21. APEC Liderler toplantısı öncesinde ve sonrasında yaşananlar bölgede ilişkilerde yumuşama eğilimi olduğunu ortaya koyuyor. Sadece Çin ve bölgedeki beş ülkenin kıta sahanlığına bağlı olarak gelişmekle kalmayan, Çin-ABD İlişkilerine de sıçrayan Güney Çin Denizi sorununda normalleşme süreci yaşanıyor. Özellikle geçenlerde Endonezya’nın Bali Adası’nda gerçekleştirilen 21. APEC Liderler toplantısı öncesinde ve sonrasında yaşananlar bölgede ilişkilerde yumuşama eğilimi olduğunu ortaya koyuyor. APEC toplantısı öncesindeki en önemli gelişme ABD ve Çin’in yönetimlerinin birbiri ardına bölge ülkelerine yönelik ziyaret programlarıydı. Barack Obama’nın ziyaret programını gerçekleşmemesi Güney Çin Denizi sorununun kapsamlı bir şekilde ele alınması ve geleceğe matuf kayda değer yapılaşmanın sağlanması önündeki önemli bir handikaptı. ABD yönetimi, Obama’nın yokluğunu Dışişleri Bakanı John Kerry ile gidermeye çalışsa da, bölge ülkeleri nezdinde inandırıcılık sorununa yol açtığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Malezya, Endonezya turları Çin’in bölgedeki siyasi reflekslerini geliştirme olanağı tanımakla kalmadı, aynı zamanda ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi noktasında da tarihi bir dönüm noktasıydı. Bu ziyaret Jinping’in bir mülâkatta dile getirdiği üzere uluslararası çevreler nezdinde geliştirilecek Asya-Pasifik bölgesinde güven inşasının önemli araçlarından birini teşkil ediyordu. Bu bağlamda kimi gözlemcilerin ifade ettiği üzere Çin, Deng Xiaoping ile başlattığı ekonomide liberalizm politikalarının meyvesini almakla kalmıyor, Malezya ve Endonezya gibi halkının çoğunluğunu Müslüman kitlelerin oluşturduğu ülke yönetimleriyle ‘benzer hedefler’ doğrultusunda buluşabiliyor. Bölge ülke yöneticilerinin Obama’nın yokluğunda Güneydoğu Asya topraklarında sadece kültürel alanda nüfuz etmekle kalmamış, aynı zamanda kadim koruyucu devleti hüviyetindeki Çin’le ilişkileri geliştirme noktasında bir yarış içerisinde oldukları dikkat çekiyor. Bunda hiç kuşku yok ki, dünya ekonomisine giderek ağırlığını koyan bir ülkenin yanında yer almanın avantajlarını azamiye çıkarma türünden bir ekonomi dürtüsünden bahsedilebilir. Pasifik’in doğu yakasında, yani Amerika’da sağlık reform çerçevesinde yürütülen bütçe görüşmelerinde yaşanan tıkanıklık dünya piyasaları ve merkez bankaları üzerine kara bulutların dolaşmasına yol açarken, Okyanus’un bu yakasında, Bali’de gerçekleştirilen görüşmelerde bölgeden küresele yayılan bir tür umut ve heyecan izlenimi ediniliyordu. Bali görüşmelerinin ana konusu Trans Pasifik İşbirliği (TPPA)’nin detaylarıydı. Hayata geçirilmesi halinde küresel ekonominin %40’ını kapsayacağı ileri sürülen TPPA’nın özellikle ABD yönetimince sonuçlandırılması konusunda ‘ısrarcı’ bir çabının olduğu görülüyor. Bu noktada, kimi ülkelerin, özellikle de Malezya’nın kayda değer çekincelerine rağmen, prensipte görüş birliğine varılmış olması ve görüşmelere devam edilmesi kayda değerdi. Malezya’nın çekinceleri arasında, özellikle devlet teşekküllerinin yeniden yapılandırılması, entellektüel patent ve çevre düzenlemeleri gibi alanlar bulunuyor. Söz konusu bu çekinceler Başbakan Necib’in “ulusal çıkarlarla” çeliştiği yönündeki argümanı ve Malezya’nın TPPA’ya ‘bu şekliyle’ onay vermeyeceği konusundaki kararlılığı gündeme damgasını vuruyordu. Bu bağlamda, konunun ciddiyeti ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’i konuyu ilgili taraflarla yüz yüze görüşmek amacıyla Kuala Lumpur’a getiren nedenlerden biriydi hiç kuşku yok ki. Tam da burada, ABD’nin yıl sonunda sonuçlandırılması yönünde bir tür empoze edici yaklaşımı, 2015 yılında ASEAN ekonomi topluluğunun hayata geçirilmesi plânı karşısında kontra bir girişim olarak yorumlanabilir mi? Bu konunun detaylarının, yakın gelecekte yapılacak görüşmelerde TPPA haritasının ortaya konmasıyla netlik kazanacağını söyleyebiliriz. Yukarıda zikredilen ticari ve ekonomik işbirlikleri bağlamındaki görüşmelerin yanında kayda değer bir konu da Güney Çin Denizi’nde devam eden anlaşmazlığın halline yönelikti. Güney Çin Denizi’nde Çin, Filipinler, Tayvan, Malezya ve Vietnam arasında kimi zaman restleşmelere varan ihtilaflı adalar sorununun ‘barışçıl’ bir yöntemle çözüme kavuşturulması konusundaki inisiyatifte önemli bir adımın atılmış olmasıydı. Bu konuda ön görüşmelerin yapıldığı APEC toplantısının hemen akabinde Brunei’de gerçekleştirilen 23. ASEAN Zirvesi’nin ana konusunu 2015 ASEAN Ekonomik İşbirliği’nin yanı sıra görüşmelerde Adalar krizi de gündemdeydi. Güney Çin Denizi’nde tüm taraf ülkelerin uygulamaları hedeflenen kurallan bütünü (Code of Conduct) ile ilgili ilk görüşmeler yapıldı. Çin Başbakanı Li Keqiang, ilgili ülke yetkilileriyle Brunei’nin başkenti Bandar Seri Begawan’da yaptığı görüşmelerde Çin’in, yıllık yaklaşık yüz bin kargo gemisi trafiğine konu olan Güney Çin Denizi’nde güvenliğin tesisi konusunda yapıcı girişimlere katkıya hazır olduğunu açıklıyordu. Bu bağlamda, Çin ve ASEAN arasında iyi niyet anlaşması imzalanması konusundaki görüşü, yakın ve orta vadede yapılacak önemli girişimler öncesinde ümitvar bir açılım olarak değerlendiriliyor. Bu inisiyatif, özellikle son birkaç yıldır bölgede kimi zaman ilgili ülkeler arasında gerginliğin artmasına yol açmakla kalmamış, aynı zamanda ABD’nin ASEAN ve Japonya nezdinde askeri işbirlikleri anlaşmalarına varan boyutlarda ‘nüfuzuna’ neden olan süreçte yumuşama anlamı taşıyor. Mehmet Özay - Dünya Bülteni / Malezya
Editör: TE Bilisim