimindeki söylemi; 'Torin, oğul naptın sen' Deniz Ticaret Odası'nın kuruluş aşamasındaki ilk çalışmalardan sonuna kadar işin içinde olan biridir Çetin Taşkent. 'İstanbul Ticaret Odası'nın eski binasında yapılan ilk genel kurul, benim buralara kadar gelmemin esbab-ı mucibesidir' diyen Çetin Taşkent, o günü şöyle anlatıyor: O zaman komiteler 5 kişiden oluşuyordu. Komite sayısı da 20 civarındaydı. Seçimler, her odada bir hakim ve yazman üye eşliğinde yapılıyordu. Oylamanın neticesinde belirlenen iki kişiyi de Meclise gönderiyorduk. Seçim; ben, Kamara Turizmin sahibi ve o zamanki Şehir Hatları'nı temsilen katılan avukat arasında oluyor.

Üçümüzden biri elenecek. Neyse gizli oylama yapıldı. Hakim açtı oyları, 5 oy bana, 3 oy Kamara Turizm'e, bir oy da Şehir Hatları'na çıktı. Avukat bir anda fırladı ve hışımla çıktı odadan. Gazeteciler seçim açıklanır açıklanmaz hemen fotoğraflarımızı çekmeye başladılar. Aradan bir iki dakika ya geçti ya geçmedi. Biri omuzuma vuruyor. Dönüp bir baktım Gündüz Kaptanoğlu ve Şadan Kalkavan'la beraber olan Ziya Kalkavan 'Torin, oğul naptın sen' diye diye hem söyleniyor hem de omuzuma vuruyor. Ben şaşkın şaşkın 'Hiçbir şey yapmadım' dedim. Hakim benden de şaşkın o da 'Böyle seçim mi olur' dedi. Tabii ben bir anda toplandım ve yeniden yapalım seçimi dedim. Olurdu olmazdı derken baktım olacak gibi değil Şehir Hatları'nın seçimi kazanmış olduğunu kabul edip, ben ve Kamara Turizm'in sahibi arasında yeniden bir seçim yaptık. Seçim de sayılmaz aslında. Kura çektik. Kurayı da hakime çektirdik ve ben çıktım. Tamamen şans. Eğer o kurada hakim benim ismimi çekmemiş olsaydı belki her şey bambaşka olacaktı. Belki de odada devirdiğim 36 yıllık serüven hiç olmayacaktı'. Başarılarla dolu bir ömür 1980'li yıllarda Taşkent yatlarıyla Boğaz turu yapan Çetin Taşkent, bu alanda zamanla o kadar başarılı oluyor ki ülkeye döviz kazandıran şirket olarak 4 sene takdir, 2 sene de bronz ödül alıyor. Tabii bu kadarla sınırlı değil başarılarının karşılığı…

Altın Çıpa sahibi de aynı zamanda. 20 yıllık TOBB'un üyelik ödülünü o zaman Meclis Başkanı Cemil Çiçek'ten alan Çetin Taşkent'in DTO'dan aldığı turizm plaketi de evin bir köşesinde bulunan onlarca ödülün arasında yer alıyor. Yüzlerce devlet adamı, cumhurbaşkanı, ulusal ve uluslararası kurumu ağırlamış Taşkent yatları Dedik ya en başta insana, doğaya saygısı ve sevgisi çok başka Çetin Taşkent'in. Samimi, içten kişiliğine iş hayatındaki dürüstlüğü ve profesyonelliği de eklenince Türk ve yabancı devlet adamlarından sanatçılara, ulusal ve uluslararası derneklerden global ve milli şirketlere kadar uzanan yüzlerce konuğu olmuş Taşkent yatlarının.

O kadar çok ki liste hepsini yazamayız belki ama birkaçına yer vermek isteriz: Binali Yıldırım, Ali Müfit Gürtuna, İsmet Yılmaz, Hasan Naiboğlu, Cemalettin Şevli, Fuat Miras, Recep Tayyip Erdoğan, Turgut Özal, Avni Akyol, Mesut Yılmaz, Bedrettin Dalan'dan Nepal Kralı, İzlanda Başbakanı, Benazir Butto, İran, Kazakistan Cumhurbaşkanlarına kadar yüzlerce kişi Taşkent yatlarında ağırlanmış. Tam bir cruise sevdalısı En başta tam bir deniz tutkunu demiştik Çetin Taşkent için. Yazlarını Bodrum'da kışlarını ise İstanbul Erenköy'deki evinde geçiriyor geçirmesine ama cruise seyahatine kelimenin en yalın tabiriyle sevdalı. Cruise ile gitmediği iki yer kalmış. Biri Alaska, diğeri de Güney Afrika. İlk cruise seyahatini ise bugün araştırma gemisi olan Marmara ile yapmış. 28 günlük turla bütün Akdeniz'i dolaşmış. O gün bugündür de bitmemiş sevdası…

Taşkent çifti birbirinden başarılı dört kız evlat yetiştirdi Eklemeden bitirmeyelim. Hemen hemen hepimiz biliriz şu sözü: ˮİki kızın varsa sigortalısın. Hayatta ortada kalmazsın. Bir kız bir oğlansa Bağkurlusun. Döner dolaşır kızın bakar sana. İki oğlun varsa Yeşil Kartlısın. Devlet bakarsa bakar, yoksa geçmiş olsun'. Çetin Taşkent, birbirinden başarılı dört kız evlada sahip… Kendisine ailesi ve sevdikleriyle birlikte, sağlıklı ve huzurlu nice yıllar diliyor ve teşekkür ediyoruz.

Röportaj: Derya Altuntepe Kaynak: 7Deniz Dergisi (Ocak-Şubat 2018)

Editör: TE Bilisim