Yeni T.T.K da geminin bağlama limanı dışında bulunduğu sırada kaptanın sefer güvenliğine dair çeşitli işlemleri ve sözleşmeleri yapması ve hatta davalar açması hakkı yanında “yabancı bayraklı gemilerde ,geminin malikine veya kiracısına açılacak her türlü dava veya takip ,onlar hakkında geçerli olmak üzere kaptana da yöneltilebilir” hükmü getirilmiştir. Eski kanundan tümüyle farklı olarak ,”kaptanın taşıma mukaveleleri yapmak ve kendi vazifeleri çerçevesine dahil hususlarda dava açmak da kaptanın salahiyetleri cümlesindendir “ düzenlemesiyle kaptana bazen dava açabilme yetkisini veren hüküm , yeni  T.T.K  da   yabancı  bayraklı gemilerde geminin maliki veya kiracısına açılacak her türlü dava veya  takip, onlar hakkında geçerli olmak üzere kaptana da  yöneltilebilir şeklinde bir ilave yapılmıştır. Bu hüküm gerçekten son derece tehlikeli ve kanaatimizce yanlış bir düzenlemedir. Öncelikle prosedür hukuku sistemimizde, etkin, kesin sürelerle tayin edilmiş haller vardır. Kaptana yöneltilen bir tebligatın, gerekli emredici yasal süreler içerisinde, geminin malikine veya kiracısına ulaşması ve bunun değerlendirilmesi ve gerektiğinde vekil tayini ve cevap verme gibi makul hukuki incelemeler bakımından yeterli süre çoğu zaman yoktur. Örneğin, varsayalım Türkiye’de gemi Donatanına bir dava açılmıştır ve Davacı, dava dilekçesini, milletlerarası tebligat usulüne riayet etmeden, kısa yoldan, o sırada bir Türk Limanında bulunan, gemideki kaptana tebliğ etmeyi tercih edecektir. Gemi acentesi aracılığıyla gemiye gelen posta memuru,  yabancı uyruklu kaptana bir takım belgeler bırakır ve tebligat ihbarını imzalatır.  Kaptan bir hukukçu olmadığı gibi ayrıca her yabancı hukukçu da Türk hukukunun, kanuni kesin süreler, yaptırımlar gibi özelliklerini bilmek durumunda değildir. En iyi ihtimalle, kaptan bu evrakları taratarak, işletmenin yapıldığı merkeze mail veya faks olarak gönderecektir. Bu arada davanın açılmasında, HMK‘nın genel yetki hükümleri çiğnenmiş veya dava konusu ihtilafın tarafları arasında bir yetki sözleşmesi varsa buna da riayet edilmeyerek, Türkiye ‘de davalı ikametgahı geminin güvertesi, kaptan köşkü olmuştur. Bir diğer taraftan, 6102 sayılı kanun M.936 ve  İİK ‘a atıfla gayrimenkul olmaktan çıkan gemiler, menkul emtea  olarak tanımlanmıştır. Türkiye ‘de ikametgahı bulunmayan yabancı Donatanın yerleşim yeri olarak gemi, yani bir menkul emtea tayin edilmiş olmaktadır. Menkul niteliğinde, uçak, otomobil, motosiklet gibi vasıtalara tebligat yapmak mümkün değildir. Diğer taraftan yabancı kaptanın yetki ve görevleri geminin tabi olduğu bayrak devletinin ve gemi malikinin veya commercial manager ile kendi arasındaki Labour Contract (iş akti)  hükümlerine göre sınırlanmış veya genişletilmiş olabilir. NİTEKİM yakın bir tarihte gerçekleştirilecek olan bir konferansta “Commercial Maritime Law Conference 31 Mayıs 2016”da bu konunun “The Suit Against The Master Qualitate Qua”  arasında, tartışılacağını ummaktayız. Çünkü, dünyada çok çeşitli CREWING and MANNING  Contract örnekleri vardır. Yani Kaptanlar her konuda tam yetkili olmak zorunda değildir. Burada dikkat edilmesi gereken , bahsettiğimiz  ihtilaflar,  sözleşmeden kaynaklanan hukuk davalarına dair olup , CEZA hukuku kuralları konumuz dışındadır. (ÇATMA ,Karaya oturma , kazalar, yangın ,ölüm vesaire hallerde geminin bulunduğu yer devletinin  haksız fiil ve ayrıca ceza hukuku kuralları  uygulanacaktır) 7201 NO’lu TEBLİGAT KANUNU 25. maddesi gereğince, yabancı Memlekette tebligat usulü düzenlenmiştir. Tebligatın o memleketin salahiyetli makamı vasıtasıyla yapılması gerekir. Bunun için bir anlaşma veya o memleket kanunları müsait ise ,o yerdeki Türkiye siyasi memuru veya konsolosu tebligat yapılmasını salahiyetli makamdan ister. Yabancı memleketlerde bulunan kimselere tebliğ olunacak evrak,  tebligatı çıkaran merciin bağlı bulunduğu vekalet vasıtasıyla Dışişleri Bakanlığına, oradan da memuriyet havzası nazarı itibara alınarak ilgili Türkiye Elçiliğine veya Konsolosluğuna gönderilir. Şu kadar ki Dışişleri Bakanlığının aracılığına lüzum görülmeyen hallerde tebligat evrakı ilgili Bakanlıkça doğrudan doğruya o yerdeki Türkiye Büyükelçiliğine veya Başkonsolosluğuna gönderilebilir. Türk Ticaret Kanununda ,”1999 tarihli International Convention on Arrest of Ships “Konvansiyonundan tercüme edilerek alınmış hükümler, gemilerin ancak bir Deniz alacağının varlığı halinde ihtiyati haczine karar verilebileceğini düzenlemiştir. Bu kararı vermeye yetkili ve görevli makam TTK. 1354 gereği mahkemedir. Eski TTK  M.1242 Gemi Alacaklıları gemi ve navlun (Deniz Serveti) üzerinden haklarını icra ve iflas kanunu hükümlerine göre alırlar. Şu kadar ki; 2) Gemi Alacaklıları için icra ve iflas kanunu hükümleri yani rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip veya dava, Donatana karşı olabileceği gibi, gemi bağlama limanında bulunsa bile kaptana karşı da olabilir. Eski kanun, gemi alacaklısı hakkı için gemiye kaptana takip yapılabileceğini, açıkça belirlemiştir. Çünkü gemi alacaklısı hakkını doğuran alacaklıların özel niteliği öngörülmüştür. Yeni kanunda ise her türlü dava ve takip kaptana yöneltilebilecek ve geminin Malikine, kiracısına sari olacaktır. Hüküm alanı genelleştirilmiştir: Bu durumda gemi acentesi ve Kaptanı ağır bir sorumluluk altına girmektedir. Hukuki durumu muhakeme etmek ve kanuni süreleri aşmadan yabancı olduğu bir ülkede vekil tayin etmek ve Gemi Malikini ,işvereni ile durumu değerlendirmek ( bu arada ülkelerin değişik tatil takvim zamanları vardır, kapalı olan günlerde görüşme yapılamayabilir,) imkanı olmadan (ki kaptanın zaten ağır görevleri, yükümlülükleri vardır –MLC -) bir de hukuki işlemleri kavramak  mesuliyeti olacaktır, ilamsız takiplerde, ödeme emrine 7 günlük itiraz süresinin( Kaptan daha konuyu anlamaya ve Malike  bildirmeye çalışırken)  aşılması halinde ,kötü niyetli , zira 7 günlük itiraz süresi İİK  Müellifleri tarafından da tartışılmaktadır , herhangi bir surette alacaklı olduğunu iddia eden taraf ,istediği neticeyi elde edecek ve geminin icrai haczini temin edecektir.  Burada, bilahare yapılacak itiraz,  icrai haczi durdurmayacaktır. Kesinleşen borç hiçbir yargılama yapılmaksızın, adeta ilam niteliğini almıştır. İhtiyati haciz prosedürünün de önüne geçmiş ve bir Mahkeme kararı olmaksızın tahsilat sonucu kazanılmıştır. Yani TTK 1104 deki tebligata dair düzenleme, esasen iç hukukumuza intikal eden Uluslararası konvansiyonlardaki, ihtiyati haciz ve icrai haciz kararlarının gemiye, kaptana tebliği için düzenlenmiştir. Ancak uygulamada  kanundaki eksik tariften kaynaklanan durum neticesinde, senet protestosu  İhtarname , dava dilekçesi , İlamsız takiplerde ÖDEME EMRİ vb. birtakım hukuki kağıtların yabancı bayraklı  Gemiye ,yabancı uyruklu   Kaptana tebliğ olunması zorlayıcı ve kanunu dolanan bir netice elde etmeye yönelik,  hukuki zarar  yaratmaktadır. Kanaatimizce yabancı bayraklı gemiye ve ecnebi Kaptana , Türk Limanlarında tahmil ve tahliye için bulundukları sırada yapılan  tebligat durumu ,  zorlayıcı  ve yabancı bayraklı gemi Maliklerini ve onların Acentelerini son derece güç durumda bırakan bir hükümdür. Acenteler de bu konuya dair bilgi eksikliği sebebiyle ,  nasıl bir yol izleyeceklerini ve müşterileri olan gemilere  acilen (kısa sürede) nasıl  yardımcı olacakları hususunda  tereddüte düşmektedirler. Maddenin tavzihine, genelleştirilmek yerine belirli hale getirilmesine ve tebligat yapılacak hukuki belgelerin tadad edilmesine ihtiyaç vardır. Diğer taraftan, mahkemece verilmiş kesinleşmiş ilamlar veya ihtiyati haciz kararları, anlatmaya çalıştığımız problemden müstesnadır ve bu nitelikteki Mahkeme kararları, gemilerin seferden men-i  suretiyle muhafaza tedbirleri olarak,   infaz olunmaktadır. Avukat Sema Yerlikaya LL.M Yerlikaya Hukuk Bürosu Başkanı İMEAK Deniz Ticaret Odası Deniz Ticareti Hukuku Danışmanı
Editör: TE Bilisim